Eğitim Hayatında Kişilik Oluşumunu Etkileyen Kritik Süreçler

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Eğitim hayatı; çocukluk, ergenlik, yetişkinliğin başları gibi kişiliğin oluştuğu kritik dönemleri kapsayan önemli bir süreçtir. Çocuklar sosyal hayatı anlamaya çalışıp sosyal sistem içinde kim olduklarını bulmaya çalışırken geçtikleri krizler ve karşılaşılan zorbalık gibi durumlar karakteri ve eğitim hayatından sonraki tüm hayatı etkileyebilecek ve önemsenmesi gereken konulardır.

Eğitim, insanın fiziksel ve psikolojik olarak pek çok gelişim evresini kapsar. Erik Erikson’a göre kişilik krizler üzerinden değişen ve gelişen bir olgudur ve biz bu kriz aşamalarından sosyal ortamlarımızın değişimiyle paralel olarak geçeriz. Okullar, 2000’li yıllardan sonra sokakta oynama kültürünün yavaş yavaş sona ermesiyle beraber çoğunlukla evde büyüyen çocukların sosyal hayatla tanışma ortamı haline gelmiştir. Erikson’ın Türkiye’de de anlamlı geçerliliği olan psiko-sosyal gelişim evrelerine göre 7-12 yaş arasında çalışkanlık ve aşağılık kompleksiyle gelen tembellik ikilemi yaşanır(Özgüngör ve Kapıkıran, 2011). İyi olduğunu düşündüğü bir konuda öğretmeninden veya ailesinden beklediği takdiri göremeyen çocuk kendi yargılarına güvenmemeye başlayarak aşağılık hisleriyle beraber tembelliğe yönelebilir.

Aynı zamanda okul, çocuğu oyun ortamından koparıp sorumluluklar yağdıran bir travma da olabilmektedir. Burada önemli olan okul öncesi öğretmeninin, ilkokul öğretmeninin ve en önemlisi ailelerin çocuğun oyun hakkına saygı duymasıdır. Okullarda oyun zamanları bile belli şekilde kurallar konmuş ve yönlendirilmiş oyunlarla sınırlandırılırken çocukların özgür oyun kurma ve hayal etme ortamı kalmamaktadır. Zira oyun hakkı erkenden elinden alınan çocuk Elkind’e göre “acele ettirilmiş çocuk”tur (Onur, Güney, 2004). Burada oyun çağındaki bir çocuğa akademik beklentiler ve sorumluluklar yüklememesi gereken aileye önemli bir görev düşmektedir. Bu durumda ailelerin çocukları için izleyebileceği en uygun yol çocuklarına karşı Carl Rogers’ın koşulsuz olumlu yaklaşımına sahip olmaktır. Bir çocuk ailesinin beklentilerini karşılamadığı veya çevresinin istediği gibi bir insan olmadığı halde bile sevildiğini hissederse, çocukluğunda kazandığı bu güven duygusu gelecek karakteri ve ilişkileri için sağlam bir temel oluşturur. Örneğin, bir çocuğu istenen notu almadığında veya bizi kızdıran bir davranış sergilediğinde sevgiden mahrum bırakarak terbiye etmeye çalışmak onun karakter oluşumuna büyük bir darbedir. Ailesinden bu şekilde koşullu sevgi gören çocuk kendi gerçek isteklerini ve kimliğini bastırarak sevgi görmek için ailesinin veya çevresinin isteklerine göre davranabilir. Çocuklukta sevgi için bastırılmış bu istekler ergenlik dönemiyle beraber yaşanan kimlik bütünlüğü ve rol karmaşası krizi ile beraber patlak verebilir.

En sık ergenlik döneminde karşılaşılan ve kişinin koşullu öz değer algısı oluşturmasına sebep olabilecek başka bir durumda zorbalıktır. Okullardaki ve internetteki negatif eleştirileri kişinin içselleştirmesini engelleyen yegane olgu sağlıklı öz değer ve aile desteğidir (Eroğlu ve Güler, 2015). Karşılıklı olarak koşulsuz olumlu değere sahip anne, baba, arkadaş ve ergenlikle beraber yakın partner ilişkilerinde daha çok yakınlık ve tatmin duygusuna rastlanmıştır (Maymon et al. 2016).

“Üniversite yaşamıyla birlikte birey duygusal, davranışsal ve düşünsel olarak yaşamın farklı alanlarında önemli bir değişim ve zorlanma içine girmektedir.”(Özhan ve Boyacı, 2018). Üniversite hayatına, Erikson’a göre 19-29 yaş arasında yaşanan yakınlık kurabilme ve izole olma ikilemi hakimdir. Bu dönem ergenlikte çözülememiş kimlik karmaşasını çözmek ve ne istediğimizi bilerek bir yakın partner ilişkisi kurmak için elverişlidir.

Sonuç olarak, eğitim sürecinde karakter oluşumunu etkileyen farklı yaklaşım ve teorileri içeren birçok etken bulunmaktadır. Freud’un aksine bir dönemde takılı kalmayı reddeden Erikson için, her krizde önceki aşamalarda çözemediklerimizi çözme, değişme ve gelişme fırsatı vardır. Eğitim hayatı boyunca sağlıklı bir kişilik gelişiminde ailelere düşen, kendi beklentilerini bir kenara koyup çocuklarına koşulsuz olumlu değer vererek yaklaşmaktır. Her ne kadar bir insan eğitim hayatı boyunca ailelerin elinde olmayan olumsuz etkilere maruz kalsa da kişinin bunlarla nasıl başa çıktığını ailenin verdiği koşulsuz sevgi ve bunun oluşturduğu kendine güven belirler.

Kaynakça

Eroğlu, Y., Güler, N. (2015) Sakarya University Journal of Education, 5, 3, 118-129. DOI: http://dx.doi.org/10.19126/suje.56594

Kanat-Maymon, Y., Roth, G., Assor, A., Raizer, A. (2016). Controlled by Love: The Harmful Relational Consequences of Perceived Conditional Positive Regard, Journal of Personality, 84, 4, 2016.

Onur, B., Güney, N. (2004) Türkiye’de Çocuk Oyunları: Araştırmalar, Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, 12.

Özgüngör, S., Kapıkıran, N. (2011) Comparisive Adaptation of Erikson Psychosocial Stage Inventories to Turkish Culture: Primary Results. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal, 4 (36), 114-126.

Özhan, M. B., Boyacı, M. (2018) Üniversite öğrencilerinde depresyon, anksiyete ve stresin yordayıcısı olarak azim: Bir yapısal eşitlik modellemesi, Anatolian Journal of Psychiatry, 19(4), 370-376.

    Feride Zeynep Sayın

                                                                       Aday Psikolog / Yeditepe Üniversitesi