
Neden psikoterapi insanı iyileştirmektedir ve psikoterapinin iyileştirme gücü nereden gelmektedir? Bu sorunun cevabını yıllardır bilim insanları aramakta ve ampirik çalışmalarla somut veriler ortaya koyulmaktadır. Hala herkes tarafından kabul gören ortak bir yanıt bulunamamış ve araştırmalar sürmeye devam etmektedir. Danışanın kendini iyileştirme gücü, psikoterapistin kişisel özellikleri, hangi psikoterapi yönteminin kullanıldığı, terapi süresi, görüşme süresi ve sıklığı, danışanla terapist arasında kurulan ilişki, cinsiyet ve kültürel uyum gibi ortak faktörler araştırılmaya devam etmektedir. Bu ortak faktörlerden, danışan ve terapist arasındaki terapötik ittifakı etkileyen “terapi odası” bu yazıda ele alınacaktır. İdeal bir psikoterapi odası var mıdır? Psikoterapi odasının tasarımı danışan ile terapist arasındaki ittifakı ve seans sonuçlarını nasıl etkiler? Yazının alandaki ruh sağlığı uzmanlarına ve tasarım sürecine karar veren bireylere “ışık” tutması amaçlanmıştır.
Psikoterapi hastaneler, üniversiteler, rehabilitasyon merkezleri, okullar ve özel ofisler gibi kapalı alanlarda gerçekleşse de diğer yandan doğa temelli terapi yöntemlerinin kullandığı gibi ormanın içinde, deniz veya okyanus kenarında da gerçekleşebilir. Çoğunlukla fiziksel olarak daraltılmış ve dört duvar içerisinde gerçekleşen psikoterapi seanslarının kalitesini artırmak adına literatür verileri sunulacaktır. Psikoterapi odasının mekânsal tasarımı, bütün gününü aktif dinleme yapması, saatler boyunca oturarak zorlu psikolojik durumlara empatik tepkiler vermesi ve etkili müdahaleler yapması beklenen terapist için ve de hayatının sıkışmış bir döneminde yardıma ihtiyacı olan danışanlar için oldukça önemlidir. Mekân tasarımı ile ilgili karar verme yetkisi olan yöneticiler, terapistin fiziksel ve psikolojik rahatlığının başarıya yapılan bir yatırım olduğunu ve terapistin olumlu ruh halinin danışanlarla empati düzeylerini ve nihayetinde terapötik sonuçları artıracağını göz ardı etmemelidirler.
Terapötik Ortamın Tasarım İlkeleri
Psikoterapi odasında mekânın iç tasarımından önce etik ilkelere uygunluğu kontrol edilmelidir. Buradan hareketle en önemli gereklilik mahremiyeti sağlamaktır. Bireysel danışmanlık sürecinde terapist ve danışandan başka birinin varlığı ya da görsel veya işitsel bir mahremiyet ihlali söz konusuysa terapötik ittifaktan bahsedilemez. Nihai amaç danışanla terapist arasında kurulması hedeflenen güven ilişkisine elverişli, güvenli bir ortam yaratmaktır. Araştırmalar danışanların resmi, klinik ve medikal bir havası olan bir odadan ziyade “evinde hissettiren, ev hissi veren” odaları tercih ettiğini bulmuştur (Backhaus, 2008; Sinclair, 2020). Ev hissini sağlayabilmek adına terapistin kişiselleştirmeyi minimumda tutmasının daha doğru olduğu savunulmaktadır ama bununla birlikte terapiste ait küçük hatıralar veya diplomaları gibi birkaç kişisel unsur, terapistin aidiyet duygusunu desteklerken danışan için güven verici olabilir (Danies, 2018). Küçük oda boyutunun da danışan ve terapist iletişimi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu gösterilmiştir (Haase & DiMattia, 1976). İlginç bir şekilde, danışanların oturma düzeninde tekerlekli berjer veya koltuk gibi üzerinde bir miktar kontrole sahip olduğu ve hareket esnekliği olan bir oturma düzeninde daha yüksek derecede rahatlık, özerklik ve eşitlik hissi yaşadıkları bulunmuştur (Pressley & Heesacker, 2001, Sinclair, 2020). Ev hissi veren sıcak bir ortam yaratmak için yumuşak dokulu mobilyaların, kırlentlerin ve yerde bir halının bulunmasının önemli olduğu raporlanmıştır (Pearson & Wilson, 2012; Knapp, 2020).
Psikoterapi odasının rengi, ışıklandırması ve objeleri de mekâna verilen duygusal tepkiler açısından önemli bulunmuştur. Psikoterapi odasında optimum rengin ne olduğunu keşfetmek amacıyla deneysel çalışmalar yapan bir araştırmanın sonucunda mavi ve yeşil renklerinin en çok tercih edilen renkler olduğu raporlanmıştır. Soğuk renklerin kan basıncını ve kalp atış hızını azaltarak yardımcı olabileceği söylenmektedir. Bunun yanında terapiste güzel gelen bir renk seçimi de terapiste iyi geleceği öngörüsüyle önerilmektedir (Liu ve ark., 2014). Bir diğer deneysel çalışma ise iç mekân bitkileriyle aktif etkileşimin fizyolojik ve psikolojik stresi azaltabileceğini göstermiştir (Lee ve ark., 2015). Işıklandırma söz konusu olduğunda ise danışanların doğal ışığı tercih ettikleri ve beyaz floresan lambaların sorgulanıyormuş hissi verdiğinin altı çizilmiştir. Büyük pencereleri olan, doğaya bakan pencerelerin ve güneş ışığı alan odaların daha pozitif duygular uyandırdığı ve stresi azalttığı da bulunmuştur. Bunun tam tersine doğal ışığın girmediği ya da çok kısıtlı olduğu karanlık odalar cezalandırılmış ve hapsedilmiş olma hissini yaratmaktadır. Saat, tablo veya çeşitli sanatsal objelerin yer alması da tercih edilmektedir. Literatürdeki göstergeler, bireylerin terapi odasının tasarımına karşı farklı seviyelerde hassasiyet gösterdikleri yönündedir. Literatürün bir kısmı kapsamlı anketlerden elde edilen nicel verileri bildirirken, bazıları daha küçük nitel çalışmalardan sonuçlar çıkarmıştır; sonuçlar şu şekilde özetlenebilir: ofis tasarımı ve dekoru, mobilya seçimi ve yerleşimi, aydınlatma, renk kullanımı, doğa görüşleri ve seviyeleri danışanların psikolojik, fizyolojik ve davranışsal tepkilerini olumlu ve anlamlı bir şekilde etkileyebilmektedir.
Şafak ATAY
Uzman Psikolojik Danışman