Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

SEVGİ BEKLEYEN MİSAFİRLER – Psikolektif Dergisi – Sayı – 21

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Aile sistemi içerisinde istenmeyen değişimler tüm aile üyelerini etkilemektedir. Dolayısıyla bu değişim ailenin doğal bir parçası olan çocukları da olumsuz yönde etkiler. Bu etkilerin içerisinde en dikkat çekici olanlardan biri de çocukların korunma ihtiyacı içerisine girmesidir. Korunma ihtiyacı içerisine giren çocuklar sağlıklı gelişimlerinin desteklenmesi için özel ve hassas bir yaklaşıma ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple geçmiş zamanlardan itibaren toplumlar bu çocukların uygun bir hizmet modeli ile ihtiyaçlarına cevap vermek istemiştir. Günümüzde korunma ihtiyacı içerisinde bulunan çocuklara kurum bakımı dışında alternatif bakım olarak koruyucu aile hizmeti sunulduğu görülmektedir (Koruyucu Aile Yönetmeliği, 2012; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1989).

Koruyucu aile kavramı biyolojik ailesinin yanında bakımı yapılamayacak olan bir çocuğun koruyucu bir aile veya kişi ile bakımının geçici bir süre zarfıyla üstlenilmesini ifade etmektedir. (Erdal, 2004; Üstüner vd., 2005). Bu kavramın en çok evlat edinme kavramı ile karıştırıldığı görülmektedir. İki kavram arasındaki temel farka bakıldığında koruyucu ailede korunma ihtiyacı içerisinde olan çocuğun geçici süreliğine bakımı sağlandıktan sonra uzman görüşü ile birlikte biyolojik aileye tekrar teslimi amaçlanırken, evlat edinmede uzun süreli bir bakım hizmeti amaçlanmaktadır. (Certel, 2019). Ayrıca koruyucu aile hizmetinde çocuğun velayeti biyolojik ailede kalmaktadır (Kılınç, 2020).

Koruyucu aile hizmeti dünyada çok yaygın olması ile birlikte akademi dünyasında da alternatif bakım hizmet modeli içerisinde önerilen bir hizmet modelidir. Evlat edinme hizmetinde olduğu gibi çocuğa birçok katkısının bulunmasına rağmen bu hizmetin ülkemizde yeterince yaygın olmadığı görülmektedir. Ayrıca toplumdaki bilgi eksikliğinin ve konu hakkındaki bir takım mitlerin (Luu vd., 2019) bu hizmetin yaygınlık oranını düşürdüğü çıkarsanabilir. Bu bilgi kirliliklerin neler olduğuna bakıldığında; çocuğun ev içinde korunmasının kültürel yapı ve dini açıdan uygun olmadığı, evlat edinme olarak düşünülmesi, koruyucu aile olunduğunda yaftalamaya maruz kalma endişesi şeklinde sıralanabilir.

Tüm bu olumsuz algılar ve yorumlara rağmen bu hizmetin bilinirliğin artırılmasına önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü kurum bakımı içerisinde büyüyen çocukların riskli davranışlar sergilemeleri ve sosyal problemlere sahip bireyler olarak yetişkin hayatına geçmeleri olasıdır (Holland ve Gorey, 2004; Kerker ve Dore, 2006). Lakin çocuğa, kurum bakımında birçok çocuk ile ilgilenen bakıcı annelerin veremediği sevgi ve ait olma ihtiyaçlarının koruyucu aile ile karşılanması söz konusudur. Üstelik biyolojik ailenin çocuğa bakacak duruma gelebilecek süreye kadar çocuğun koruyucu aile içerisinde olması önemsenmektedir. Ayrıca bu durum dergimizin 15. sayısı olan Çocuk temasında “Size Anne Diyebilir Miyim?” başlıklı yazıda ele alınarak kurum bakımı yerine alternatif bakım hizmetlerinin önemi üzerinde durulmuştur. 

Koruyucu aile olma durumunda bir takım sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunların bilinmesi ve müracaatçıların söz konusu problemden haberdar olması sürece hazırlık amacıyla gerekli görülmektedir. Travmatik çocuk yaşantısına sahip olan veya terk edilmenin üzerine yeni bir aile sistemine dâhil olan çocuklarda doğal olarak uyum problemleri ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca çocuğun biyolojik aile ile görüşmelerinin düzensiz olması veya hiç olmaması çocuğun davranış problemlerini arttırabilmektedir (Certel, 2019). Koruyucu aile ve korunma ihtiyacı içerisinde olan çocuğun tüm bu süreçlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında görevli olan ilgili meslek elemanınca destek alması gerekmektedir. Ayrıca biyolojik aile ile koruyucu aile arasında yaşanan iletişim çatışmalarını profesyonel olarak yürütebilmesi adına meslek elemanlarının süpervizyon süreci içerisinde olması önemlidir.

Ülkemizde koruyucu ailelerde bir çocuğa yardım etme, evlat edinme ve toplumsal sorumluluğunu yerine getirme gibi motivasyon kaynakları bulunmaktadır (Certel, 2019; Özaydın Demirbaş vd., 2021). Bu kaynaklar içerisinde evlat sahibi olma düşüncesi koruyucu aile hizmetinin temel anlayışı ile örtüşmemektedir. Zira koruyucu aile hizmeti evlat edinme gibi kalıcı bir durum değildir. Müracaatçıların kurumlara başvurduklarında küçük yaşlarda çocukları istemeleri bu durumu doğrulamaktadır. Müracaatçıların ihtiyaçlarına uygun politikalar ve hizmetlerin geliştirilmesinde İngiltere ve Almanya gibi sosyal refahın ve koruyucu aile hizmetinin yaygınlığının yüksek olduğu ülkelerin çalışmalarına bakılabilir. Örneğin ülkemizdeki müracaatçıların evlat edinmeye geçiş amacıyla bu hizmete başvurmalarını İngiltere’deki “evlat edinme için koruyucu aile hizmeti” ile eşleştirebiliriz (İzci, 2020; Sayın ve Paslı, 2021). 

Henüz kulağımızda aşina olmasa da koruyucu aile hizmetinin bir çocuğun travmaları ile baş etmesine ve sağlıklı gelişim göstermesine destek olabileceğini düşünebiliriz. Bu kavramı kültürümüze duyarlı bir içselleştirme ile sosyal refahı yüksek toplumlarda olduğu gibi yaşantımıza alabiliriz. Sosyal refahın temeli tüm çocukların refahının göz ardı edilmemesine bağlıdır. 

   Mustafa ÇİFTÇİ

Psikolojik Danışman