
“Cinsel kimliğine ilişkin kaygıları olan bazı kadınlar nasıl ‘efe kadın’ tutumları benimseyerek güvensizliklerini ödünlemeye çalışırlarsa, cinsel kimliklerini yeterince geliştirememiş bazı erkekler de meydan okuyucu ve saldırgan davranışlarla güçsüzlüklerini ödünlemeye çalışırlar.”
(Geçtan, 2019, s. 172).
Psikoloji literatüründe bir arayış süreci olarak sunulan kimlik kavramı, cinsel bağlamda da kim olduğumuzun bir arayışı olarak yer almaktadır. Bu arayışın sonucunda cinsel kimlik keşfedilmektedir.
Cinsel kimlik, bireyin kendi bedenini ve benliğini; belirli bir eşeylik (cinsellik) içinde algıladığı duygu, tutum ve davranışlarında bu eşeyliğe uygun olarak yönelmesidir (Öztürk 1997; Akt., Sungur & Yalnız, 2020).
Hormonlar cinsiyet ve cinsel davranışın ifade ediliş biçimini etkilemekle birlikte, cinsel kimliğin oluşumunu tamamen etkilememektedir. Örneğin testosteron, kadında libidoyu ve agresif davranışları arttırmakta, östrojen ise erkekte libidoyu ve agresif davranışları azaltmaktadır. Ancak bu hormonlar cinsel kimliği belirlememektedir (Sungur & Yalnız, 2020). Buna bağlı olarak cinsel kimliğin yalnızca biyolojik etmenlere bağlı olarak oluşmadığı, psikolojik ve çevresel etmenlerin etkileşimiyle oluştuğu anlaşılmaktadır.
Cinsel kimlik gelişimi, yaşamın ilk yıllarında oluşmaya başlamakta ve çalışmalar, çocukların kabaca 18 aylıkken kendilerine ilişkin farkındalık geliştirdiklerini ve kendi cinsiyetlerini ortalama 30 aylıkken anlamaya başladıklarını göstermektedir (Martin & Ruble 2009; Quinn vd., 2002; Akt., Deniz & Altan, 2019; Zosuls vd., 2009; Akt., Deniz & Altan, 2019). Anne ve babaların çocuğun cinsiyetine uygun ortamları oluşturmaya yönelik çabaları, doğum öncesinden başlamakla birlikte; çocuğun cinsel kimliğini ayırt etmesi, belli bir süreç dâhilinde gelişip yetkinleşmektedir (Gürşimşek & Günay, 2005). 1-3 yaşa geldiğinde çocuklar kız veya erkek olduklarının tam olarak farkında değillerdir. Bu dönem çocukların vücutlarını keşfetmeye başladıkları dönemdir (Özkızıklı & Okutan, 2014; Akt., Özdemir, 2019). Keşif sürecinde, tuvalet eğitimi ve banyo önemli unsurlar olmaktadır. 3-6 yaş dönemi de cinsel gelişim için önemli dönemlerden biridir. Çocukların cinsel meraklarının en üst düzeyde olduğu, kendi cinsel kimliklerini kazandıkları, kendi hemcinsleriyle özdeşim kurarak cinsel rollerini kazandıkları bir dönemdir (Alptekin & Tepeli, 2019). Ünlü de (2012), bu dönemde en önemli etmenlerden birinin özdeşim olduğunu belirterek çocuğun erkek ve kız davranışlarını, anne ya da babasına özendiği, onlara benzemek istediği için benimsediğini ve bu durumun bilinçli bir öykünmeden çok derine inen ruhsal bir olay olduğunu savunmaktadır. Bu derinlikte; çocuğun otorite figürüne özenerek varlığını kanıtlama isteğinde, korkularını yenmesi, dürtü kontrolünü sağlaması gibi etmenler yer almaktadır. Bu dönemde çocuğun merakını giderememesi, eleştirilmesi, engellenmesi, cezalandırılması, korkutulup ayıplanması nasıl sosyal-duygusal kişilik gelişimine zarar verebiliyorsa, çocuk için tamamen normal olan cinsellikle ilgili merakının giderilememesi ya da çocuğun uygun olmayan tepkilere maruz kalması da tüm gelişimi olumsuz yönde etkileyebilmektedir (Oswalt, 2008; Tuğrul & Artan, 2001; Akt., Deniz, 2012).
Fiziksel, duygusal, bilişsel değişimlerin gerçekleştiği, çocukluktan erişkin hayata geçiş dönemi olan ergenlik döneminin gelişimsel görevi kimlik duygusunun şekillenmesidir (Eren, 2017). Bu doğrultuda, cinsel kimlik öğesi de ergenlik döneminde yadsınamaz bir önem taşımaktadır; ayrıca ergenin egemen ortamı akranları olduğundan bu dönemde cinsel kimlik sağlıklı bir şekilde şekillenmediğinde duygusal ihmal ve istismar ciddi boyutta yaşanabilmektedir. Sonuç olarak bir çocuğun cinsel kimlik kazanımı sadece bilişsel bir gelişim basamağı olmayıp duygusal bir farkındalık da içermektedir (Özsungur, 2010).
Yani tüm bu gelişim sürecinin yapı taşlarının biyolojik ve psikososyal faktörlerden oluştuğu görülmektedir. Bireyin hormon düzeyinin normal olmasının yanı sıra bulunduğu gelişim döneminin özelliklerine sahip olması, aile ortamı, ebeveynleriyle iletişimi ve çevresel faktörlerin etkisi cinsel kimlik gelişiminde önem kazanmaktadır. Sağlıklı bir cinsel kimlik gelişememesi durumunda; anksiyete, depresyon gibi psikiyatrik bozukluklar, düşük düzeyde özsaygı, sosyal içedönüklük, kendine zarar verme, yaşamı işlevsel bir şekilde devam ettirememe gibi problemler ortaya çıkabilmektedir.
Sağlıklı cinsel kimlik oluşumu için ebeveynler; öncelikle kendi cinsel tutum ve değerlerini tanımalı, çocuklarını cinsellik konusunda doğru bilgilendirmeli, özdeşim için uygun bir model olmalı, çocuklarının gelişim dönemine uygun cinsel davranışlar sergileyip sergilemediğini gözlemlemelidir. Bu konuda yetersiz bilgiye sahip olduğunu düşünen ya da cinsel kimlik gelişim sürecinde çocuklarının normal dışı davranışlar sergilediğini fark eden ebeveynler, mutlaka bir uzmandan yardım almalıdır. Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nin broşür ve kitapçıkları da bu konuda destekleyici olmaktadır.
Özge ÇANKAYA
Psikolojik Danışman