
Dünyadaki varlığımızı sürdürürken, yalnız olmayı bilinçli bir şekilde tercih ettiğimiz zamanlar olsa da temelde başkalarına bağlı hissetmek, ilişki kurmak ve desteklenmek isteriz. İlk nefesimizle birlikte bedenimizde, çevremizde ve başkalarıyla ilişkilerimizde kendimizi güvende hissetme arayışına gireriz. Otonom sinir sistemimiz ise bu süreçte sürekli tetikte olan ve “Bu güvenli mi?” sorusunu soran kişisel gözetim sistemimizdir. Amacı, güvenliği veya riski hissederek, bedenlerimizin içinde, çevremizde ve başkalarıyla kurduğumuz bağlantılarda olup bitenleri an be an izleyerek ve tehlike ipuçlarını tarayarak bizi korumaktır. Bu izleme, farkındalığımızın ve bilinçli kontrolümüzün çok uzağında istemsiz/otomatik olarak gerçekleşmektedir (Dana, 2018).
Otonom sinir sistemimizde, tehlike ipuçlarını okumamıza ve bunlara yanıt vermemize yardımcı olan, iş başında olan iki ayrı sistem vardır: Sempatik ve parasempatik sistem. Sempatik sistem, tehlikeli durumlarda bizi harekete geçirerek vücudumuzun tepki vermesini sağlar. Tehlike ipuçlarına tepki verir ve “savaş ya da kaç” tepkisini harekete geçirerek adrenalin salınımını tetikler. Örneğin; bir yılan gördüğümüzde, sempatik sinir sistemimiz potansiyel tehdidin işaretini okuyacak ve vücudumuzun tepki vermesi için harekete geçecek, hızlı bir adrenalin patlamasıyla ve bizi yılandan hemen uzaklaştıracaktır. Bunun tam aksinde, bir işaretin tehlikeli olmadığını okumaya başladığımızda, parasempatik sinir sistemimizin yardımıyla vücudumuz sakinleşmeye başlar.
Polyvagal Teori ve Vagus Siniri
Parasempatik sistemde ise “Vagus” (Gezgin) adı verilen bir sinir sistemi bulunur. Bu vagus sinirinin dorsal (arka) ve ventral (ön) olmak üzere iki tarafı vardır. Vagus sinirinin iki tarafı, insan vücudundaki tüm sinirlerin en geniş dağılımına sahiptir ve vücudumuz boyunca uzanır. 1994 yılında Dr. Steven Porges tarafından geliştirilen Polyvagal Teori, vücuttaki vagus sinirinin çoklu dallarını ve bunların güvende kalma ve gelişme yeteneğimizi korumadaki rolünü tanımlar (Clarke, 2019). Çevremizden ve sosyal etkileşimlerimizden gelen bilgileri tararken ve işlerken her bir tarafın (ventral ve dorsal) farklı şekillerde yanıt verdiği bulunmuştur. Vagus sinirinin ventral tarafı, çevremizdeki güvenlik ipuçlarına ve etkileşimlere yanıt verir. Sosyal çevremizde başkalarıyla duygusal olarak güvenli bir şekilde bağlantı kurmamızı destekler. Dorsal tarafı ise, tehlike işaretlerine yanıt verir. Bizi bağlantıdan, farkındalıktan uzaklaştırır ve kendini koruma durumuna çeker. Aşırı bir tehlike işareti yaşayabileceğimiz anlarda, dorsal vagal sinirimizin kontrolü ele geçirdiğinin bir göstergesi olarak kendimizi kapatabilir ve donmuş hissedebiliriz (Clarke, 2019).
Buraya kadar okuduğunuz sinir sistemi görevlerinde benzerlikler var sanki, sempatik sinir sistemi ve dorsal vagal sistemin işlevleri neredeyse birbirinin aynısı değil mi? Porges’ın Polyvagal teorisine kadar, basitçe sempatik ve parasempatik sinir sistemlerimiz arasında bir denge olduğu öne sürülmüştür. Porges ise aslında otonom sinir sistemimizde yerleşik bir tepkiler hiyerarşisi olduğunu ve üç evrimsel aşama olduğunu açıklamıştır (Clarke, 2019). Yani bunu daha basitleştirirsek, sempatik sinir sistemi ve vagus sisteminin aktivasyon düzeyinde farklılıklar vardır. Porges bu hiyerarşi ve yönünü aşağıdaki şu şekilde açıklamıştır:
- Ventral Vagal: Güvende, sakin ve bağlı hissedebiliriz ve sosyal katılım yüksek.
- Sempatik Sinir Sistemi: Öfke, korku, kaygı ve endişe duyguları hissedebiliriz, tehlike uyaranı karşısında savaş ya da kaç tepkisi verebiliriz, tehlike karşısında hayatta kalma umudu vardır.
- Dorsal Vagal: Yoğun tehdit ve tehlike uyaranı artar ve bu uyarlar karşısında donarak, uyuşarak ve kendimizi kapatarak yanıt vereceğimiz anlamına gelir. Vücut bu aşamayı ölüme yakın bir deneyim gibi algılamaktadır.
Polyvagal Teorisinin Anlamı ve Faydaları
Peki bu teoriyi ve aşamaları bilmek bize ne kazandırır? Vagus siniri yaygın olarak dağıldığı ve vücudun çeşitli bölgelerine bağlı olduğu bilinmesine rağmen, bu sistemin yüz ifadesi ve seslendirme yoluyla sosyal katılımı düzenleyen sinirleri etkileyebileceğini not etmek önemlidir. Bağlantı kurmaya programlanmış insanlar olarak, etrafımızdaki insanlarla ve hayatımızdaki önemli kişilerle olan etkileşimlerimizde tehlike ipuçlarını taramanın nasıl sık sık gerçekleşebileceğini anlayabiliriz (Clarke, 2019). Yani stresli, kızgın veya depresif başkalarıyla birlikte olduğumuzda, bu durum kendimizi daha kötü hissetmemize neden olur. Sakin ve mutlu başkalarıyla birlikte olduğumuzda, bu bizi daha iyi hissettirir. Güvenli, uyumlu ve anda olan diğer kişilerle bağlantı kurmak, travma sonrası sağlıklı bir sinir sistemini geri kazanmanın en iyi yoludur. Mesele her zaman sakin ya da her zaman alarm halinde olmakla değil, güvenlik ve tehlikeyi doğru bir şekilde değerlendirebilen ve buna uygun şekilde tepki veren esnek ve dayanıklı bir sinir sistemine sahip olmakla ilgilidir. Bireyler, aileler ve topluluklar olarak geçmişteki travmaları iyileştirmek ve sağlıklı düzenlenmiş sinir sistemleri oluşturmak için gerekeni yapabilirsek, yaşadığımız büyük zorlukları daha da güçleştiren döngüleri sonlandırabilir ve daha güvenli, canlı ve daha bağlantılı bir dünya yaratabiliriz (The Trauma Foundation, 2021).
Şafak ATAY
Uzman Psikolojik Danışman