
Çocukluk; dış dünyaya küçük adımların atıldığı, sürekli yeni şeylerin keşfedildiği, farklı kavramların ve becerilerin öğrenildiği, anıların, iyi veya kötü yaşanmışlıkların olduğu, farklı bedensel, duyusal ve devinsel değişikliklerin yaşandığı belki de insan yaşamındaki en kıymetli dönemi ifade etmektedir. Bu dönemde çoğu şey ilk defa deneyimlenir: yürümek, koşmak, öğrenmek, iletişim kurmak, aile olmak, arkadaş edinmek, güvenmek, sevmek…
İnsan gelişimindeki değişikliklerin en hızlı yaşandığı dönemi ifade etmesi sebebiyle çocukluğu, tek bir başlık altında ele almaktansa kategorilere ayırarak incelemek bu dönemi anlama adına daha işlevsel olabilmektedir. Bu nedenle 0-2 yaşı kapsayan bebeklik döneminin ardından çocukluk dönemini üç ana başlığa ayırabiliriz: ilk çocukluk dönemi (2-6 yaş), son çocukluk dönemi (6-12 yaş) ve ergenlik (12-18 yaş). Görüldüğü üzere çocukluk, kişiliğin oluşmasındaki ilk ve temel adımlardan biridir. Tüm bu dönemlerin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi gelecekteki adımların da o kadar sağlam olacağının göstergesidir. İnsan yaşamı bir binaya benzetildiğinde; binanın temeli ve ana malzemesi çocukluk dönemi olarak düşünülebilir. Bu temel üzerinden yetişkinlik dönemi şekillenmektedir. Kimi zaman yaşanılan depremler -travmalar- binanın sağlamlığının ölçütü olabilmektedir.
Bu doğrultuda çocukluk, insan yaşamında kısa bir dönemi ifade ediyormuş gibi gözükse de etkisi büyük olabilmektedir. Özellikle tarih boyunca çocuk/çocukluk kavramı incelendiğinde; çocukların bir iş gücü olarak görüldüğü, haklarının yok sayıldığı, düşüncelerinin ve duygularının önemsenmediği durumlarla ve biyopsikososyal açıdan yaşanılan olumsuzluklarla karşılaşmak mümkündür. Görüldüğü gibi küçük adımlarla başlanan bu yolculuk her zaman düz, çiçeklerle süslenmiş, güneşli bir yolda geçmeyebilir. Şu an gelinen noktaya bakılacak olunursa hala daha çocuk işçiliğiyle, suça sürüklenen çocuk kavramlarıyla ve maalesef ki çocuk istismarı ve ihmaliyle karşılaşmaktayız.
Üzerine konuşulması gereken belki de en önemli konulardan biri olan “çocuk” olgusuna bizler de bu sayıda çeşitli açılardan bakarak yer verdik. Bu sayıda bizimle röportaj yapmayı kabul eden Sayın Klinik Psikolog Şehadet EKMEN hocamıza ve dergi ekibimize emeklerinden dolayı teşekkür ederiz. Ayrıca editörlüğü paylaştığımız Sevgili Psikolojik Danışman Okan USLU’ ya bu sayımızda üzülerek veda ediyoruz. Tüm içtenliğiyle, yardımseverliğiyle Psikolektif’e ve Psikolektif Dergisi’ne göstermiş olduğu emeklerinden ve değerli katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederiz. Yeni editörümüz Psikolojik Danışman Büşra TUNÇ’ a ise hoş geldin diyoruz.
Psikolektif Dergisi’nin 15. sayısı “Çocuk” sizlerle! Çocuk haklarının sağlandığı ve korunduğu, çocuk istismar ve ihmalinin yaşanmadığı, tüm çocukların yüzünün güldüğü, sevildiği ve sayıldığı günlerin bir an önce gelmesi umuduyla bir sonraki sayıda görüşmek üzere!
Büşra AKÇAY
Psikolektif Dergisi Editörü