
Çocukların gördükleri rüyalar, gelişimleriyle birlikte paralellik gösterir. İki yaştan önce çocukta ifade edici dil gelişimi yeterli olmadığı için rüya görüp görmediğine yahut ne gördüğüne dair çok net bir fikrimiz olmayabilir. 3-5 yaş aralığında canavarların olduğu, 5-7 yaş aralığında ise daha çok hırsızların olduğu rüyalar görebilirler. Yedi yaştan sonra ise çocukların rüyaları simgesel anlamda zenginleşir. Canavarların, kaçırılmaların, düşmelerin, kaybolmaların, ebeveyn kaybının, zarar görmelerin olduğu rüyaların fazlalığı, çocuğun iç dünyasındaki zorluğa da işaret eder.
Rüyalar yetişkinler için olduğu kadar çocuklar için de oldukça anlamlıdır. Fakat bu anlam üzerinde düşünebilmek için çocuğun belli bir zihinsel olgunluğa sahip olması gerekir. Bu nedenle çocukların rüyalarını, kendileri anlamlandırmasa bile, yetişkinlerin ciddiye alması gerekir. Bir çocuk “Bir rüya gördüm.” veya “Dün gece rüyamda çok korktum.” dediğinde onları mutlaka dinlemek gerekir.
Çocuklar kâbus görebilir, uyanınca veya sabah kalktıklarında bunu ifade edebilirler. Anne babaların yaptığı en büyük hata, çocuklarının korkusunu hafife alarak yaklaşım sergilemeleridir. Uykumuzda farklı bir benliğe kavuşur, rüya görmeye başlarız. Rüya yardımıyla da hiç olmamış hikayeler yaratabiliriz (Fromm, 1992). Böyle bir durumda “Ne var bunda korkacak canım!” demek, “Yok öyle canavar falan onlar gerçek değil.” demek, pek de işe yarayan cümleler olmaz; çünkü bizim için canavar ne kadar hayaliyse, bir çocuk için o kadar gerçektir! Bunun yerine ona sarılmak, sakinleştirmek “Demek rüyanda canavar gördün, çok korkmuşsundur.” demek yeterli olacaktır. Siz “Korkacak bir şey yok.” dedikçe çocuğunuz onu anlamadığınızı düşünecektir. En önemlisi, onun fark ettiği tehlikeyi sizin fark etmediğinizi düşünüp yalnız hissedecek ve daha çok panik yaparak ağlayacaktır. Çocuğunuza, onu anladığınızı hissettirmeniz önem taşımaktadır.
Çocuklar ortalama 5 yaşına kadar rüyalarla gerçeği birbirinden ayırt edemez. Bu nedenle rüyalarında gördükleri her şeyi gerçek sanarak daha çok korkarlar. Çocuğunuzun ağlayarak uyandığını duyarsanız yanına gitmek için asla tereddüt etmemek gerekmektedir. Sizi görmek onu rahatlatacaktır. Kucağınıza aldığınızda kendini güvende hissedecektir. Eğer çocuk gördüğü rüyadan dolayı kendi yatağı yerine anne-babasının yanında yatmak istiyorsa, bu konuda onaylayıcı olmamakta fayda vardır. Çocuk için düzen çerçevedir ve çok da gereklidir. Uykuya geçtiği ve uykudan uyandığı yerin kendi yatağı olması gerekir. Böyle bir durumda “Tamam korktun, haklısın ama kendi yatağında yatman gerekiyor. İstersen sen uykuya dalana kadar yanında kalabilirim” diyerek bir sandalyeyle yatağının yanında durulabilir. Elini tutmak, saçlarını okşamak yahut sırtını sıvazlamak da yapılabilecekler arasında sıralanabilir. Bu ifadeler çocuğunuza onun korkusunu hafife almadığınızı hissettirir. Onu anlayan ve destek olan bir anne ya da babanın varlığı çocuğun çok daha kolay sakinleşmesini sağlayacaktır. Sözlerinizin yanında bedensel temas da (kucaklamak, saçını okşamak ya da elini tutmak) çocuğunuzun gerilimini azaltır.
Sonuç olarak, uykunun en çok gerçekleştiği belki de asıl alanı olan ev kavramı, uykunun insana olan etkisi kadar azımsanmayacak bir şekilde insana etki eder. Bir önceki bölümlerde de belirtildiği gibi insanın kolektif bir olgu altında fark edilmeksizin buluşabilmesi ve ortaklaşa duyguları paylaşabilmesi ev olgusunda da ortaya çıkmaktadır (Beyaz, 2021). Unutmayın, huzurlu bir uykunun sırrı, huzurlu bir yaşamdan geçmektedir. Evde anne baba arasında yaşanan çatışma, yeni bir kardeş, ev değişikliği, kreşe-okula başlama gibi durumlar çocuğunuzu tedirgin edebilir, kısa süreli huzursuzluklara sebep olabilir. Bunun yansımasını uyku alışkanlığının bozulması şeklinde görebilirsiniz. Huzursuzluğun kalıcı olmasını engellemek için en doğru yol bir uzmandan yardım almaktır. Ortada belirgin bir neden yokken, çocuğunuz haftada birkaç kez rüya görerek korkmuş şekilde uyanıyorsa en kısa sürede bir uzmana danışmak en doğru adım olacaktır.
Gülsüm İrem KUMRU
Okul Öncesi Öğretmeni