
Şiddet, hiçbir türüyle kabul edilemezken, her gün bir yenisiyle önü alınamayan bir hastalık gibi yayılmaktadır. Diğer yandan, çocuk kelimesi şiddetle hiç anılmaması gereken kelimelerden biridir. Çocuk ve şiddetin karşı karşıya geldiği bir durum tüm gerçekliğiyle kendini gösteriyorsa da en çok anılması ve pür dikkat üzerinde çalışmalar yapılması gereken hayati bir konudur. Çocuğa yönelik şiddetin dünyada ve Türkiye’de toplumun birçok kesiminde yaşandığı kabul edilmektedir. Çocukların şiddet olaylarına şahit olduğu ve maruz kaldığı gerçeğiyle yüzleşerek şiddetin çocuk üzerindeki yankısının anlaşılması ve sağlıklı bir çözüm sağlanması için akademik alanlarda çalışmalar yapılmaktadır.
Çocuğa karşı şiddet, çocuğun bulunduğu her ortamda yaşanabilmektedir. Ev/aile içi, okul ve eğitim ortamları, kurumlar, çalışma ortamları, topluluk ve sokaklar, çocuğun şiddetle tanıştığı ortamlardır (Genç Hayat Vakfı, 2012). Çocukların maruz kaldıkları şiddet türleri dört ana gruba ayrılabilir: fiziksel şiddet, cinsel şiddet, duygusal şiddet ve ekonomik şiddet (Özgentürk ve ark., 2012). Yapılan araştırmalara göre (McGee, 2003; Gül ve Güneş, 2009; akt. Özgentürk ve ark., 2012) çocukların üçte ikisi özellikle duygusal şiddete maruz kalmaktadır. Duygusal şiddet çocuğun ruhunda derin yaralar açmakta, etkisi fiziksel şiddetin etkisinden daha uzun süre devam etmektedir. Diğer taraftan çocukların en çok zaman geçirdikleri ev/aile ortamında çocuklara karşı olan şiddet, tek bir hareketten oluşabileceği gibi birden çok hareketin bir araya gelmesi şeklinde de olabilir. Devam eden hareketler biçiminde tekrar edilen şiddete sistemli olarak uygulanan şiddet denmektedir ve en tehlikeli olan şiddet türü de budur (Özgentürk ve ark., 2012). Aile içi şiddete anne-baba ve çocuk etkileşimi üzerine Nihan Kaya’nın yorumuyla bakıldığında çocuklarına karşı hata yapabilen anne-babalar “hata yaptım” diyebiliyorlarsa hatalar düzelebilir. Fakat “Hayır, ben onun iyiliği için yaptım” diyorlarsa, hatalarını aklamaya girişiyorlarsa iki taraf için de, ama özellikle çocuk için korkunç bir kısır döngü oluşturuyorlar. Çünkü çocuk inanmaya ve anne babanın sevgisine muhtaçtır. Anne-babaların anlamak istemedikleri, farkına varmak istemedikleri şey; bir çocuğa tecavüz etmekle, bir çocuğa cinsel tacizde bulunmakla, onu duygusal olarak yaralamak arasında hiçbir fark yoktur, hepsi tacizdir (Kulak, 2019, Akt. Kaya, 2019).
Çocuklar küçük yaşlarda maruz kaldıkları ya da şahit oldukları davranışları modeller ve taklit ederler. Doğrudan ya da dolaylı olarak çocuklar anne-babalarının ve yakın akrabalarının şiddet içeren davranışlarını öğrenirler. Öğrenilen bu şiddet içeren davranışlar çocukluk dönemi boyunca pekiştirilir, ergenlik ve yetişkinlik döneminde de taklit edilir. Öğrenilen bu şiddet içeren davranışlar özellikle stres altında ya da çatışma anında daha çok ortaya çıkar. Yetişkinler çocukluk dönemlerinde öğrendikleri bu şiddet içeren davranışları daha çok bir sorun çözme metodu olarak kullanırlar (Özgentürk ve ark., 2012). Geçmişte aile içi şiddet olaylarına maruz kalan ve şahit olan çocuklar gelecekte aile içi şiddet olaylarına daha fazla karışma ihtimali taşır. Şiddete maruz kalan ya da şiddete şahit olan çocuklar şiddetin aile içinde kabul edilebilir, sorun çözmede ve başkalarının davranışlarını değiştirmede etkili bir yöntem olduğunu öğrenir. Türkiye’de çocuk istismarı ve aile içi şiddet araştırmasında (2010) ifade edildiğine göre şiddetin her türünün çocuklar üzerinde kalıcı olumsuz etkileri vardır. Özellikle erken dönem çocuklukta şiddete maruz kalmak, henüz olgunlaşma sürecindeki beyni etkileyebilir. Çocuklarda aşırı huzursuzluk, uyku problemleri, duygusal sıkıntı, yalnız kalma korkusu, olgunlaşmamış davranışlar, tuvalet eğitimi ve dil gelişiminde sorunlar gibi davranış değişiklikleri gözlenebilir. Şiddetin mağduru olmak kadar, tanığı olmak da çocuklarda fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel sorunlara yol açar; anksiyete, depresyon, saldırgan tavırlar, madde bağımlılığı, riskli cinsel davranışlar, intihar eğilimi, yaralanma ve ölüm gibi sonuçlara neden olabilir (Bayat ve Evgin, 2015). Şiddete maruz kalmış çocuklar, olayları ve davranışları anlamlandırırken daha hassaslaştıkları için onlarla iletişim kurarken de dikkat edilmelidir. Uzun süren bir göz teması, hayati bir tehlike sinyali gibi hissedilebilir. Omzuna dostça dokunmak bir çocuğa, üvey babasının tacizini hatırlatabilir. İyi niyetli ve şaka yollu bir sataşma, evdeki aşağılayıcı ve giderek artan duygusal suistimali hatırlatabilir. Hiçbir şeyi doğru yapmadığının söylendiği bir evde yaşayan bir kız çocuğundan, tahtada bir problem çözmesinin istenmesi, ona “yetersizliğini” anımsatabilir. Evde şiddet yaşayan bir çocuk, hafifçe yükselmiş bir sesi bağırma olarak algılayabilir (Perry & Szalavitz, 2012).
Aile içi şiddeti önlemede ve çocukların şiddetten korunması için en önemli araç şüphesiz eğitimdir. Şiddeti önlemeye yönelik uygulanacak programlarda, özellikle empati, problem çözme, etkili iletişim, öfke denetimi, stresle baş etme gibi sosyal becerilerin öğretimine yer verilmelidir. Bu becerilerin öğretiminde yaratıcı drama gibi interaktif (etkileşimli) eğitim yöntemleri kullanılabilir. Aile ilişkisinin çocuğun şiddet davranışına etkisi düşünülerek şiddeti önleme programlarında ailelere yönelik eğitimlere daha fazla yer verilmesi gerekmektedir. Okulda zorbalığı önlemeye yönelik öğrenci, öğretmen ve ebeveynlerin de yer aldığı bütüncül özellikte ve uzun süreli programların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması önemlidir (Bayat ve Evgin, 2015).
Şiddetin her türünden, her ortamda korunmak tüm çocukların hakkıdır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’ni imzalayan tüm devletler, çocukların her tür şiddet, ihmal ve istismara karşı korunması için yasal, idari, toplumsal ve eğitsel tüm önlemleri almayı taahhüt etmişlerdir (UNICEF, 2010). Dünyanın her yerinde çocukların şahit oldukları ve maruz kaldıkları şiddet hem boyutları hem de sonuçları açısından üzerinde önemle ve hızla durulması gereken toplumsal bir sorundur. Şiddetin çocuklar üzerindeki yankısı sona erdiğinde toplumun içindeki şiddet döngüsünün de kırılarak son bulması ümit edilmektedir.
Hülya ORHAN
Psikolojik Danışman