
Oyunun Yazarı: Athol Fugard
Çeviren: Ayşım Tanlı
Yöneten: Diren özdoğal
Oyuncular: Ulaş Öğüç, Suzan Polat
Oyun Süresi: 1 saat, 49 dakika
Sahne Yeri: Lefkoşa Sanat Tiyatrosu
Sezon: 2017-2018
Geçmiş…Kaçmamız gereken mi yoksa yüzleşmemiz gereken bir gerçek mi? Kaçımız bütün gücüyle onunla yüzleşmek ister? Ya da hangimiz daha cesaretlidir gerçekler denizinde kulaç atma konusunda? Belki birkaçımız, belki de hiçbirimiz…
Baba evine parasız kaldığı için dönen fakat nefret ettiği geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan bir kadının ve erkek kardeşinin birbiriyle hesaplaşmasını bizlere sunar bu oyun. Peki bu hesaplaşmada kazanan kim, kaybeden kim?
–Yazı Spoiler İçermektedir–
Oyun, 15 yıl sonra evine dönen Hester’ın sahneye girişiyle başlar. Hester babasının geçirdiği iş kazası sonrasında verildiğini düşündüğü tazminat parasını almak, bir merhaba ve hoşça kal demek için evine dönmüştür. Hester yıllar önce gerçek benliğini bu evde bırakmış ve kendi ideal benliğini yaratarak geçmişine çizgi çekmiştir. Ailesine, geçmişine öfkeyle bakması, yoksulluk içinde geçen çocukluğun ve doyurulmamış isteklerinin olduğu, beklentilerinin karşılanmadığı şüphesi doğurmaktadır. Çocukken kardeşiyle girdiği bir ortamda karşısındaki kızların en güzel kıyafetlerini giymiş olmalarına karşın kendilerine zavallı fakirler gözüyle bakmaları ve Hester’ın aşağılanmış, önemsenmemiş, haksızlığa uğramış hissini yaşadığı yine öfkesinin nedenlerine dair ipuçları vermektedir. Bu öfke Hester’ın içinde o kadar büyümüş ki geçmişinden kaçmasına neden olmuştur.
Evdeki kutuların açılması ve geçmişiyle yüzleşmesiyle; Hester’ın ilk gelişindeki güçlü ve sert imajının yerini kendine acıyan, çocukluğundaki gibi zavallı hisseden biri alacaktır. Kapitalist dünyada; yeni olan hiçbir şeyin ona ulaşamadığını ve hatta günlerin bile ona ulaşmadan önce kullanıldığı düşüncesi, Hester’da engellenmiş hissine ve bu hissin öfke ve nefrete yol açtığını düşündürmektedir.
Öte yandan ablası Hester’ın geçmişten kaçmasının aksine, kendisinin geçmiş ile iç içe yaşaması, kendini geçmişinden, yaşadıklarından ve ailesinden ayrıştıramayan yalnız hisseden Johnny… Çok istediği makinistlik mesleğini kazanmasına rağmen sakat kalan babası için geleceğini feda eden biri olan Johnny, öfke ve nefret yerine acıma ve merhametle doldurmuştur yüreğini. Babasını yeni kaybetmiş olduğu ve yaşadığı travmanın etkisi ile ruh sağlığının pek de iyi olmadığı yansımaktadır seyircilere. Babasının ölümünü ve bir daha geri gelemeyecek olmasını kabullenmemiş, babasının hayaletini bekliyor olması savunma mekanizmalarından inkar (yadsıma) davranışı gösterdiğini akla getirmektedir.
Oyunun ortalarından sonuna kadar Johnny’nin babasının kıyafetlerini giymesi ve babasının ölmeden önce sakat iken kullandığı koltuk değneği ile yürümeye çalışması kendisini babasının yerine koyma çabası “özdeşleşme” davranışı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Yine Johnny’nin babası vefat edene dek kendi isteklerini göz ardı edip babasının bakımı ve istekleri ile ilgilenmesi, hatta bu sebeple kazandığı makinistlik işine babasını tercih etmesi, “özgecilik (alturism) davranışında bulunduğu ihtimalini düşündürmektedir.
Oyuna ilişkin kişisel izlenimlerim
Sürükleyici olup, seyirciyi olayın içine kolaylıkla alan bir oyun olduğu kanaatindeyim. Üstelik izleyenlere kendi çocukluğunu düşündürdüğü, geçmişine götürdüğü ve öz eleştiri yaptırdığını düşünmekteyim. Bireyin hem iç hesaplaşmasını hem de ailevi çatışmalarını gözler önüne sererken, bu hayattan göçmüş insanlara ait olan anıların nasıl duygular yaşattığını da gerçekçi bir şekilde yansıtan bu oyunu izlemenizi tavsiye ederim. Sevgiyle kalın…
Elif Altay
Psikolojik Danışman