Toplumsal yaşam içerisinde, her birimiz birden çok ve birbirinden farklı rollere sahip olur ve diğer insanlarla ilişki halinde oluruz. Yaşamımızdaki stres faktörleriyle, zorlu yaşam olaylarıyla, çeşitli krizler ile baş ederken, yaşantıların şiddetine bağlı olarak ruh sağlığımız bozulabilmekte ve çeşitli semptomlar da gösterebilmekteyiz. Peki yaşadığımız bu bozulmalar, kimilerimizin ilişkilerini devam ettirmeye yönelik kaynaklara da dönüşebilir mi? Yaşadığımız bu zorlanımlar karşısında aldığımız geri bildirimler, yaşamdaki varlığımızı sürdürürken önemli kaynaklarımız haline gelebilir mi?
Birincil kazanç, bireyin olumsuz duyguların yarattığı çatışmayı çözümlemesinde etkin rol oynamakta iken ikincil kazanç, bireyin herhangi bir hastalığa sahip olması durumunda çevresinden göreceği ilgi, sevgi, kabul gibi, hastalık dışında elde edemeyeceğine inandığı kazançları bu yolla elde etme çabası olarak ifade edilmektedir. Birey bu kabul görmeyi elde edebilmek adına hipokondriyatik belirtiler göstermektedir (Barsky ve Klerman, 1983; Wahl, 1963; Akt. Ilıcak, 2020). Bu belirtiler, bireyde çeşitli psikopatolojik durumların varlığı konusunda endişe yaratabilmektedir.
Hipokondriyatik bireyler başta olmak üzere, birçok kişi, çoğunlukla sosyal öğrenme yoluyla çeşitli semptomları bir kaçış yolu olarak benimseyebilmektedir (Soykan ve Kumbasar, 1999). Hastalık kaygısı bozukluğu(hipokondriyazis), halk arasında hastalık hastalığı olarak tanımlanan, somatoform bozukluklar içerisinde yer alan bir tür psikiyatrik bozukluktur. Hastalık kaygısı bozukluğu, genel olarak bireyin bedeninde var olan belirtileri yanlış yorumlayarak ciddi ve tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandığına dair kontrol edemediği düşünce ve korkulara sahip olması ile karakterize edilmektedir (Meb, 2012; Akt. Ilıcak, 2020). Bireyin yaşamının hastalık korkusu ile kaplandığı durumlar olarak karşımıza çıkan bedenselleştirme kavramı, hastalığın taklit edildiği veya hastalığın yaratıldığı gibi durumları içeren geniş bir kavram olarak ele alınabilir. Hastalık kaygısı bozukluğu ile yaşayan bireyler, bedeni ve sağlığı ile ilgili ciddi kaygılar taşıyabilmektedir (Özmen, 2009). Konversiyon bozukluğu ise, bütünüyle organik nedenlerle açıklanamayan motor, duyusal ve otonom sinir sistemiyle ilgili işlev kayıpları veya değişikliği olarak ifade edilmektedir. Hastalığın nedenleri genetik ve nörobiyolojik etmenlerin yanında, psikanalitik kuram, öğrenme kuramı, sosyokültürel etmenler ve bazı travmatik yaşam olayları ile açıklanabilmektedir (Güler Aksu ve ark., 2021). Ancak sayılan bu kavramlar, kimi zaman tanı kriterlerinin ötesinde, çeşitli günlük yaşam sorumluluklarından ve zorlu yaşantılardan kaçınma amacıyla başvurulan savunma mekanizmaları olarak da tanımlanabilmektedir. Bir başka ifadeyle, bireyin ikincil kazançlara başvurma eğiliminde olması, her zaman psikopatolojik bir durumun sonucu olmayabilir.
Çeşitli fiziksel yakınmalar, bireyler tarafından günlük yaşamın getirdiği sorumluluklardan kaçınma yolu olarak kullanılabilmektedir. Bu bireylerin klinik özelliklerine bakıldığında, yaşamlarının temel noktasında ve sosyal ilişkilerinin içeriğinde yaşadıkları sağlık sorunlarının oldukça önemli ve geniş bir yer tutmakta olduğu gözlenmiştir. Sosyal öğrenme kuramı, bu hipokondriyatik davranışların geçmiş dönemlerde öğrenme yoluyla edinildiğini öne sürerken, birey bu sağlık sorunları aracılığıyla ilgi, sevgi görme gibi ikincil kazançlar sağlama konusunda istikrarlı davranış örüntüleri sergilemektedir. Bireylerin hastalık sahibi olmaya yönelik bu eğilimlerinin, geçmiş dönemlerde çeşitli nedenlerle hasta olan ve bunun sonucunda ilgi gören insanların varlığına şahit olmaktan kaynaklanabileceği düşünülmekte ve nihayetinde bu bireyler için hastalık sahibi olmak, hem ilgi görmenin hem de sorumluluklardan kaçınmanın bir yolu olarak görülmektedir (Ilıcak, 2020). Aile ve toplum içerisinde daha fazla ilgi, sempati görme, zorlu durumlardan muaf tutulma isteği, zaman zaman bireylerde ciddi semptomlar oluşturmaktadır. Bireylerin elde etmek istediği bu kazançlar sağlandığında ise bireyin ağrı, acı gibi fiziksel semptomları şiddetlenebilmekte ve birey elde ettiği öncelikli konumu sürdürebilmek adına yakınmalarına daha çok bağlanabilmektedir (Soykan ve Kumbasar, 1999).
İkincil kazanç sağlamaya yönelik istek, her yaş grubunda kendini gösterebilmektedir. Güler Aksu ve arkadaşları (2021), yürüttükleri olgu çalışmasında 7 yaşındaki konversiyon bozukluğu tanısı almış bir erkek çocuğunu incelemişlerdir. Araştırma kapsamında yapılan görüşmeler sonucunda, çocuğun okula başladıktan sonra azalan ebeveyn ilgisini yeniden kazanabilmek adına ikincil kazançlara başvurduğu, ailenin de zaman zaman bu davranışları pekiştirdiği görülmüştür.

Bireyin ikincil kazançlar elde etmeye olan eğiliminin fark edilmesi ve buna yönelik müdahalelerin başlatılması bu noktada son derece önemlidir. Nitekim yürütülen çalışmalar, bireylerin ikincil kazanç elde etmek adına bulunduğu girişimlerin kendine zarar verme davranışlarına kadar uzanabileceğini göstermektedir. Bireyin eylemi sonucunda göreceği ilgi, onu kendini yaralama konusunda motive etmekte ve birey bu yolla kendini yaşam içerisinde daha rahat bir pozisyona ulaştırmayı hedefleyebilmektedir (Aksoy ve Ögel, 2003). Öte yandan birçok bireyin ikincil kazançları sağlamak ve pekiştirmek adına hastanelerin acil servislerine çokça başvurduğu bilinmektedir (Örüm, 2020). Bu yönüyle, uygulanacak müdahale yaklaşımları açısından da bireyin gösterdiği davranışlar yanıltıcı olabilmektedir.
Sonuç olarak, aktarılan bilgilerden de anlaşılacağı gibi ikincil kazançlara başvurulması ve buna yönelik davranışların pekiştirilmesi, bireyin günlük yaşam rutinlerini oldukça zedeleyebilmektedir. İkincil kazançlar kimi zaman günlük rutinleri zedelemekle de kalmayıp, bireyin sağlığını tehdit edecek sorunların da önünü açabilmektedir. Bu nedenle ikincil kazançların bireyin yaşamında nereye temas ettiğini fark edip buna yönelik uygun bir müdahale yaklaşımı benimsenmesi, bireyin bu kazançları hastalık durumları dışında da elde etmeye teşvik edilmesi son derece önemlidir.
KAYNAKÇA:
Aksoy, A. ve Ögel, K. (2003). Kendine zarar verme davranışı. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 4(4), 226-236.
Güler Aksu, G., Kayar, O., Tan, M. E., Kütük, M. Ö., Bozlu, G., ve Toros, F. (2020). Psikososyal stres faktörleriyle tetiklenen erken başlangıçlı konversiyon bozukluğu olarak astazi-abazi olgusu. Türk Psikiyatri Dergisi. https://doi.org./10.5080/u25272
Ilıcak, A. (2020). Hastalık kaygısı bozukluğu ile panik bozukluk arasındaki ilişkinin incelenmesi (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi.
Örüm, M. H. (2020). Acil servise başvuran psikiyatrik olgular ve konsültasyon-liyezon psikiyatrisi: Bir derleme. Journal of ADEM, 1(2), 31-52.
Özmen, E. (2009). Bedenselleştiren hastaya yaklaşım. Erişim Adresi: http://www.ercanozmen.com/bedensellestiren-hastaya-yaklasim/
Soykan, A. ve Kumbasar, H. (1999). Kronik ağrı tedavisinde psikiyatrik yaklaşımlar. Klinik Psikiyatri Dergisi, 2(2), 109-116.
GÖRSEL KAYNAKÇA:
https://www.behance.net/gallery/80293143/Anxious/modules/465576071 Sanatçı: Dana Dharma
https://www.behance.net/gallery/6122731/Prairie-Dog-Western/modules/78648239 Sanatçı: Kim Smith
Onur İbrahim ATAY
Psikolojik Danışman / Yüksek Lisans Öğrencisi