Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

FISHER KING / BALIKÇI KRAL – Film İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 9

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Film Künyesi

Yönetmen: Terry Gilliam

Oyuncular: Robin Williams, Jeff Bridges, Amanda Plummer, Mercedes Ruehl

Türü: Dram, Komedi, Romantik

Yapım: 1991

Süre: 137

Imdb: 7.5

Şöhretinin doruğunda bir radyo sunucusu olan Jack Lukas (Jeff Bridges), radyodaki programında gerçekleşen canlı bir telefon konuşmasının ardından hızlı ve renkli hayatına veda eder. Ciddiyetsiz bir tavır ile bir kişinin hayatına yanlış bir yön vermiş ve hayatının hatasını yapmıştır. Yaklaşık üç yıl sonra intihara eğilimli bir ayyaşa dönüşen Jack, hayatı kendi oyun alanına çeviren, sokaklarda yaşayan Parry (Robin Williams) adlı bir şizofrenle karşılaşır. Karşılaştığı bu kişi, aslında yıllar önce istemeden de olsa hayatının mahvolmasına neden olduğu kişidir. Bu rastlantı iki sorunlu bireyin hayatının değişmesine neden olacaktır.

Analizin devamı spoiler içermektedir.

“Nietzche iki cins insan olduğunu söyler. Büyük insanlar, Walt Disney veya Hitler gibi… Bir de bizler, geri kalanlar… Bize başarısız ve ezik der. Bizimle dalga geçilir. Bazen başarıya yaklaşırız ama asla elde edemeyiz. Biz, harcanabilir kütleleriz.”

Jack karakteri soğuk, pervasız, kibirli, hayatında paraya büyük öncelik veren, nihilist bir karakterdir. Bir dinleyicisine öğüt vereyim derken bir felakete neden olmuştur. Sebep olduğu bu hata nedeniyle o ana kadar inşa ettiği parıltılı hayatı dibe sürüklenir ve artık yaşadığı hayattan zevk alamayan, hayatta bir anlam bulamayan, anlamlı duygusal ilişkiler içine giremeyen, alkolik, depresif, intihara meyilli bir kişi haline gelmiştir. İntihar edecekken karşılaştığı şizofren Parry, yıllar önce neden olduğu felakette karısı öldüğü için deliren eski bir üniversite profesörüdür. Duyduğu vicdan azabıyla şizofren Parry’e yardım etmeye başlayacaktır. Jack’in Parry ile kurduğu bu ilişki, hayatının anlamını bulmasına ve farklı bir insan olmasına katkı sağlayacaktır.

Parry, yaşadığı travma nedeniyle gerçeklikle bağı kopmuş, düşünce, algı, duygu ve davranış yönünden ağır bozukluklar yaşamış biridir. Şizofren bir karakter olarak izlediğimiz Parry, sıklıkla halüsinasyonlar ve paranoyalar yaşar. Özellikle filmin bazı bölümlerinde, at üstünde şövalye kılığında kendisini kovalarken gördüğü canavar buna tipik örnektir. Bu halüsinasyon Parry’nin yaşadığı travmanın temsilidir. Parry’ nin aşık olduğu Linda karakteri de hayatında sorunlar yaşayan bir bireydir. Çekingen kişilik bozukluklarının izleri görülür. Özellikle kişisel ilişki kurmayı gerektiren etkinliklerden kaçınması, yaşadığı yetersizlik duyguları yüzünden yeni kişilerle bir arada bulunduğu ortamlarda çekingen davranması, seveceklerini kesin olarak bilmedikçe insanlarla ilişkiye girmek istememesi yaşadığı soruna birer örnektir.

Filmde geçen Parry’nin anlattığı Balıkçı Kral hikayesi oldukça iyi işlenmiş bir metafordur. Parry anlattığı hikayedeki kral gibi, Jack’in de susadığını ve sadece bir bardak suya ihtiyacı olduğunu bilen kişidir. Aynı durum Jack için de geçerlidir, o da Parry’nin neye ihtiyacı olduğunu bilen tek kişidir. İki karakter de birbirlerinin hayatına etki ederek yaşadıkları sorunların çözümünde birbirine yardımcı olmuştur.

“Balıkçı Kral hikayesini duydun mu? Hikaye, cesaretini kanıtlamak için ormanda yalnız uyuyan çocuk bir kral ile başlar. Geceyi yalnız geçirirken kutsal bir görüntü görür çocuk kral. Alevlerin içinden kutsal kase çıkar. Tanrı’nın ilahi merhametinin simgesi… bir ses duyar: ”insanların yüreklerini iyileştirmesi için kaseyi koru.” Ancak çocuk kasede güç, başarı ve güzellik dolu bir hayatın garantisini görür. Bu kısa şaşkınlık halinde kendisini bir çocuk gibi değil de aksine yenilmez hisseder. Tanrı gibi… Kaseyi almak için ateşe uzanır ama kase yok olur ve eli korkunç bir şekilde yanar. Çocuk kral büyüdükçe yarası daha da derinleşir. Yaşama amacını kaybeder. Kendine ve başkalarına inancı kalmaz. Sevemez, sevildiğini hissedemez. Bu olay onu hasta eder. Ölmeye başlar.

Bir gün kaleye bir soytarı gelir ve kralın yalnız olduğunu görür. Soytarı basit bir adamdır, onun kral olduğunu anlamaz. Sadece yalnız ve acı içinde bir adam görür. ”seni üzen nedir dostum?” diye sorar. Kral şöyle cevap verir: ”boğazım kurudu, su içmeliyim.” soytarı yatağın yanından bir kap alır, suyla doldurur ve krala verir. Kral suyu içmeye başlar ve yarasının iyileştiğini görür. Ellerine bakınca ömrü boyunca aradığı kutsal kaseyi görür. Soytarıya sorar: ” En parlak ve cesur adamlarımın bulamadığını nasıl buldun?” soytarı cevap verir: ”Bilmiyorum. Tek bildiğim senin susadığındı.”

Filme İlişkin İzlenimlerim

            Film bazı noktalarda tempo olarak düşüyor ve bazı yaşananlar modern psikolojinin öğretilerine aykırı gibi duruyor ve karakterlere sunulan sağaltıcı işlemler noktasında biraz yüzeysel kalıyor. Buna rağmen hayatta bize önemsiz gelen en ufak bir hareket, davranış veya sözün ne kadar geri dönülmez etkileri olduğunu, belki bilmediğimiz yerlerde fırtınalar koparan kelebek etkisine sahip olduğu, fakat en kötü durumlarda bile yola devam etmeye mecbur olduğumuzu ve her zaman bir umut ışığı olduğunu güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Muhakkak bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Hoşça kalın, Sinemayla kalın.

Ahmet YAŞAR

Psikolojik Danışman