
Oyunun Yazarı: Mine Söğüt
Yöneten: Tufan Afşar
Oyuncular: Burcu Ger, Hande Acarel, Demet Kadıoğlu (Yasemin Çitak)
Oyun Süresi: 51 dakika
Sahne Yeri: Kadıköy Theatron
Sezon: 2017-2018
21 kadın, 21 hayat…Her birinin hikayesi farklı, sonu benzer… Acının getirdiği delilik hali… Odalarının tek pencerelerinin karanlığa baktığı, geçmişi de geleceği de göremeyen kadınlar… Kapalı kapılar ardında yaşanan, kendini var edememiş, yalnızlıklarının yüzlerine çarptırıldığı kadınlar… Yabancı değil, hepsi bizden, içimizden, yanı başımızdan duyulan sessiz çığlıklar oysa… Kim cesaret edebilir içimizdeki kadınların delirmek ve ölmek üzere olan parçalarını konuşturmaya?
Yazar Mine Söğüt’ün kitabından sahneye uyarlanmış bir oyun Deli Kadın Hikayeleri… Ve 21 kadının acı çektiği hayat hikayesini, 3 kadın üzerinden perdeye aktarma çabası…
–Yazı Spoiler İçermektedir–
Oyun sahnede 3 kadının belirmesiyle başlar. İlk başta kadınların monolog tarzı konuşmaları dikkat çekmektedir. Birbirinden bağımsız görünüp derinlerde bağlı olan cümleler dökülür. İçlerinden bir kadının “Siz bilmezsiniz kızlar babalarını çok severler, her haliyle severler,” sözlerinden babası olduğu anlaşılan hayali bir varlık ile konuşmalarıyla oyun devam eder.
“İnsan kötü şeyleri çabuk unutuyor,” cümlesinden kadının, hatırlamak istemediği anıları bilinçdışına ittiği savunma mekanizmalarından “bastırma”yı kullandığı anlaşılabilir. Babasından, eşinden vs. şiddet gören kadının kendisi mutsuz olmasına rağmen karşıdakini mutlu etmeye çabalaması, onları her haliyle sevmeye çalışması, yine savunma mekanizmalarından en belirgin olarak ebeveynlik-akrabalık ilişkilerinde gözlemlenen “özgecilik(alturism)” kavramını göstermektedir.
Sol elinde kanca olduğunu düşünen bir kadının hikayesi vardır sırada. Çevresinin “elinde kanca yok senin” demesine rağmen varmış gibi hareket etmektedir kadın. Sol elinde kanca olduğuna inancı o kadar fazladır ki o eliyle hiçbir iş yapmaz. Reddeder elini. Bu durum da “dismorfofobik” isimli psikolojik hastalığı akıllara getirmektedir. Kadın yalvarır acı çekerek Tanrı’ya kancadan onu kurtarsın diye.
Dismorfofobi diğer adıyla “beden dismorfik bozukluğu”, temelde bir fiziksel kusuru olsun olmasın, kişinin bu dış görünümü ile zihinsel olarak aşırı derecede uğraşması ve meşgul olması hali olarak tanımlanabilir. Burada kişinin görünüşünün normal veya kabul edilebilir normal değerler arasında olmasına rağmen, kendini dikkat çekecek kadar bedensel olarak kusurlu/çirkin/eksik vs. hissetmesi şeklinde gelişen bir algılama bozukluğu söz konusudur. Dismorfofobi hastalığına ağır derece sahip bireylerin intihar etme olasılığının yüksek olduğu bilimsel kaynaklarda olmakla beraber hikayedeki kadının da kasap olan eşinin hayvanlara taktığı kancayla kendini öldürmesi bunu doğrular niteliktedir.
Öte yandan hamile iken bu kadının; bebeği karnına koyması, onu öldürmemesi, yaşatması, dayanmasını emretmesi, tercihlerinin ve hareketlerinin kadının eline verilmemiş olması nedeniyle Tanrı’ya kızması davranışlarının sorumluluğunu almadığını göstermektedir. Bu durum “Gerçeklik Terapisi” kuramında önemli noktalara götürmektedir bizi. Kuramın kurucusu Glasser’e göre bazı ruhsal hastalıkların nedeninin en iyi açıklaması sorumluluk almama davranışıdır. Gerçeklik terapisinin amacı, sorumluluk alarak daha iyi seçimler yapmak ve insanın kendi yaşamı üzerinde daha etkin kontrolünün olmasını sağlamaktır. Sorumlu insan yaşamdan ne beklediklerini bilen, ihtiyaçları ve hedefleri için gerçekçi planlar yapan insandır aksi takdirde sorunlar baş göstermektedir. Tıpkı hikayemizdeki kadın gibi…
Babasının tecavüz girişimine maruz kalan, bu başarıyla sonuçlanmadığı için ayağı kesilen bir kadının yaşadıkları anlatılır bir diğer hikayede. Kadın yaşadığı acıyı bir sinek üzerinden anlatmaya başlar. Sineğin ayağının olmasına özenip “ayaklar kopunca kanatlar uçmaya küser mi?” cümlesinden de anlaşılacağı üzere kendini sinekmiş gibi düşünmeye başlaması, sineklerin hareketlerini yapmaya çalışması savunma mekanizmalarından “özdeşleşme” eğiliminde olduğunu akla getirmektedir.
Ve son olarak bir falcı tarafından kadının kocasına, kendi erkek kardeşinin saçları kestane renkli bukleli bir kadına aşık olduğunu söylemesi sonucu adamın, karısının saçlarını kesmesi ve erkek kardeşini öldürmesi hikayesi anlatılır. Erkek kardeşini öldürmesi bizlere, adamın Bowlby’nin Bağlanma Kuramı’nda yer alan “saplantılı bağlanma” şeklinde bağlılık geliştirdiğini düşündürmektedir. “Bir gün kıskançlık yüzünden ben kalbimden bıçaklanırım, başka bir gün kocamı ben kalbinden bıçaklarım” cümlesi yine saplantılı bağlanmanın izlerinin bulunduğu mesajını vermektedir.
Oyuna İlişkin Kişisel İzlenimlerim
“Şehri avucumun içine alsam elimde ovalayıp parlatsam, şehir tehditten arınır mı? Bin bir çeşit kadınlık halim yepyeni bir kadere kavuşur mu? Denizinde, çöpünde, yağmurunda kimliksiz cesedim. Kim bilir ne zaman kurtulacağım.”
Hem toplumsal hem psikolojik öğretilerde bulunan bu oyunun izleyenlerde derin izler bırakacağı düşüncesindeyim. Güncel olması, gerçek hayatta yaşanmış benzer olaylar barındırması sebebiyle insanı kendine çekmektedir.
Yabancı değil, hepsi bizden, içimizden, yanı başımızdan duyulan sessiz çığlıklar oysa… Günün birinde acıdan delirten bu sessizliğe son vermemiz dileğiyle… Sevgiyle kalın…
Elif ALTAY
Psikolojik Danışman