Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

İntihar Olgusunun Psikososyal Etmenler Aracılığıyla İncelenmesi: Risk Ne Kadar Bizimle? – Psikolektif Dergisi – Sayı – 26

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

İnsanlık tarihi boyunca ölüm olgusu insanlar tarafından hep sorgulanan bir durum olmakla birlikte isteyerek veya istemeyerek şiddet ve saldırganlığa yatkınlığı olan, çaresizlik içinde kalan ve genetik yaklaşım ile de ilgili durumlar sebebiyle insanlar tarafından denenmiştir. Bu vb. davranış içinde bulunan insanlar, yaşamının bir döneminde intihar girişiminde bulunabilmekte, bu girişimlerin bir kısmı ölümle sonlanmaktadır. İntihar düşüncesi ve davranışı, yaşama isteğine zıt bir eylem (8) olmakla birlikte intihara iten birçok risk faktörü bulunmaktadır. Bu risk faktörleri intihar girişiminde bulunan her birey için söz konusu olmakla birlikte her yaş grubu için de farklılık arz etmektedir. Bu nedenle çocuklar, gençler ve yaşlılarda farklı nedenlere bağlı olarak intihar girişimlerine rastlanmaktadır. Ayrıca bu bireylerin intihar için kullandığı yöntemler yaş gruplarına göre değişiklik göstermektedir. (7)

Adler’e göre intihar; öç alma hareketidir. İntiharın; yakınları, akrabaları etkilemek, bu yolla kaybedilenleri geri kazanmak amacına dönük olduğunu söyler. Bu nedenle intiharı bir tür iletişim aracı olarak savunur (1). Durkheim ise 1897’de intiharı tümüyle toplumsal bir olgu olarak ele almıştır. Toplumsal yapıdaki olumlu ya da olumsuz değişiklikler, intihar oranlarının artmasına, toplumsal bütünleşme durumları ise azalmasına neden olmaktadır. İntihar oranlarının ve biçimlerinin toplumdan topluma değişmesi, hatta aynı toplumun değişik kesimlerinde saptanan yöntem ve sayı farklılıkları, toplumsal olguların intiharları etkilediğini gösterir (9,11). Durkheim, intiharı üç temel kategoriye ayırmıştır: Egoistik (bencil), Altrustik (elcil) ve Anomik (kuralsızlık) intiharlarıdır (6).

Egoistik (Bencil) intiharlar; kişi toplumla bütünleşemediği, kendini toplumdan soyutladığı, bir gruba dahil olamadığı zaman gerçekleşir. Altrustik (Elcil) intiharlar; kişi bulunduğu sosyal, politik ya da dini grupta erir. Kendisini lideri, onun amaçları için feda eder. Elcil intiharlar kişinin toplumla fazla bütünleşmesinden kaynaklanır. Anomik (Kuralsızlık) intiharlar; kişinin sosyal durumundaki ani değişimlere ayak uyduramamasından kaynaklanır. Kuralsızlık intiharları ani çıkışlar biçiminde ortaya çıkar.

İntihar; sosyal, psikolojik, biyolojik ve toplumsal sorunlardan kaynaklı gelişebilir. İntiharla ilgili kavramlara baktığımızda, karşımıza yoğun şekilde kaygı, korku, panik atak, fobi, takıntı, saplantılar, depresyon, stres, umutsuzluk gibi kavramlar çıkmaktadır.. Bu kavramlar her yaş grubu içerisinde olabileceği gibi bazı yaş gruplarında daha fazla seyredebilmektedir (4) Çocuklukta yaşanan intihar girişimlerinde; çocuklar genellikle anne ve babalarının ilgisine erişebilmek için bu yolu tercih edebilmekte, fakat çocuklar ölümü, geçici bir olay olarak görmektedirler ve intiharı büyüklerden farklı olarak anlamlandırabilmektedirler. Günümüzde de çocukların, ailelerinin bekledikleri başarılı olma baskısını kaldıramadığı ve korku, endişeye yol açtığı görülmektedir. Ergen bir bireyin intihara kalkışmasındaki en önemli faktörlere baktığımızda ise; çocuklukta yaşadığı sevgi yoksunluğu, büyüme sırasındaki baskı, reddedilme, sevilmeme, ergenin mutsuz olmasına zemin hazırlar. Aile içerisindeki huzursuzluklar ergenin ruh sağlığını etkiler. Madde kullanımı, cinsel kimlik karmaşası, toplumsal roller vb. olaylar ergenin intihara karşı daha savunmasız hissetmesine neden olabilmektedir (5). Yaşlılarda ise bu durum; huzursuzluk, çaresizlik, umutsuzluk, boşluk, ve anlamsızlık duygusu ile hissedilebilmektedir. Yaşlılar intihar etme düşüncelerini bu tür kavramlardan dolayı, çocuk ve ergenlere göre yaşın artmasıyla beraber riskin artmasına sebep verebilir. Duygu durum bozukluğu, sevdiklerini kaybetme, ayrılma ve fiziksel rahatsızlıklar yaşlılarda en çok karşılaşılan nedenler listesidir (2).

Yapılan araştırmalarda intiharın birçok nedeninin olduğunu ve gelişim dönemlerinde de bu nedenlerin sıkça değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. Fakat en derin ve toplumsal ortaklıklara bakıldığında, burada karşımıza psikososyal etmenlerin geldiğini görmekteyiz. Psikososyal etmenler, intihar kavramını birçok yönden ele almaktadır: Evlilikle ilgili sorunlar, işsizlik, düşük sosyoekonomik düzey, yalnız yaşama, göç öyküsü, stresli yaşam olayları örneğin, bir yakının ölümü veya iş kaybı, gözaltında bulunma ve tutuklu olma gibi durumlarda da intihar riski artar (12).

İntihar girişimleri şehirlerin kalabalık, sosyal koşulları iyi olamayan bölgelerinde daha çok olmaktadır. İskoçya’da yapılan bir araştırmada yalnız yaşayan ve düşük sosyoekonomik düzeyli insanlara daha az depresyon tanısı konulduğu, bunun başvuru eksikliğinden kaynaklandığı, bunun sonucunda da bu iki gruptaki depresyonlu hastaların daha az antidepresan tedavi aldıkları saptanmıştır. Bu sonuç, bu iki gruptaki hastaların yeterince tedavi edilmemiş depresyon nedeniyle daha fazla intihar riski taşıdıkları şeklinde yorumlanabilir (10). Ülkemizde Babaoğlu’nun yaptığı çalışmada diğer ülkelerdeki araştırma sonuçlarına uygunluk gösteren, düşük sosyoekonomik düzeyli kesimlerde intiharların daha sık görüldüğünü destekleyen bulgular elde edilmiştir (3).

Tüm bu bulgulara rağmen unutulmamalıdır ki, işsizliğin tek başına bir intihar risk etmeni olup olmadığı, bu beraberliğin, işsizliğin veya yetersiz sosyoekonomik düzeyin mental sağlık üzerine olan olumsuz etkisine mi bağlı olduğu, yoksa mental problemli insanların işsiz olma riskinin daha yüksek olmasından mı kaynaklandığı henüz belirsizliğini koruyan ve tartışılan bir konudur. Diğer yandan sosyal dayanışmanın azalmasına ve toplumsal destabilizasyona neden olan göç olgusunun yaşandığı durumlarda intihar oranlarının arttığına ilişkin veriler vardır. Ayrıca göçmenlerin yeni bir kültüre uyum problemleri, kötü ekonomik koşullar ve dil sorunu gibi nedenlerle sağlık hizmeti ve psikiyatrik hizmetlerden daha az yararlandıkları yapılan çalışmalarda belirtilmiştir. Dünyada yapılan birçok çalışmada tamamlanmış intiharların bekarlarda, boşanmışlarda, ayrı yaşayanlarda ve eşi ölmüşlerde daha fazla görüldüğü ve evliliğin intihardan koruyucu bir etmen olduğu kaydedilmektedir. Ülkemizde yapılmış bazı çalışmalarda bunun aksine evlilerde daha yüksek oranlar saptanmış olmasına karşın, çalışmaların çoğunluğu bu bulgularla uyuşmaktadır. Parçalanmış aileden geliyor olmak hem intihar için risk etmeni olan major depresyon görülme sıklığını, hem de bir psikososyal stresör etmen olarak intihar riskini arttırmaktadır. Tutuklanma, gözaltına alınma, hakkında soruşturma açılma veya başka adli sorunların intihar riskini artıran etmenler arasında olduğu bilinmektedir.

İntihar riskine genel olarak bakıldığında; dünya geneline oranla Türkiye bu riskten biraz daha az etkilenmektedir. Dünya genelinde psikososyal etmenlere bakıldığında durum daha üzücü görünsede, Türkiye de bu durum biraz daha iyi seyredebilmektedir. Fakat bu durum intiharın etrafımızda olabileceği gerçeğini değiştirmemekle beraber, psikososyal açıdan baktığımızda örneğin; evli kadınların ’aile ve evlilik sorunları’ problemleriyle intihara kalkışmaya daha meyilli olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Ya da erkeklerin işsizlik=intihar girişimi bağlantısını yok saymamaktadır. Erkeklerin kadınlardan bu konuda daha çok girişimleri olduğu gözlemlenmektedir. İntiharın eğitim düzeyinde bir farklılık yaratmadığı ama kadınlarda girişim çok olmasına rağmen, erkeklerin tamamen bitirici davranışlarda bulunup intiharın gerçekleşmesini sağladıkları gözlemlenmiştir. Risk faktörü olarak yaşlıların da genç kesime göre daha çok intihar girişimleri olduğu saptanmıştır. İntihar riski yeni dünyada psikososyal etmenlerin beklentileri, toplumsal zorunluluklar vb. durumlardan çok etkilenip artış yaşamaktadır (12).

Berivan Acet

Psikolojik Danışman