
“X partisine oy verilir mi, görmüyor musun ortalığın hâlini!” “Yıllardır şampiyon olamadınız bırak yahu şu takımı!” “Ama onlar da şöyle insanlar, bence bunlar daha iyi!” “Bence onların inancı şüpheli!” Tüm bu cümleler kulağa çok tanıdık geliyor değil mi? Cevabınız evet ise sevgili okur, tanıştıralım; maruz kaldığınız bu baskı türünün adı: Taraf Şiddeti. Kişilerin özel alan sınırlarını ihlâl eden, karşıt fikirlere ilişkin yönlendirici beyanlarda bulunmayı kendisinde hak gören, çoğu zaman farklılıklara ilişkin saygısızca yorumlar geliştirebilen bu yandaş eğilim, bir bakıma zorbalık çeşidi.
Taraftarlık ve Fanatizm
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “bir şeyin belirli bir bölümü veya kısmı, yandaşlık” gibi kavramları karşılayan taraftarlık; bir kimsenin, temsilcisi olduğuna inandığı görüşlere, siyasi partilere, inançlara, renklere, kulüplere, bayraklara, kısacası “bir şeylere” bağlı olması anlamına gelir (TDK, 2023). İnsan soyunun var olduğu ilk günden bu yana bir tarafa ait olma eğilimi taşıdığını düşündüğümüzde, herhangi bir şeyin taraftarı olmamamız pek de mümkün değildir. Peki, nasıl olur da aslında çok doğal olan yanlılık ve bağlılık süreçleri, bir anda bizi holigana çevirebilir? Dünyanın en nitelikli partisinin bizim tuttuğumuz parti olduğunu, ligdeki en başarılı takımın bizim desteklediğimiz takım olduğunu düşündüren şey tam olarak nedir? Doğrudan yanıtlamak mümkün gibi görünmese de sanıyorum ki cevabı fanatizm bağlamından koparmamak gerekir.
Amerikalı filozof Josiah Royce, ahlaklı bir bireyi, “bir şeye gönül veren kişi” olarak tanımlamakta; ahlaklı bireyin hizmet edebileceği en yüce davanın ise “bağlılık” davası olduğunu ifade etmektedir (Royce, 1908). Ancak Royce’nin söz konusu görüşünden farklı olarak; sahip olunan veya peşinden gidilen görüşlere, inanç ya da şeylere -ki bu bir spor kulübü, siyasi parti, dini inanç yahut sanatçı olabilir- normalin çok ötesinde ve körü körüne bağlanma sonucunda ortaya çıkan fanatizm, kişinin gerek kendisinin gerek de çevresinin ruhsal ve bedensel bütünlüğüne zarar verici şiddet davranışlarını da içeren karmaşık bir süreçtir (Ayan, 2006). Latince’de “tapınak/kutsal yer” anlamına gelen “fanum” sözcüğünden türeyen (Nişanyan Etimoloji Sözlüğü, 2023) fanatizm, o dönem özelinde aşırı bir çılgınlıkla dine adanmış kimseleri nitelemektedir. Bugün, anlam genişlemesiyle din tekelinden çıkarak daha katmanlı bir yapıya bürünen ve uçlarda olmayı niteleyen fanatizm, insan yaşamının eski dönemlerinden beri varlığını sürdürmektedir. Öyle ki evrimsel psikoloji alanında çalışan kimi uzmanlar, fanatizmin tarihin ilk çağlarından bu yana hayatın bir parçası olduğunu öne sürmektedir. Söz konusu görüşe göre insanların, sosyal hayvanlar ailesinin bir parçası olmaları ve takımlar halinde yaşamaları, gruplaşmaları ve beraberinde de ayrışmaları tetikleyerek fanatizmin doğmasına ve kişiler arası çeşitli mücadelelerin baş göstermesine neden olmuştur. Hatta bazı dönemlerde bu mücadeleler, çağların açılıp kapanmasını etkileyen olayların yaşanmasına dahi sebebiyet vermiştir.
Bağlılık, Aidiyet ve Toplumsal Kutuplaşma
Tıpkı Royce gibi Fransız varoluşçu filozof Gabriel Marcel de felsefesini ait olma perspektifinden biçimlendirir. Ona göre var olmak, bağlanmış olmak anlamına gelir (Koç, 2010). Bu bağlamda, bağlılık duygusunun normatif bir ihtiyaç olduğu söylenebilir, ancak söz konusu ihtiyacın hangi boyutta ve biçimde yanıtlanacağı konusu elzemdir. Örneğin Türkiye’de geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçim süreçleri, ait olma ve bağlanma bileşenlerinin kişileri ne denli kutuplaştırabileceğini ve taraftarlıktan holiganlığa evrilen bir çizgide toplumsal değişimi gözler önüne sermiştir. Bugün, taraftarlık eğilimlerimizi ve taraftarlığımızın boyutunu belirleyen bileşenlerin ne olduğunu doğrudan ortaya koymak güç gibi görünse de gelecek yıllarda sosyal bilimcilerin aidiyet-taraftarlık-kimlik eksenindeki ilişkinin nasıl işlediği hususunda daha ayrıntılı bir biçimde çalışmaları sürece yön verecektir.
O zamana dek ise taraftar mıyız holigan mıyız; bağlı mıyız bağımlı mıyız, ait miyiz sahip miyiz ve hepsinden de öte fanatik miyiz sorgulayabiliriz. Fikir ile görüşlerin çeşitliliği sorun teşkil etmez; aksine dünyayı farklı bakış açılarıyla görebilme imkânı sağlar ki bu da yaşamı tekdüzelikten kurtarmanın en güzel yoludur. Bu bilinçle, ait olmak ve bağlanmak gibi güzel duyguların, nefrete ve ötekileştirmeye dönüşmesini engelleyebiliriz.
Münire AKYÜZ
Sosyal Hizmet Uzmanı