
Sabaha karşı saat 3 civarında evinizin önünde bir kadının yardım çığlıklarını duyarak pencereye doğru gittiğinizi düşünün. Kadının hemen arkasında, elinde kesici bir alet bulunduran birinin koştuğunu görüyorsunuz. O sırada elinizden gelen yardım için hemen harekete geçer miydiniz yoksa pencereden olup bitenlere şahit olmakla mı kalırdınız?
Bu bahsi geçen olayın benzeri 1964 yılında Kitty Genovese’nin başına gelmiş ve ölümüne sebep olmuş talihsiz bir olaydır. O dönemin gazete haberlerindeki polis raporlarına göre, 37 kişinin şahit olduğu bu olayda ne yazık ki hiçbirinin polisi aramadığı rapor edilmiştir. Her ne kadar gazeteler olayın şahitleri ile ilgili olan bölümü doğru yansıtmasa da tanıkların sessizliği ile ilgili olan tartışmalar zaman içerisinde bu konuda yapılan araştırmaları arttırmış ve önemli bir parçası olmuştur. Bu sayede sosyal bilimciler, gazeteciler bu olayın toplumsal ve bireysel etkileri üzerine çalışmış ve bu konuda araştırmalar yapmıştır. Kimi sosyal bilimci için bu durum kentsel hissizlikle alakalı olurken kimi sosyal bilimci de bu olay için farklı olgular üretmiş ve bunları deneyle test etmiştir. Bu çalışmalar arasında en çok göze çarpan 1970 yılında Latané ve Darley tarafından yapılan ve sosyal psikolojide bir olgu haline gelmiş olan ‘Seyirci Etkisidir’. Sosyal Psikoloji kitaplarında Genovese sendromu ya da Seyirci Etkisi olarak geçen bu olay sonrası, birçok sosyal psikolog bu soruya cevap aramıştır ve bu olaya şahit olan insanların seyirci kalıp harekete geçmeyişindeki olası sebepler üzerine onlarca çalışmalar yapmışlardır.
Neden olaylara seyirci kalırız?
Latané ve Darley tarafından yapılan araştırmaya göre, sonunda üç psikolojik faktörün seyirci etkisini kolaylaştırdığı saptanmıştır, bunlardan ilki, daha fazla izleyici olduğunda daha az sorumluluk duygusu hissedilmesi (sorumluluğun dağılması), ikincisi, yardım ederken olumsuz kamu yargısı korkusu (değerlendirilme endişesi) ve sonuncusu başka hiç kimse yardım etmediği için durumun aslında acil olmadığına inanma (çoğulcu cehalet) olarak sıralanır (Hortensius ve Gelder, 2018). İlk faktör olan sorumluluğun dağılması aslında hepimizin günlük hayatında şahit olduğu bir durum olabilir. Yolda giderken, epilepsi nöbeti geçiren birini gördüğümüzde etrafımızda bizden başka birileri yoksa daha fazla sorumluluk hissedebilir ve yardım için daha yüksek motivasyona sahip olabiliriz. Fakat, bizimle birilerinin olaya şahitlik yaptığını görürsek buna şahitlik yapan kişi sayısına göre sorumluluktan kaçmış ya da daha az sorumluluk hissetmiş olabiliriz ve bu durumda sorumluluğun dağılması olarak tanımlanır. Latané ve Rodin (1969) tarafından yapılan ek deneyler, insanların %70’inin tek tanık olduklarında, zor durumda olan bir kadına yardım edeceğini buldu. Ancak sadece yaklaşık %40’ı diğer insanlar da oradayken yardım teklif etti (Cherry, 2023).
Bir diğer sebep ise başkaları tarafından değerlendirilme endişesidir. Kriz anında ya da kriz sonrası yaptığımız eylemlerin, dışarıdan nasıl değerlendirildiği bizler için endişe yaratan bir unsur olabilir ve bu sebeple bazen gözlem yapan insanlardan gelen ya da gelme ihtimalini düşündüğümüz tepki yahut değerlendirme bizlerin o krize olan desteğini geri çekmemize neden olabilir.
Seyirci etkisini arttırdığı düşünülen son neden ise çoğulcu cehalet olarak tanımlanır. Bu da bireyin kendi kararlarını alırken etrafındaki insanların hareketsizliği ya da eylemsizliğini takip etme durumudur. Bu durumda kişi, “kimse olaya karışmıyor ben niye karışayım” ya da “kimse müdahale etmediğine göre acil bir durum değil” diyerek kendini geri çekebilir.
Bu seyirci etkisini kolaylaştıran faktörlerin yanı sıra, seyircilerin -yardım etmek için- karar alma sürecindeki duygu ve düşüncelerinde olan farklılıklarda araştırmalara konu olmuştur. Düşünceler ve duygular, her tepki veren seyircinin bir parçasıdır ve açıklanan motivasyonel süreçler yardım etme kararını önceden belirleyebilir veya etkileyebilir (Hortensius, Neyret, Slater ve de Gelder, 2018). Genel düşünce, davranışın kişilikten ziyade durumsal faktörler tarafından yönlendirildiğidir; bu nedenle izleyici ilgisizliği herkeste mevcuttur denilmiştir (Hortensius ve de Gelder, 2018). Fakat sonraki çalışmalar da mağdura yakınlık derecesinin, kişilik özelliklerinin (mizacın), durumun aciliyetinin, mesleki niteliklerin, bireysel farklılıkların seyirci etkisindeki rolünün önemini göstermiştir. Bu kişisel farklılıklar her ne kadar karar alma ve harekete geçme süresini etkilese de yardım için atılan adım oldukça hızlı gerçekleşebilir. Yakın zamanda yapılan bir diğer çalışmaya göre, diğer insanların ihtiyaçlarına odaklanan seçimlerin altında yatan hesaplamaların, bencil odaklı seçimlerin hesaplamalarına kıyasla daha hızlı veya refleksif olduğunu öne sürüyor (Hutcherson, Bushong ve Rangel, 2015).
Sonuç olarak, bu araştırmalar, bireylerin kriz anlarında neden harekete geçmediklerine ya da bu süreçte nasıl düşündüklerine dair derin bir anlayış sunmaktadır. Ancak, seyirci etkisi sadece geçmişteki olaylarla sınırlı değil; bugün de karşımıza çıkabilir ve maalesef çıkmaktadır. Kalabalık bir yerde birinin yardıma ihtiyaç duyduğunu fark ettiğimizde, çoğulcu cehalete uyarak sırf başkaları da orada olduğu için ya da değerlendirilme korkusu nedeniyle sorumluluk almama eğiliminde olabiliriz. Fakat unutmamak gerekir ki, her birimizin bu tür durumlarda yapabileceği küçük bir eylem, belki de bir hayat kurtarabilir.
Bu sebeple, bir sonraki sefer bir krizle karşılaştığınızda kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: “Harekete geçmesini ve yardım çağrılarına kulak vermesini beklediğimiz kişide bizim harekete geçmemizi bekliyor olabilir mi?”
Zeynep GÜRSES
Psikolog