
İnsanlık tarihi boyunca çocuklar; savaş, göç, doğal afetler, şiddet, ihmal, istismar, ekonomik yoksunluk, boşanma, ebeveynlerin psikotik hastalıklara sahip olması, ebeveyn ölümleri ve terk edilme gerekçesi ile korunma ihtiyacı içerisinde olmuştur (Yulaf & Gümüştaş, 2019). Çocukların bu kritik dönemlerinde temel ihtiyaçları olan barınma, bakım, eğitim ve sağlık gibi birçok alanda yetişkin desteği ile gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. Aile ortamından yoksun olan bu çocukların refahını sağlama ve biyopsikososyal gelişimlerini destekleme görevi yasalar gereği devlet tarafından sağlanmaktadır (Yıldırımalp & Hız, 2018). Bu yazımızda bahsettiğimiz özelliklere sahip olan, çocuk evleri gibi kurum bakımından faydalanan çocukları ve bu çocukların yetişkin hayatlarındaki risklerini inceleyeceğiz.
Korunma ihtiyacında olan çocuk (KİOÇ) tanımı Çocuk Koruma Kanunu’na (2005) göre bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk olarak ifade edilmektedir. Devlet, KİOÇ statüsüne girme riski olan veya bu statüde bulunan çocuklar için uygun sosyal hizmet modelleri belirleyerek koruyucu ve önleyici çalışmalar yapmakta ve çocukların yüksek yararını gözetmektedir. Bu hizmetler çocuğun aile yanında bakımı başta olmak üzere; sosyal ve ekonomik destek sunma, koruyucu aile modeli, evlat edinme, çocuk evleri, çocuk evleri sitesi ve çocuk destek merkezlerindeki bakım hizmetleridir. Özellikle ilk üç hizmet modeli, aile yanında çocuğun desteklendiği hizmetler olarak dikkat çekmektedir.
Aile yanında bakımın önemi ise kurum bakımında yetişen çocukların aile bağları, sevgi yoksunluğu ve bakım sağlayan-çocuk ilişkisi açısından kritik öneme sahip olduğunu ortaya koyan çalışmalardan anlaşılmaktadır. Kurum bakımında yetişen çocukların olumlu çevreden yoksun olduğunu söylemek mümkündür. Aile yanında olan çocuk, ebeveynleri ile koşulsuz sevgi bağı oluştururken kurum bakımda anne şeklinde hitap edilen bakım sağlayan ve çocuk arasında koşulsuz sevgi bağına her zaman rastlanılmamaktadır. Bakım sağlayan annelerin işi gereği motivasyonel olarak (Erdoğan & Tuncer, 2018) ve iş enerjisi olarak bunu yapması da mümkün değildir. Bu sebeplerden dolayı kurum bakımındaki çocuklarda genel olarak davranış bozuklukları ve ruhsal bozuklukları görmek mümkündür. Bu bozukluklar; ürkek, çekingen ve sessiz, aşırı hareketli, çok yemek yeme, dikkat dağınıklığı, gece alt ıslatma, aşırı hassaslık, kıskançlık, huysuzluk, istifçi olma, çalma davranışı, kurumdan kaçma davranışı gösterme, zihinsel, bilişsel, psikososyal ve dil gelişimlerinde yaşıtlarına göre daha geri olma, sosyalleşme sürecinde bölünme sebebiyle sağlıklı sosyalleşememe, şiddet uygulama (Erdoğan & Tuncer, 2018), dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, yıkıcı davranış bozuklukları, major depresif bozukluğu, mental retardasyon ve özgül öğrenme güçlüğü (Yektaş, Tufan & Yazıcı, 2018) şeklindedir. Bu olumsuz genel özelliklerin yanı sıra arkadaşlık ve yardımseverlik şeklinde değer yargılarının yüksek olduğu durumlar da görülmektedir. Bu değer yargılarının aile kavramının yerine ödünleme ile değiştiği yorumlanabilir.
Bu olumsuz özellikler, çocukların daha erken yaşlarda kurumda olmalarına bağlı olarak daha da vahim bir durum alabilmektedir. Özellikle anne yoksunluğu olarak adlandırılan terk edilmiş, buluntu veya anne kaybı olan çocuklarda yuva hastalığı (hospitalizm) görülebilmektedir. Bu hastalığa bağlı olarak uyarıcılara geç ve güç dönüt verme, sallanma şeklinde döngüsel tepkiler, parmak emme, normalin altında zekâ gelişimi, özel öğrenme güçlükleri, bakımlarına dikkat edilmesine rağmen yüksek düzeyde ölüm oranı şeklinde istenmeyen durumlardan bahsedebiliriz (Akt. Erdoğan & Tuncer, 2018; Öztürk, 1988).
Devlet koruması sonrası yetişkinlik hayatına giren bu çocukların bazı uyum problemleri ile karşı karşıya kaldığı, bu uyum problemleri ile baş edebilme mücadelesine girdikleri söylenebilir. Aile bütünlüğü olan çocukların aksine bu çocuklarda genel olarak dışlanma, etiketlenme gibi sosyal sorunların; işsizlik ve sosyal güvencenin bulunmaması, barınma yeri sorunu gibi temel ihtiyaçlara ait problemlerin ayrıca madde bağımlılığı ve evlilik ile ilgili diğer sorunların görüldüğü belirtilmektedir (Sadak & Yıldırım, 2020). Dışlanma ve yaftalamaların olumsuz etkisinin ne kadar ciddi bir boyutta olduğunu kurumdan ayrılan çocukların kurduğu “Hayat Sende Derneği” gibi benzer sivil toplum kuruluşu oluşumlarından anlayabiliriz.
KİOÇ kapsamına giren bir çocuğun aile yanında desteklenmesi ile tüm bu sayılan risklerin azaltılmasına yönelik çalışmalar öncelikli hizmet modeli olarak görülmektedir. Aile yanında bakımı sağlanamayan çocuklar için ise koruyucu aile modeli ve evlat edinme hizmetleri ile koruyucu ve önleyici çalışmalar yapılabilir. Bu hizmetten yararlanamayan çocukların gelişim dönemlerine göre bakım sağlayanı ve yaşıtları ile birlikte site evlerinde aile ortamını andıran fiziksel ortamlar sağlanabilir. Çocukların kardeşleri ile birlikte olması için kardeş bütünlüğü ilkesinin dikkate alınması, çocuğun aile veya akraba şeklinde diğer yakın çevrenin yanına izinli olarak gönderilmesi, aile ve yakın çevrenin kurumda çocuğu ziyaret etmesi ve bu ziyaretlerin faaliyet odaklı kaliteli zaman geçirmeyi hedefleyen diğer koruyucu ve önleyici çalışmalardandır. Kurum bakımı sonrası bahsedilen risk durumları için de izleme ve takip çalışmaları bir o kadar önemlidir.
Toplumdaki her bir birey; kurum bakımında olan veya kurum bakımı sonrası çocuk ve gençlerimizi topluma kazandırmada, çocuk haklarını gözetlemede, çocuk ve gençlerimizin karşılaşabilecekleri olası riskleri en aza indirmede sorumluluk bilincine sahip olmalıdır. Bireyler koruyucu aile modeli ve evlat edinme hizmetleri hakkında detaylı bilgileri Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ilgili kuruluşlarından öğrenip çevrelerine tanıtarak ilk adımı atabilirler.
Mustafa ÇİFTÇİ
Psikolojik Danışman