
- Merhaba hocam. Sizinle ilgili olarak klinik psikolog ve nöropsikolog ünvanına sahip olduğunuzu ve nöropiskoloji alanında Üsküdar Üniversitesi’nde dersler verdiğinizi; dikkat eksikliği, odaklanma, kaygı bozukluğu, depresyon, okul ve başarı kaygısı üzerine terapiler yaptığınızı ve göçmen çocuklarla ilgili çalışmalar yürüttüğünüzü biliyoruz. Bunların dışında Psikolektif Dergisi okuyucularına ne söylemek istersiniz, kendinizi biraz tanıtabilir misiniz?
Öncelikle Türkiye’ye dönüşümle sözlerime başlamak isterim. Tam olarak 2015 yılında Türkiye’ye döndüm. Sadece öğrenci yetiştirmek ve onların enerjisinden bir şeyler kapmak istiyordum ama hayat birkaç işi bir arada yapmaya itebiliyor. O zamanlarda sahaya inmeye ve mültecilerle çalışmaya başladık. Aynı zamanda psikoloji üzerine derslere giriyor ve laboratuvarda çalışıyordum. Mülteci yetim çocuklarla çalışmalar bir noktadan sonra yardım amaçlı değil terapötik amaçlı olmaya başladı ve bu süreç öğrencilerin de dahil olduğu, çok şey öğrendiği bir hal aldı. Ayrıca çok güzel geri dönüşler aldık, çocuklarda hızlı değişimler oldu ve onların daha iyi bağ kurması, daha konuşkan olması yönünde olan bu değişimler bizi çok motive etti.
Daha sonra Pen Akademi’yi açtık ve sahada eğitim ve terapi şeklinde üç alanda ilerlemeyi hedefledik. Temel bir konu olan özellikle dikkat eksikliği üzerine çalışmalarımız oldu. Dikkat eksikliği tek başına ele alınan bir alan değil: Otizm, anksiyete, depresyon gibi başka rahatsızlıklarla komorbidite ele alınan bir rahatsızlık ve bunların hepsini bir arada görebilmek, bütünleştirerek değerlendirebilmek imkânı da olmuş oluyor
Daha sonra kitap yazma süreci de oldu ve bu süreç gerçekten yorucuydu o yüzden okul hayatına ara verdim ancak online eğitimlere bir şekilde devam ettim.
2.Kitabınızda da (Dijital Psikolojik Devrim) bahsettiğiniz gibi içimizdeki çocuğun beğenilme ve takdir edilme ihtiyaçlarını karşılayan sosyal medyanın aynı zamanda da yetişkinleri ergenleştirdiğini/çocuklaştırdığını düşünüyor musunuz? Sizce bu durum günümüzde artan hangi psikopatolojilerle bağlantılı?
Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor: Sosyal medya sahte bir dünya ama bu gerçeklik sanallık algısı yapay dünyanın hayatımıza girmesiyle beraber -ki daha da fazla girecek robotik sistemin gelişmesiyle- sanallık ve gerçeklik algısının çok fazla değişeceğini düşünüyorum. Çünkü önceden bir şeylere bir tepki verirken duygu yoğunluğu çok fazla yaşardık, şimdi ise kelimelerle değil emojilerle konuşmaya başlıyoruz: Yani ızdırap içinde miyim acı içinde miyim çok mu seviyorum bu duyguyu yansıtmıyor Çocuklarla konuşurken bile o duyguları ona yaşatmıyoruz. Mesela çocuk ağlamak istediğinde: “Sus, yeter niye ağlıyorsun?” şeklinde tepki verebiliyoruz ve çocuk ağlamanın kötü bir şey olduğunu öğreniyor ya da bir şeye çok seviniyor: “Sevinme başımıza bir şey gelecek.” diyoruz.
Buradaki en büyük sıkıntı duygu ve empati yitimi diye düşünüyorum çünkü sosyal medya ve oyun bağımlılıkları ciddi anlamda kişiler arasındaki gerçek bağlantıları var eden duyguları anlamayı sıkıntıya sokuyor. Çocuk öfkelendiği zaman arkadaşının kafasında bir şişe kırmayı ya da kalem batırmayı normal görüyor mesela: “Ne olacak ki kanamadı bile anne!” diyor.
Veya şu anda çok fazla küçük yaştaki çocuklar küfür ediyor herhangi bir parkta ilkokul çocuğunun yetişkinlerin dünyasında olan sözleri söylediğini duyuyoruz. Demek ki burada yanlışın ya da doğru gücü azalmış yani ne yanlış ne doğru bunların insanlarda yeteri kadar etkisi yok. Bunun sebebi ise sanal dünya diye düşünüyorum çünkü sanal dünya bir noktadan sonra kişinin yaptığı her şeyi mübah gösteriyor: Zaten izleyen gören bakan yok gerçekten. Ama aslında her yapılan şeyin kayıt altında olduğunu biliyoruz görüldüğünü de biliyoruz. Sosyal medyada konuştuğumuz kelimeler reklam olarak karşımıza çıkıyor veya aklımızdan geçen şeyler bile karşımıza çıkıyor çünkü algoritmik sistem bizi tanıyor ve neyi aradığınızı veya düşündüğünüzü tanıyor. Yapay zeka öğrenmeyi öğrenen bir sistem: İsteklerimizden yola çıkarak “İlerde bunu da ister.” diyebiliyor. Bunu terapistin danışana dair öngörüleri gibi düşünebiliriz. Bu öngörüleri birçok alanda makineler yapıyor.
Sanal ve gerçek değiştiği zaman, bilgileriniz de orada olduğu zaman sıkıntı şu oluyor: Olduğumuz gibi miyiz yoksa göründüğümüz gibi miyiz? İnsanlar bu ikilemi yaşıyorlar, dışarda oldukları gibiler ama sanal alemde olmak istedikleri gibiler. Özellikle çocuklarda özgüven eksikliği, sevilmeme hissi tetikleniyor. İletişimi kötü olan çocuklar sosyal medyada arkadaş bulmaya çok önem veriyorlar.
Veya kişinin çok iyi evliliği bile olsa yeteri kadar ilgi ve değer görmediği zaman sosyal medyadan hayali flörtleşmek çok normal hale gelmeye başlıyor bu üstelik bir iki kişi de değil çok fazla çünkü gerçek olmadığı için etik olarak yanlış olduğunu kabul etmiyor kişi: “Nasılsa yüzünü görmüyorum.” gibi düşünebiliyor. Maalesef yaşanan hayali ilişkiler dolayısıyla duyguların sahte olması söz konusu oluyor çünkü duygu yitimi meydana geliyor.
Diğer bir konu ise bağımlılıklar. Artık kişi gerçek hayattan değil sanal alemden zevk almaya başlıyor, artık müptelası olma yolunda ilerliyor. Nasıl madde kullanıldığı zaman mutluluk odağı oysa, sosyal medya da aynı etkiyi yapıyor.
3.Bir yayınınızda dikkat dağınıklığı olan çocuklardan ayırt edilmesi gereken yavaş zihinsel temposu olan çocuklardan bahsetmişsiniz. Zihinsel temposu yavaş olan çocukları dikkat dağınıklığı olan çocuklardan nasıl ayırt edebiliriz? Bu çocukların okulda ve evde karşılaştığı zorluklar nelerdir? Ruh sağlığı uzmanları bu çocukları yönlendirirken nelere dikkat etmelidir?
Russell Barkley benim çok kıymet verdiğim bir hoca. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu üzerine çok fazla çalışmaları olan bir akademisyen ve araştırmacı. Çocukları analiz ederken çocuklarda bir şey fark ediyor ve diyor ki: Bu çocukların bir kısmında hiperaktivite ve dürtüsellik yok, dikkatleri dağınık olanlarda ise başka bir şeyler daha var. Mesela çok kolay unutabiliyorlar, hayale dalıyorlar, günlük olarak sıklıkla kendileri bulundukları olayları da unutabiliyorlar veya boş boş bakabiliyor, zihinlerindeki düşüncelerde kaybolabiliyorlar. Dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklar arasında bu durum %30 ile %60 arası. Mesela bu çocukların “Ahmet okul nasıldı?” sorusuna “aaaaa ıııııı şey iyi” gibi düşünerek cevap verdiklerini görüyorsunuz veya bunun gibi “Bugün nasılsın, bugün hava nasıl?” gibi çok basit bir soru soruyorsunuz buna da düşünerek cevap veriyorlar yani düşünmeleri uzun sürüyor ve bu çocuklardaki sıkıntı dikkatleri olsa da zihinlerinin süreci çok yavaş işlemlemesi. Bu yüzden yavaş geri bildirim veriyor, dolayısıyla düşüncelerde çok fazla kayboluyorlar. Dikkat eksikliğinden ayrılan en önemli özelliklerinden bir tanesi de kaygılarının çok fazla olması. Depresyonu da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklara göre daha fazla yaşıyorlar ki bu da çok önemli bir kriter. Yapılan araştırmalarda bu çocuklara uygulanabilecek tedavi yöntemine ilaç tedavisinden ziyade davranış odaklı terapilerin, oyun terapilerinin, kognitif terapilerin işe yaradığı görülmüş. Terapiler işe yarıyor ama bunun için tabii ki bir tanı sistemi olması gerekiyor ancak yalnızca Russell’in yaptığı 12 maddelik bir tanım yöntemi var. Çok iyi psikiyatrist ve psikologlar bu konuyu iyi bilerek zihnin yavaş işlediğini fark ederlerse anlaşılabilir. Özellikle düşüncelerin içinde kaybolma ve hayale dalma, çekingen davranma gibi kriterlere dikkat etmek gerekiyor yani sadece testle anlaşılacak bir durum değil, zamanlamaya da çok iyi bakılması lazım. Ben dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu almış olan kendi danışanım da zaman zaman bu tanının özelliklerini gösterse de ağırlıklı olarak yavaş zihinsel tempo tanısı özelliklerini gösterdiğini fark etmiştim, bunu da tepki verme zamanlamasını gözlemleme sayesinde anlamıştım. Bu çocuklara kesinlikle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklardan farklı muamele edilmesi gerekiyor. “Hadi hadi!” dendiği zaman kaygıları daha da artabiliyor. Terapilerde kaygıyı, depresyonu da azaltacak çalışmaların yapılması gerekiyor. İkili oyunlarda ve verilen mesajı anlamada da sıkıntı yaşayabiliyorlar. Bu da önemli eksikliklerden bir tanesi.
Ruh sağlığı uzmanları için yeterince kılavuz olmasa da Russell Barkley’in makalelerine bakabilirler. Az da olsa Türkçe kaynak da bulabilirler.
4.Ebeveynler ve eğitimciler, hem çocukların teknoloji bağımlısı olmasını istemiyor hem de teknolojisiz bir hayatın mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle çocuklara teknolojik imkanlar sunuyor ve onlara sundukları içerikleri, serbest zaman aktivitelerini teknolojiyle zenginleştiriyorlar. Kitabınızda da bahsettiğiniz “hem reelde hem sanalda çocukla geçirilen vakti dengelemek” bahsini de açacak olursak ebeveynlere neler tavsiye edersiniz?
Ben bunu hep söylüyorum söylemeye de devam edeceğim: Sınır koymak, sınır koymak, sınır koymak. Sınır koymak bereketlendirir, bir sistem oturtur. Mesela sürekli sabahtan akşama kadar makarna yemek çok sevseniz bile size sağlıklı mı geliyor? Çok sevse bile bu çocuk sabahtan akşama kadar video oyunları oynasa onun sağlığına iyi mi gelecek? Hayır. Bağımlılığın üç aşaması var: Çocuklar ilk önce zevkine oyun oynamaya başlıyorlar ve bu onları mutlu ediyor, kafalarının dağıldığını düşünüyorlar. Sonra dopamin toleransı doluyor, başka dopamin kanalları açılıyor. O da yetmiyor ve çocuk daha çok oynamak istiyor. İkinci aşamada ise bu çocuk morali bozuk olunca, canı sıkılınca, hoca kızınca oynamak istiyor. Sürekli kafa dağıtmak için oynamak istediği zaman da dopamin kanalları açılmaya devam ediyor. Üçüncü aşamada ise artık mutlu olsa da mutsuz olsa daha iyi hissetse de kötü hissetse de başına bir olay gelse de gelmese de hep oynamak isteme… Ve artık bundan sonra ne kadar oynarsanız oynayın istediğiniz toleransı elde edemeyeceksinizdir. Ben şunu öneriyorum: Muhakkak perhiz verin: Üç – dört hafta , iki – üç ay gibi. Beyin artık eski haline gelsin ki çocukların çok fazla oynamaya başladıkları zaman gereğinden çok açılan dopamin zevk kanalları normale dönsün. Öyle ki bu çocukları dışarda dondurma yemek, gezmek vs. bile mutlu etmiyor. Eskiden okulda futbol oynayarak mutlu olan çok fazla çocuk vardı. Şimdi ise topların yüzüne bile bakmıyorlar çünkü eski hayatta yaşadıkları mutluluklar onları mutlu etmiyor. Oyun bağımlılığı gerçekten çok önemli çünkü evlilikleri dahi etkiliyor. Eğer oyun bağımlılığı evlenince de sürüyorsa çatlamalara dağılmalara ve çocuğun dahi oyun bağımlısı olmasına sebep oluyor yani disfonksiyonel aileortaya çıkmaya başlıyor ve bu ciddi bir sıkıntı. Yani basitçe şunu demek gerekiyor aslında: “Ahmet sana seçenek sunuyorum. Ya yarım saat oynayabilirsin ya da hiç oynayamazsın.” Diyelim ki yarım saat oynamayı mı seçti mutlaka saati takip ediyoruz eve büyük bir saat alıyoruz. Eğer çocuk saati bilmiyorsa “Büyük çubuk şuraya gelince duracaksın.” şeklinde sınır koyuyoruz. “Eğer bitirmezsen yarınki hakkını da kaybedersin.” diyoruz ve çocuk gerçekten o saati görselleştirdiği zaman yani somutlaştırdığı zaman buna uyum sağlayabiliyor. Bunu ailelerin düzenli bir şekilde yapması önemli. Şimdi “Aman boşverelim.” dediğimiz oyun bağımlılığı ilerde antisosyal kişilik bozukluğu, karşıt gelme bozukluğu, depresyon, kişilik bölünmeleri gibi çuval çuval sıkıntıyla önümüze gelecek o yüzden küçük yaşta sınır koymak ailenin işini kolaylaştıracak en önemli unsurlardan biri.
5.Çocukların hem bağımlılığa dönüşme riski olan sanal alışkanlıklarından endişe duyuyor hem de sanal dünyadan tamamen vazgeçemiyoruz. Bu durumda anne babaların sanalda beraber vakit geçirmelerinin çocukların alışkanlıklarını düzenlemesi ya da sanaldaki mahremiyeti koruması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle beraber vakit geçirsinler, dahil olsunlar hatta şunu söylüyorum: Youtube’da video izleyeceklerse beraber izleyin. Çünkü Youtube’da şöyle bir şey var: Belirli bir sayıda video izledikten sonra çocuğa hiç izlememesi gereken şeyler izletiyor, ya reklamlarla ya da başka bir şekilde önlerine çıkıyor bu sakıncalı içerikler. Beş videodan sonra falan algoritmaya bağlı olarak öyle bir çizgi film geliyor ki çocuğun açtığı video ile çok alakasız oluyor.
Video izlenen vaktin yarım saati geçmemesi önemli. Birlikte oyun oynamak konusunda ise önce şunu tavsiye ediyorum: Eğer oynayabiliyorlarsa envai çeşit kutu, strateji oyunları var. Toprakla oynama, bisiklet sürme, evde mutfakta bir şeyler yapma ve bunu oyun haline getirme şeklinde etkinlikler yapmaya öncelik vererek sürdürebilirler. Özetle kilit nokta: Süre.
6.“Duyguları ve ihtiyaçları anlama, ifade etme ve uygun şekilde rica etme” ile kısaca özetleyebileceğimiz şiddetsiz iletişim, özellikle ruh sağlığı uzmanlarına hiperaktif/saldırgan çocuklarla çalışmada nasıl yardımcı olabilir?
Şiddetsiz iletişim Psikolog Marshall Rosenberg’in bir yöntemi. Türkiye’de eğitimleri olan Şiddetsiz iletişimin çok sevdiğim eğitmeni Vivet Alevi diye bir hocamızdan eğitimimi aldım. Diyebiliriz ki: Aslında en önemli şey karşımızdakini anlamaktan önce kendinizi anlamak. En önemli yapıtaşlarından bir tanesi kendimize de empati verebilmek ve sadece karşımızdakini öncelememek. “Ben orada sinirlendim ve şunu ne kadar üzdüm.” derken, “Bir dakika sen de çok yorulmuştun sinirlenmiştin tutamadın kendini. Bazen böyle şeyler olabilir.” diyebilmek. Anneler babalar da bazen sinirlenebilir: “Asla sinirlenmeyin, kimseye bağırmayın, sesinizi yükseltmeyin.” diyemeyiz kimseye. Bazı çocuk bu durumlarda travma geliştirir bazısı geliştirmez ve bu doğru şekilde telafi edip etmemekle bağlantılıdır. Çocuk “Annem öyle sinirlenmişti bağırmıştı.” diye yumuşak da geçiştirebilir. Burada önemli şeylerden bir tanesi çocuklarla alakalı eğer sıkıntı yaşanıyorsa ve bu çocuklarda özellikle eğer dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu varsa net olmak çok önemli. Ayrıca biraz duygu çalışması yapılması gerektiğini düşünüyorum ki duygularını ifade edebilsin. Mesela diyelim ki bir anda kızdı bağırdı: “Çok kızdın değil mi çok öfkelendin ve bunu bu şekilde gösterdin ama biliyor musun sen aslında öfkeni şu şekilde de ifade edebilirsin. Rica etsem seninle seçenekler hakkında konuşsak mı?” şeklinde yansıtma, aynalama yapmak, olumlu taraflarından söz edip sonrasında ricada bulunmak çok önemli. Unutulmamalı ki bu çocuklar öfke patlaması yaşamaya da müsaitler. Bu yapıldığı zaman çocuk anne babam beni anlıyor demeye başlıyor. “Belki de biraz öfkemiz azaldı şimdi bunu seninle konuşsak: Mesela arkadaşınla konuşmayı mı tercih edersin yoksa üçümüz beraber mi konuşalım nasıl yapalım?” gibi arabuluculuk yöntemlerinden uygulayarak da konuşma sürdürülebilir. Burada öğretmenin ya da anne babanın, yani oradaki eşlikçinin saldırıya geçmemesi çok önemli. Şiddetsiz İletişim kitabında “çakallarımız” dan bahsedildiğini görürüz: “Sen nasıl bana onu yaparsın anneye nasıl bağırırsın sen daha çocuksun!” deriz mesela ama önemli olan şudur: Zürafa şefkati (Şiddetsiz İletişimden bahisle) ile yaklaşmak: “Çok sinirlendin değil mi anneciğim, çok öfkelendin… Keşke böyle olmasaydı çok kızmış olmalısın.” da şefkatle verilecek tepkilerden biri. Duyguyu doğru anlamak, ifadeyi doğru verebilmek ve karşı tarafa bunu doğru yansıtabilmek önemli. Ondan sonra o çocukla baktınız ki aynı frekanstasınız ricaya geçmek sağlıklı olur hatta bu diyaloğa iki yaşından itibaren başlanabileceği söylenir. Mesela “Ağlıyorsun canım benim, anne sana sütü geç verdi biraz kızdın değil mi sinirlendin?” gibi duygu yansıtmalarıyla. Belki çocuk o kadar konuşamayacak ama annesinin o ses tonuyla ve şefkatle onu anladığını hissedecek. Bu şefkatle yaklaşan annelerin çocukları duygularını daha iyi düzenleyebiliyorlar ama çocuğa sürekli kaygı ve eleştiri yansıtıldığı zaman çocuk kendisine karşı sürekli eleştiri modunda oluyor. Aynı zamanda temas da önemli: Elini tutarak konuşmak, dokunmak…
7.Nöropsikolojinin öneminin ruh sağlığı uzmanları tarafından anlaşılmasının ve bu alandaki kaynakları okumanın özellikle çocuklar üzerine çalışanlara dikkat ve algı problemleri özelinde nasıl katkıları olabilir?
Nöropsikoloji bazında baktığımız zaman öncelikle kadın ve erkek beyninin farklı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Araştırmalara göre kadınların iki beyin lobunda da konuşma mekanizması var ve hepsi birbirine bağlı. Daha detaylı öngörebilme ve analiz edebilme yetileri gelişmiş. Bu hormonlarla, östrojen hormonumuzla alakalı. Biz bağa çok önem veriyoruz. Peki bu ne demek? Kadınlar duygusal, manevi şeylere daha fazla önem verir, diğer insanlarla ilişkileri daha iyidir ve mesleki seçimleri de bunu etkiler.
Dikkat alanı neden önemli? Beynin ön lobu var. Prefronantal korteks bizim muhakeme, algılama, geçmişteki bilgileri toparlayıp gelecek için plan yapma için tüm bu ağları kurduğumuz ayrıca problem çözme, mantıklı bağlar kurabilme, hayatımızda kararlar verebilme gibi insanı insan yapan bilinç düzeyinin en özel yeridir. Sağ ve sol beyin arasında bağlantı kurulması da çok sağlıklıdır. Düşünün ki dikkat eksikliği olan çocuklarda dopamin bağlantısı çok iyi kurulmamış durumdadır ve öncelikle bu çocuklarda bu bağlantının kurulmadığını bilmemiz gerekiyor: Bu çocuklarda iki beyin arasında bir sıkıntı var ve bunu güçlendirmek gerekiyor. Yani siz bu çocuğa sürekli belirli bir alanda komutlar verirseniz algılamayabilir. Sağ beyin ile sol beynin senkronize çalışması gerekiyor. Mesela yürüyüş çalışmaları bunun için önemlidir ya da terapötik yöntemlerden kulaklıkla yaptığımız ve birçok yerde bulunabilinen dinleme odaklı öğrenme çalışmaları önemlidir. İki beyin arasında müzik frekansları gider gelir bu da sağ sol kulak kasını geliştirir. Bu da corpus callosmu etkiler. Yine bu çocuklar için onlarla çalışırken de elimizde bulunabilecek sudoku, dikkatle alakalı alıştırmalar, kağıt kalem kullanılması eğitmenlere/anne-babalara verebileceğimiz tavsiyeler arasında. Çocuğun çok hareket etme ihtiyacı olduğu zaman elini kaldırması ve kendini anlatması öğretmenin de bir sayaç eşliğinde buna bir süre izin vermesi örnek gösterilebilir. Bu çocukların kısa sürede belleklerinin iyi çalışmadığını da bilmemiz gerekiyor. Evde anne babalar çocuklara kısa süreli bellek çalıştırabilir. Mesela on tane obje sayın ve bu objeleri size aynı sırayla geri söylemesini isteyin. Sonra farklı renklerde kalemlerle kelimeler yazın: Kırmızı güneş, yeşil gökyüzü gibi kalemin renginde kelimeleri okumasını ve bunu 3 dakika ezberlemesini, sonra geri saymasını isteyin kapatarak. Bu etkinlikleri sürekli yapmaya çalışın. Bir de Marshmallow testinin izlenmesini öneririm. Kişinin iradesini kontrol etmesi üzerine Kuzey Amerika’da yapılmış bir çalışma. İçeriği ise şöyle: Çocuklara verilen marshmallowu belirli bir süre yemezlerse ikinci bir tane alabilecekleri söyleniyor. Çocuk orada bekliyor da bekliyor ve sabırlı olan, ikinci bir marshmallow için bekleyen çocukların akademik olarak çok başarılı, evlilik hayatında çok daha istikrarlı olduğu gözlemlenmiş. Yani aslında araştırma bize şunu söyler: Çocuğum sabırsız diye düşünmeyin, bu çocuk eğitilirse bu sınır koyma çalışmaları sürdürülürse beynindeki değişimlerle de evliliğinde, işinde, çocuk yetiştirirken de istikrarlı olan sağlıklı bir birey olmasına yansıyacak. Yani istikrardan kasıt zorluklardan kaçmama ve bunun sonucunda sadece sınıfla sınırlı çıktıları değil de hayatın her alanını kapsayan bir yapılanma. Zaten anne babaların hayatındaki istikrarın çocuğa yansıdığını da söyleyebiliriz buna ek olarak.
8.Çocukların sosyal medyayı/interneti kullanmasındaki sınırları nasıl olmalıdır? Mahremiyet eğitimi açısından nasıl yaklaşmalıyız? Dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Deep web dediğimiz bir web gerçeği var yani şu an açtığımız internetin yüzde onunu görüyoruz, %90’ı derin internet. Burada her türlü illegal işleri yapan insanlar var ve çocuklar bunları bir şekilde keşfediyorlar. Bu dünyayla bağlantılı bazı oyunlar var bu oyunlar çocukların whatsapp numarasına kadar alıp, bilgisayarda oyun oynarken çocukların kamerasını açıp: “Eğer benim dediğimi yapmazsan annene babana bu videolarını yollayacağım.” diyerek çocukların intihar etmesine varan bir dikteyi yapabiliyorlar. Bunların bir tanesi Mavi Balina bir tanesi Popy. Çocuklar bunları oynuyor ve bunlardan etkileniyorlar. Burada mahremiyet açısından önemli olan şeylerden bir tanesi mesela “Neden biz instagramı bedava kullanıyoruz?” sorusu. İnsanlar çocuklarının resmini “hiçbir şey yok” diye paylaşıyorlar ancak bunlar satılıyor. Yani böyle bir dünya bizim gördüğümüzden ibaret değil ve çocuklar da burada her şeyi bulabiliyorlar. Mesela yaşıtları zannettikleri yetişkinlerle arkadaş olabiliyorlar. Çocuklar yetişirken eskiye göre daha fazla şeye maruz kalıyorlar. Mesela artık günümüzde “Ben çalışmayacağım oyun oynayacağım.” diyen yetişkinler var ve bunlar dünyanın her yerinde mevcut. Amerika’da obeziteden sonra var olan sıkıntılardan en büyüğü sosyal medya bağımlılığı. Dijital dünyanın saf ve masum olmadığını anlamamız çok önemli, dünyanın on yıl önceki gibi olmadığını ve bu çocukların da değişen dünyanın yerlileri bizim ise göçmenleri olduğumuz gerçeğini idrak etmemiz çok önemli. Biz bu dünyayı sonradan gördük çocuklarsa içinde büyüyor. İki yaşındaki çocuk bile şu anda tablet telefon kullanmayı çok çabuk çözebiliyor. Eskiden çocuk yetiştirmeye verilen kıymet bir ise şimdi belki de on olmalı. Belki bir tık daha az kazanıp çocuklarımızı daha fazla kazanabiliriz, ayda bir kere dağda ormanda vakit geçirmek, haftada bir kere yürüyüş yapmak, zamanı kaliteli geçirmeye çalışmak küçük şeyler değil. Çocukla çok fazla değil kaliteli vakit geçirmek önemli. Çocuk yetiştirmenin eskiye oranla kolaylaştıran yanları olsa da ruhu doyurmanın daha zor olduğunu görüyoruz.
Röportaj: Sena Kübra ÇATALOĞLU
Klinik Psikolog / Psikolojik Danışman