Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

HİÇBİR ŞEY BİTMEZ HER ŞEY DEĞİŞİR! – Psikolektif Dergisi – Sayı – 19

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

İnsan yaşamı boyunca yeni durumların oluşmasına bağlı olarak yeni uyum problemlerin ortaya çıkması doğaldır. Bu durumlar ve uyum problemleri içerisinde olan konulardan biri de yaşlanmak ve yaşlılıkta cinsel yaşamdır. Yaşlılıkta bazı olumsuz yaklaşımlar ve inançların varlığı yaşlı cinsel yaşamına dair aydınlatıcı çalışmalara ihtiyaç doğurmaktadır (Özmen,1999). Dünyada nüfus artışı ve sağlık sektöründeki olumlu gelişmeler ülkemizde ve dünyada yaşlı hizmetlerini de ön planı çıkarmıştır (Ören vd., 2016). 

Dünya Sağlık Örgütü (2015) tarafından cinsellik “cinsellik yaşam boyunca deneyimlenen cinsel ilişki, cinsiyet rolleri, cinsel yönelim, erotizm, haz, yakınlık ve üreme konularını içeren insan olmanın temel bir özelliği” olarak tanımlanırken yaşlılığı ise “hayati fonksiyonların devamlı azalması, organizmanın verimliliğindeki azalma ve çevresel etkenlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması” olarak tanımlanmıştır. Gelişim dönemleri içerisinde geri dönülemez olarak fizyolojik, psikososyal ve kültürel etkenler ile bazı değişimlerin ortaya çıkması doğal bir durumdur (Reyhan vd., 2018). Yaşlılık ile ilgili birçok alanda üzerinde durulan “azalma” vurgusuna rağmen yaşlı bireylerin cinsel yaşamı olmadığı çıkarımı yapılamaz.

Yaşlılık döneminde fizyolojik, psikososyal ve kültürel faktörler ile cinsel yaşamın etkilenme biçimlerinin ele alınması bu yargının anlaşılmasına olanak vermektedir (Ören vd., 2016). Fizyolojik faktörler içerisinde başta cinsel işlev bozuklukları geldiği söylenebilir. Kadınlar için doğal nedenlerden birisi menopozdur. Hormonal değişimlerin sonucunda ikincil değişimlerin yaşanması beraberinde cinsel organların biçimsel değişimi, rahmin küçülmesi, vajinal duvarda incelme, genital duyarlılıkta azalma, cinsel ilişkide zorluk ve ağrı yaşanması görülebilmektedir. Erkekler de ise androjen üretiminin azalması ile cinsel organda küçülme, sertleşme bozukluğu, cinsel istekte ve uyarılmada azalma ve orgazm yorgunluğu görülmektedir. Her iki cinsiyette diyabet, hipertansiyon gibi kronik rahatsızlıkların varlığı ve sağlıksız yaşam biçimi de diğer fizyolojik etkenler içerisindedir (Sarrel, 1990; Phanjoo, 2000). 

Psikososyal faktörün yaşlılıkta cinsel yaşamı olumsuz etkilemede fizyolojik faktöre göre daha etkin olduğu ileri sürülmektedir (Fooken, 1994). Bu faktörlerde dikkat çekilen grup genelde kadınlar olmuştur (Ören vd., 2016). Menopoz, meme kanseri tanısı ile memenin alınması sonrası olumsuz beden imajı algısı, erkeklere oranla daha uzun süre ömre sahip olmaları ve bunun sonucunda eş bulamama sorunu yaşama gibi birçok etkenler kadının çekicilik algısını etkileyerek cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilmektedir. 

Kültürel faktörlere bakıldığında “yaşlıların cinsel yaşamı olmadığı, olmayacağı veya olmaması gerektiği” gibi temel inançların varlığı yaşlı bireyler için büyük riskler ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde özellikle kadın cinselliğinin üreme işlevi olarak görülmesi inanışı da menopoz sonrası cinsel yaşamı tabu haline getirmektedir (Ören vd., 2016). Apak ve Yılkan (2020) tarafından gençler ile yapılan bir çalışmada gençlerin yaşlıların cinsel yaşamına yönelik %80,5 oranında olumsuz tema altında metaforlar kullandıkları görülmüştür. 

Tüm bu bilgiler ışığında yaşlanmanın doğal sonucu bazı işlev kayıpları olabilmektedir ancak cinsellik bu dönemde tamamen ortadan kaybolmamaktadır. Bakımevinde olan yaşlılar mastürbasyon ve cinsel ilişki gibi yaşantıları daha az tercih etmekle beraber öpme ve dokunma gibi cinsel yaşantıları daha çok tercih etmektedir (Benbow, 2012). Bu cinsel eylemlerin varlığı cinselliğin tamamen kaybolmadığı çıkarımını desteklemektedir. Bu bulgular cinsel ilişki hakkında düşünme, pozitif ilişki ile psikolojik yakınlık kurma, bağlılık ve cinsel ilişki için fiziksel yakınlık gibi daha geniş tanımlamaların göz önüne alınması gerektiğini ortaya koymaktadır (Şen vd., 2015).

Yaşlılıkta cinsel yaşamın sadece cinsel ve biyolojik sağlık ile olumsuz etkilenmediği açıkça anlaşılmaktadır. Bazı alanlarda işlev kaybı ve fonksiyonlarda azalma görülse de yaşlı bireylerin biyopsikososyal olarak ele alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü her gelişim dönemi kendine has özellikleri ile var olmaktadır. Başta yaşlılar olmak üzere cinsel sağlık eğitimleri toplumun her kesimine sunulmalı, olumsuz önyargı ve hatalı inançların düzeltilmesi ayrıca yaşlı bakımı planlamasında cinselliğin tanımı tekrar gözden geçirilmelidir.

  Mustafa ÇİFTÇİ

Psikolojik Danışman