Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

MELANCHOLİA – FİLM İNCELEME – Psikolektif + – Sayı – 11

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Vizyon Tarihi: 2011

Tür: Dram, Bilim Kurgu

Yapım: Danimarka

Süre: 2 saat 15 dakika

IMDb: 7,2 / 10

Oyuncular: Kirsten Dunst, Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland

Yönetmen: Lars von Trier

Sıra dışı yönetmen Lars von Trier tarafından yazılıp yönetilen filmde Claire ve Justine adlı iki kız kardeş anlatılmaktadır. Hayat tarzları birbirine zıt iki kardeşten Justine depresyona, drama ve melankoliye yatkın bir karakterken, Claire kız kardeşine göre toplumsal normlara daha uygun bir karakterdir. Film, Justine’in düğünü ile başlar. Kız kardeşi Claire’ın evinde görkemli bir eğlence ile evlenecek olan Justine kendi düğününe geç kalmıştır. Müstakbel eşi ile birbirlerini sevdikleri ve birlikte çok mutlu oldukları sahnelerinin yansıtılmasından sonra Justine’in değişken ruh hali ile sergilediği aykırı davranışları seyirci tarafından fark edilmeye başlanır. Tam bu sıralarda Melankolia adlı bir gezegen, yörüngesinden çıkarak hızla Dünya’ya doğru gelmektedir ve artık herkes kendisi için tasarladığı son ile yüzleşecektir.

— Yazı Spoiler İçermektedir —

Lars von Trier’in “depresyon üçlemesi” adını verdiği serinin ikinci filmi olan Melankoli’de aykırı kız kardeş Justine ağır depresyon belirtileri göstermektedir. Karakterin tüm içsel sancıları seyirciye yansıtılmıştır. Mutlu gibi göründüğü düğün eğlencesinde bile sürekli ortamdan kaçmaya kalkması en başta basit bir evlilik ve bağlanma korkusunu düşündürse de durumun öyle olmadığı anlaşılmaktadır. Etrafında kendisinin mutluluğu için koşuşturan insanlar olsa da Justine sürekli olarak bir şekilde yalnız kalmayı tercih etmektedir. Evleneceği adam Michael’dan bile köşe bucak kaçtığı görülmektedir. Justine’in yakın ilişki kurmaktan özellikle kaçıyor olması depresif bozukluk belirtilerinden de olan “sosyal çekilme” kavramını anımsatmaktadır. Bireyin konfor bölgesini terk etmemek istemesi, kendini izole etmeye çalışması olarak tanımlanan bu kavram Justine karakterinin kendi düğünü boyunca dışarı, atların yanına, yeğeninin yanına kaçmasını ve hatta kendisini banyoya kilitlemesini açıklar niteliktedir.

Depresif bozukluğu olduğu tahmin edilen Justine film boyunca depresyonun belirtilerinden sayılabilen intihar olgusunu düşünmemiş ve girişimde bulunmamıştır; ancak Dünya’nın yok olması fikrini de büyük bir olgunlukla karşılamıştır. Dünya’nın yok olmasıyla ilgili yaptığı “Dünya kötüdür, onun için yas tutmaya gerek yok.” yorumu da depresif bakış açısına kanıt oluşturur niteliktedir. Buna karşın kardeşinden farklı bir mizaca sahip olan Claire’in yoğun şekilde ölüm korkusu taşıdığı görülmektedir. Claire’in Dünya’ya çarpacak gezegeni fark ettiğinde oğlunu kaçırmaya yönelmesi bir yandan annelik içgüdüsü ve fedakarlık olarak açıklanabilse de psikanalitik yaklaşım, evrimsel yaklaşım gibi psikolojik ekollere göre kendi ölümünden sonra bile bir şekilde izini devam ettirebilme çabası ve varoluşsal düzeyde aslında bu dünyada kalıcı olduğunu hissetme gayreti olarak da yorumlanabilir. Claire’ın bu tepkileri Jeff Greenberg ve arkadaşları tarafından ortaya konulmuş ölüm korkusuna da geniş açıklamalar getiren Dehşet Yönetim Kuramına göre ölme ihtimali karşısında kapıldığı dehşet duygusu ile önce bu düşünceleri ötelemeye çalışarak, gezegenin farklı bir yörünge kullandığına kendini inandırmaya çalışarak yani yakınsak savunmalar ile baş etmeye çalışmıştır. Bu savunma tek başına yeterli gelmediğinde yani artık elindeki aksi yöndeki kanıtlar ile yüzleştiğinde ıraksak savunmalara geçmiştir; ancak kuramda bahsedilen benlik saygısı, kültürel dünya görüşü ve yakın ilişkiler olarak adlandırılan üç bileşenli savunmaları ortaya koyabilecek kadar vakit olmadığından dehşet duygusunu dizginleyememiştir. Benzer şekilde eşi de kapıldığı dehşet duygusunu sahip olduğu entelektüel yetenekleri ve bilgi birikimleri sayesinde bir süre dizginlemiş sonrasında gezegenin Dünya’ya çarpacağı gerçeğiyle yüzleştikten sonra kontrol edebileceği bir ölüm yolunu tercih etmiştir. Şikâyet etse de daima sevdiklerinin rahatını gözeten ve drama üçgenindeki kurtarıcı tanımına uygun bir karakter olarak karşımıza çıkan Claire ölüm karşısında hissettiği dehşet duygusuyla bildiği yöntemlerle mümkün olduğu kadar savaşmaya çalışmıştır.

Filme ilişkin izlenimlerim

Lars von Trier’in “Bu bir düğün, melankoli ve psikolojik bir felaket filmi.” olarak tanımladığı film sahiden de yönetmenin kendine has kasvetli tarzını bana derinden hissettirdi. İzlerken sanki yaşam enerjimin çekildiğini hissetmiş olsam da film derinleştikçe derinleşiyor, bu yönünden etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Film ile ilgili sinematografik, varoluşsal, felsefik birçok açıdan çok çeşitli incelemeler yapılmış. Meğer film benim gözlemlerimin de dışında bambaşka ayrıntılar da barındırıyormuş. İlginizi çekerse bu incelemelere de göz atmanızı tavsiye ediyorum.

Bunların dışında filmi izlediğimden beri kendi kendime şu soruyu soruyorum; “acaba ben dünyanın sonunun gelişini nasıl beklerdim?” Ben henüz bir cevap bulamadım. Peki siz?

Feyza KILINÇ

Psikolojik Danışman