
Vizyon Tarihi: 2024
Tür: Animasyon, Aksiyon, Komedi
Yapım: ABD
Süre: 1 saat 36 dakika
IMDb: 7,7
Oyuncular: Amy Poehler, Maya Hawke, Kensington Tallman
Yönetmen: Kelsey Mann
Serinin ilk filminde bebekliğinden itibaren gelişimine şahit olduğumuz ana karakter Riley; duygu merkezinde bulunan neşe, üzüntü, korku, öfke ve tiksinti ile hayatına devam etmektedir. Başarılı bir okul yaşantısı olan Riley, aynı zamanda iyi bir buz hokeyi oyuncusudur. Genellikle neşenin kontrolünde ilerleyen Riley’nin yaşamı, bir gece yarısı kontrol merkezinde çalan ergenlik alarmı ile alt üst olur. Duygu kontrol merkezini de genişleten bu değişiklik yeni duyguları da beraberinde getirmiş ve işleri bir hayli karıştırmıştır. Artık hem yeni duyguları tanımak hem de onlarla uyumlu bir ilişki kurmak gerekmektedir.
“Yazı Spoiler İçermektedir”
Filmin açılışında Riley’nin temel duygularının kontrolündeki ana merkez ve kişiliğinin farklı yönlerini oluşturan “ada” adı verilen kaynakları tanıtılmaktadır. Burada, ilk film ile kıyaslandığında Riley’nin arkadaşlık adasının genişlemesi ve aile adasının önünde yer alması dikkat çekmektedir. Çocuk gelişim dönemleri açısından değerlendirildiğinde Riley’nin 7-11 yaş dönemini içine alan “son çocukluk döneminde” olduğu görülmektedir. Okul dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde çocuğun aile ortamından çıkıp dış dünya ile iç içe olmasının ve ergenlikte de devam edecek olan akranlarla iletişimin önem kazanmasının altı çizilmektedir.
Riley’nin zihninin derinliklerine yapılan yolculukta, duyguları ile kaydedilen anıların inançlarını şekillendirdiği ve bu inançların da Riley’nin benlik algısını oluşturduğu görülmektedir. İnançların duygular tarafından oluşturulması ve Riley’nin davranışlarının da hem duygusundan hem de inancından etkilenmesi duygu – düşünce ve davranışın her birinin diğerini etkilemesiyle ilgili görüşleri somutlar niteliktedir. Tüm bu akışın da benlik algısını oluşturduğu görülen filmde, Riley’nin baskın duygusu neşeyken oluşan algı “ben iyi biriyim” şeklinde duyulurken kontrolü ele alan kaygının benlik algısını “yeterince iyi değilim” olarak değiştirdiği görülmektedir. Benlik algısındaki bu değişim kaygı kontrolündeyken oluşturulan inançlardan kaynaklanmaktadır. Riley, takıma girerse asla yalnız kalmayacağını düşünmekte, takım arkadaşlarının sevdiği şeyleri severse kendisini de seveceklerine inanmaktadır. Kaygı kontrolünde oluşturulan bu inançların, Akılcı Duygucu Davranışçı Terapi (ADDT) ’de kullanılan “akılcı olmayan inançlar” tanımına uyduğu görülmektedir. Albert Ellis, akılcı olmayan inançların; çocukluk çağlarından itibaren öğrenme yolu ile oluşan aşırı genellemeye dayanan gerçeklikle uyumlu olmayan düşünsel yapılar olduğunu belirtmektedir. Akılcı olmayan inançların kişiyi işlevsiz kıldığına, başarısızlığa sürükleyip yenilgiye uğrattığına değinilmektedir. Riley’nin kaygı kontrolündeyken oluşturduğu “her şeyi kabul edersem yalnız kalmam” anlayışı ile arkadaşlık kurmaya çalışması, beğenmediği bir tatlıyı beğeniyor gibi zorla yemeye çalışması, beğendiği bir müzik grubunu sevmiyor gibi yapması ya da kendisiyle ilgili yalanlar söylemesi gibi davranışları; akılcı olmayan inançların bireyi işlevsiz kararlara yönlendirmesini örneklendirmektedir. Bunun yanında Riley, yanlış olduğunu bile bile gizlice koçun defterini okumak istemektedir. Yapmayı düşündüğü davranışı eyleme geçirmeden önce davranışın sonuçlarını değerlendirememesinin nedeni ergenlik dönemine yeni girmiş Riley’nin beyin gelişim süreçleri ile açıklanabilmektedir. Ergenlik döneminde, bireyin toplum içindeki davranış şeklini kontrol eden sinir devrelerini içeren ve ön beyin olarak da adlandırılan prefrontal korteksin tam gelişmediği bilinmektedir. Prefrontal korteks, bireyin davranışlarının sonuçlarını düşünmesini sağlamanın yanında dürtüsel davranışlar yerine işlevsel alternatifler üretmek konusunda aktif rol oynamaktadır. 20li yaşlara kadar tam fonksiyonla çalışmayan prefrontal korteks yerine duygu ve ödül süreçlerinin yürütüldüğü limbik sistem aktif kullanılmaktadır. Limbik sistem kontrolünde birey, davranışları riskli dahi olsa zevkli ve eğlenceli olarak değerlendirdiğinde ödüllendirilme hazzı yaşamakta ve davranışı yapmaya teşvik olmaktadır. Limbik sistem aynı zamanda vücudun stres ile mücadelesini kolaylaştırmaktadır. Stres anında yükselen kortizol hormonunun vücutta; damarların büzülmesi, kan basıncının yükselmesi, nabzın artması gibi etkileri bulunmaktadır. Kortizolün bu etkisine karşılık hayati bir müdahale ile bireyin dengelenmesi limbik sistem sayesinde olmaktadır. Filmde, Riley’nin maç sırasında hata yapıp ceza aldığı sahnede yaşadığı kaygı atağında vücudundaki fizyolojik tepkiler bu duruma örnek oluşturmaktadır. Bunun yanında bahsi geçen sahnede duygu kontrol merkezinde atak halinde paralize olmuş kaygıya hiçbir duygunun müdahale edemediği görülmektedir. Neşenin diğer duygularla bir olarak Riley’i olumsuz benlik algısının etkisinden kurtarması sayesinde kaygı da kendini geri çekebilmiştir. Bu durum her duygunun güçlü yanlarından beslenmek gerektiği ve tek bir duygu halinin hem gerçekçi hem de işlevsel olmadığı yorumunu düşündürmektedir.
“Filme ilişkin izlenimlerim”
Serinin ilk filminde olduğu gibi duygularımız ve iç dünyamız gerçeğe uygun ve anlaşılır biçimde izleyiciye aktarılmaktadır. Zaman zaman kendimize hatırlatmamız gereken önemli ipuçları sunmaktadır. Örneğin filmde, kaygı duygusunun tek başına kontrol merkezine hükmetmesi ve benlik algısını tek başına oluşturması ne kadar yanlış ise yeni duygular gelmeden önce neşenin kontrolünde oluşturulan “Ben iyi biriyim” algısının da o kadar yanlış olduğunu fark ediyoruz. Neşenin bu benlik algısını oluşturmak için Riley’nin tüm zorlayıcı anılarını zihnin derinliklerine unutulmak üzere gönderdiği görülmektedir. Bu şekilde neşenin manipülasyonu ile yalnızca olumlu anılar ışığında şekillendirilmiş benlik algısı, Riley’nin daha fazla zorlanmasına yol açmaktadır. Bu durum bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmemesi ile kendisine yapay bir benlik oluşturmasına, kendisine karşı hata/eksiklik toleransı göstermemesine ve aynı zamanda karşılaştığı olumsuz durumlar karşısında daha çok zorlanmasına neden olmaktadır. Filmin son sahnesinde değinildiği gibi “hepimiz hem kötü hem iyi yanlarımızla varız; çünkü bizi biz yapan bunların bütünü”. Önce kendimizi sonra çevremizi bütüncül bir bakışla değerlendirebilmemiz dileğiyle iyi seyirler dilerim.
Feyza KILINÇ TAYFUN
Uzman Psikolojik Danışman