Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Dekalog Dizi İncelemesi – Psikolektif + – Sayı – 1

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

“THE DECALOGUE – DEKALOG ”

ON EMİR

Künye

Yönetmen: Krzysztof Kieslowski

Senaryo: Krzysztof Kieslowski

Müzik: Zbigniew Preisner

Türü: Dram

Yapım : 1988, Polonya

Süre:   55 dk (ortalama süre)

Imdb: 9.1

Dekalog, kelimesi “kaide, kural” anlamındadır. Hz. Musa’ya yaratıcı tarafından gönderildiği inanılan “on emir” in konu oluşturduğu, Krzysztof Kieslowski yönetmenliğinde Polonya TV’sinde yayınlanması için çekilen orta metrajlı filmler topluluğudur. Modern insan tarafınca bu emirlerin sorgulandığı 10 bölümden oluşmaktadır. Her bir bölüm, Yahudilerin on emrinden uyarlama birer senaryoya göre dağılmıştır ancak ne Kieslowski ne de yardımcı senarist Piesiewicz bu emirlerin uygulamalarına tamamen bağımlı hissetmeyerek, işin içine hayal gücünü ekleyerek daha da serbest bir senaryo ortaya koymuşlardır.

Dekalogların tüm bölümlerinde oldukça yalın, anlaşılması kolay bir dil hâkimdir. Ancak her bölüm bir emri konu edinmesinden kaynaklı din, erdemlilik, ahlak vb. konularda derinlemesine alt metinler sunar. Her bölümde bir simge, bazı zamanlarda ufak bir kesit yahut bir nesne bölümün anahtarlarını oluşturur.

1988 yapımı bu dizi tadında filmler, Doğu Blok ülkelerinden Polonya’nın beton (tek tip) apartmanları arasında geçen yaşamsal güçlükleri ve az miktarda da olsa Polonya’nın şehir yapısını fark etmemizi sağlar. Kısa filmlerde oyuncular her bölümde farklıdır lakin mekân aynıdır. Ancak bir diğer bölümde bir başka bölümden oyuncu çok kısa da olsa yan rol kategorisinde gözükür. Bu durum biz seyircilere Kieslowski’nin bölümler arasında mekânsal bağlardan ziyade psikolojik bağlar kurmaya gayret ettiğinin göstergesidir.

Bugün ben sizlerle ilk 3 bölümün incelemesini paylaşacağım. İyi seyirler ve tabii ki iyi okumalar!

DEKALOG 1

Emir: “Senin tanrın benim, başka tanrın yoktur.”

Bölüm genel itibari ile üniversitede öğretim görevlisi olan bir baba, onun oğlu ve babanın kız kardeşi yani hala rolündeki üç karakter arasında geçmektedir. Baba ile oğul arasında hayat ve ölümün ne olduğu yönünde diyaloglar geçmektedir. Tanrı’nın var olup olmadığını öğrenmek isteyen küçük bir çocuk ve bilimin temellendirmeleri ile hayattaki tüm sorunların çözülebileceğine inanan bir baba mevcuttur.

Dekalog 1’in kendine has sahnesi “ölüm” ile başlamaktadır. Ölü bir köpekle… Ardından kahvaltı sofrasında baba ile çocuk arasında şu diyalog geçer. Çocuğun bir sorusu ile başlar.

-Birisi öldüğünde neden gazetede duyurulur?

-Belki de basmaları için para veriyorlardır.

-İnsanlar neden ölür?

-Kalbin kan pompalaması durur; beyne kan gitmez, hareket durur, her şey durur. Her şey biter.

Elbette bu sorular sadece iki insan arasında değil, iki insan aracılığıyla izleyenleri de düşündürten iki simgesel evren arasındaki iletişim çabasıdır. Diyalog şöyle devam eder.

-Geriye ne kalır?

-Bir insan ne yaşamışsa bu onun bıraktıkları ve anılarıdır. Anılar önemlidir. Birisini, belli özelliklerini belli yanlarını hatırlarsın. Onun yüzünü, gülüşünü, bir dişinin eksik olduğunu hatırlarsın.  Bunları düşünmek için çok gençsin. Sabah sabah benden ne istiyorsun?

Babanın kurduğu son cümle ile soru-cevap diyalektiği tersine çevrilir. Ancak düşünülmelidir ki bu soru çocuğa mı sorulmuştur yoksa simgesel diğerine mi? Filmin sonunda bu soru cevap bulacaktır.

Çocuğa ardı ardına tüm bu soruları sordurtan gördüğü ölü köpektir. Bu sefer de babasına hiç ruhtan bahsetmediğini söyler. Babaya göre ruh, bir rahatlama gerekçesidir, gerilimleri yatıştırandır. Kieslowski, babayı öylesine gerilimsiz bir karakter olarak sunar ki yatışma için bir ruha inanmanın zorunlu olmadığını baba örnekler. Ancak tüm bunlara rağmen çocuk babaya bir ruha inanıp inanmadığını sorduğunda baba bilemediğini söyler.

Bu felsefi sohbetin hemen ardından gündelik hayatın içine hızlı bir geçiş yapılır. Çocuğun okuluna bozulmuş sütleri haber yapmak için gelen basın mensupları kesitlerdedir. Çocuk, televizyoncularla konuştuğunu büyük bir heyecanla ve dinlenme arzusu içinde halasına anlatırken çocuğun isminin Pavel olduğunu öğreniriz. Bazı inceleyenlere göre bu isim Ünlü bilim insanı Pavlov’a yahut St. Paul’a ithaf olabilir. Hala oldukça dindar bir Katolik iken, baba dilbilimle son derce ilgili bir akademisyendir. Aynı ailede yer almaları bizlere yine zıtlığın içinde birliği göstermektedir.

Bilimle her şeyin çözümünün bulunabileceğine inanan baba, sitenin oralarda bulunan buz kitlesinin Pavel’in ağırlığı ile kırılamayacağını matematiksel olarak hesaplamıştır. Filmin sonlarına doğru bir hesap hatası olduğu anlaşılmıştır çünkü Pavel buz kitlesinin kırılması sonucunda boğularak can vermiştir. Baba artık kendisi bir çocuğa dönüşmüştür. Pavel’in ona sorduğu soruları soracağı bir baba, öfkesini kusacağı bir baba, aramaktadır. Evet, artık ondan başka bir Tanrı yoktur!

DEKALOG 2

Emir: “Tanrı’nın ismini boş yere ağzına almayacaksın.”

            Bölüm genel itibari ile keman sanatçısı bir kadın, onun ölmek üzere olan kocası ve kocasının doktoru aynı zamanda komşuları olan üç karakter arasında geçmektedir.

Dorota, ölümcül derecede hasta olan kocasını çok sevmektedir. Ancak onun ifade edişine göre aynı zamanda bir başka adam da âşık olmuştur ve bu özel kişiden hamile kalmıştır. Hamileliğinin 3. ayındadır ve kürtaj için oldukça kritik bir dönem içerisindedir. Bu sebepten ötürü doktordan yani tıptan kocasının yaşayıp yaşamayacağına ilişkin kesin bilgi istemektedir. Doktorun vereceği cevaba göre çocuğunu aldıracaktır yahut aldırmayacaktır, acil karar vermesi gerekmektedir. Doktor olasılıklardan bahseder ancak sorunun cevabını bilmediğini dile getirir. Dorota’nın seçim yapmama arzusu ile oluşturduğu stratejisi işlememiştir. İzleyiciye verilmek istenen mesaj Dorota’nın kendisinin yapması gereken seçimi zorla bir başkasına yaptırtarak yükümlülüğü üzerinden atmak istemesidir. Bunun üzerine doktora Tanrı’ya inanıp inanmadığını sorar ve Tanrı’nın ismi ile kocasının öleceği üzerine yemin etmesini ister. Doktor, kürtajı önlemek ve masum canı kurtarmak için Tanrı’nın adını yalan yere anarak yemin eder.

 Dorota’nın hamile olduğu kişi bebeği aldırırsa onunla birlikte olmayacağını söyler. Dorota bu sefer kendi vicdanı ile kararını verir, yazgısını üstlenir ve kocası ölse de bebeği aldıracaktır. Doktorun yaptığı, kadını basitçe karardan vazgeçirmek değil etik sorumluluğu birlikte üstlenmektir.

            Bu sahneler biz seyircilere gösterir ki, Tanrı’nın adı boş yere anılmış da olsa doluluğa çevrilmiştir. Bir yaşamın karşısında bir başka yaşamın kararının gözler önüne serildiği bu bölüm, dekaloglar içinde sevgi ve duyarlılığın sıcak bir biçimde gösterildiği sahneler barındırmaktadır.

DEKALOG 3

Emir: “Altı gün çalışacaksın, bir gün dinleneceksin.”

            Bölüm, genel itibari ile yalnızlık ve çaresizlikten bunalmış bir kadın ve onun evli olan eski sevgilisi arasında geçmektedir. Bu dekalogda aynı zamanda yedinci emrin (“Zina etmeyeceksin!) ihlali ve bu ihlalin nasıl düzeltildiği sunulur.

Herkesin ailesi ile birlikte geçirdiği bir Noel gecesinde yalnız kalmış kadın, bu geceyi eski sevgilisi ile geçirmek için entrikalar kurar. Ewa’nın isteğiyle eski sevgilisini yanına çağırır ve tüm geceyi Ewa’nın kaybolmuş eşini aramakla geçirirler. Ewa, yalnız geçirdiği Noel’leri telafi etmek amacıyla kendisini trajik bir oyuna iter. Böylelikle geçmişini unutmak için çabalaması en sakin olması gereken günü panikatağa dönüştürmüştür.  Noel gecesi boyunca sokaklarda, tren garlarında, hastanelerde kocasını ararlar. Bu konumlar modern insanın acımasız yalnızlığına atıf yapılarak gösterilmiştir. Tüm bu arayışın içinde bir otele girdiklerinde Ewa, Janusz’a aynı odada kalıp kalamayacaklarını sorar, bu soru zinanın işaretçisidir.

Kadın içinde biriktirdiği tüm acıyı Prag hastanesinin morgunda kocasının cesedini teşhis etmek için girdiğinde akıtır. Ya kocasının ya da eski sevgilisi Janusz’un ölmesini arzuladığını anlatır. Dekalog 3’ün dönüm noktası bu sahne olarak bilinmektedir çünkü yine yanı başlarında ölüm beklemektedir. Ewa, Januzs’a o gece bin bir türlü yalan söyler ve çeşitli aksiyonların içine sürükler, amacı sabah 07.00’ye kadar onu yanında tutabilmektir. Eğer sabah 7’ye kadar onunla olmayı başarabilirse hayatının iyi olacağına inanmıştır. Başaramaması durumunda ise hayatına son vereceğini cebindeki hapları Januzs’a göstererek anlatır.

Film süresince sadece bir isim olarak var olan bir kadın artık bir hayata sahiptir. Böylelikle Janusz, Ewa’ya gerçekten veda edebilme şansına sahip olmuştur. Janusz zina etmeden evine dönmüştür, koltukta uyuyakalan karısının yeniden geceleri çıkıp çıkmayacağını sorması üzerine kendinden emin ve güven dolu olarak “Hayır.” demiştir. Bu bölümde bir kanatta düzenli bir yaşam süren bir aile sunulurken diğer kanatta bir kadının uçsuz bucaksız yalnızlığı sunulmuştur. Dekaloglar içinde en can yakan bölümlerdendir.

MİNE TEKİN

Psikolojik Danışman

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ