Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Yalnızlık, yaşamda bir an,

Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.

Bir düşün’de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

Özdemir Asaf

Katıldığı bir programda yalnızlığı “her zaman çok şikâyet edebilecek ama ondan asla vazgeçemeyecek kadar büyük bir ruh hastalığı.” diye tanımlamıştı müzisyen Cem Adrian. Gerçekten de bir ruh hastalığı mıdır yalnızlık? Aslında birçok tanımlaması vardır yalnızlığın. Hele ki yalnız insanlara sorduğumuzda her biri kendi penceresinden yorumlayacaktır yalnızlığı. Kimine göre kimsesizlik, kimine göre tek başına kalmak, kimisi için de hastalıktır mesela. Yani tanımlaması güç bir durumdur aslında. Gün geçtikçe de hayatımızın bir parçası haline gelmektedir. Şöyle ya da böyle bir şekilde yalnız kalabiliyoruz. Yalnızlık, sadece tek kalma durumu değildir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnızdır insan. Kişinin kendini nasıl hissettiğiyle alakalıdır aslında.

Yalnızlık nedenine ve belirtilerine göre çeşitli isimlerle tanımlanır. Mesela derin yalnızlık, depresyonun eşlik ettiği bir yalnızlık çeşididir. Sosyal ya da ilişkisel yalnızlık, kişinin kendini bir topluma, gruba ait hissedememesi ve yaşadığı toplumda kendini yabancı gibi hissetmesi durumudur. Duygusal yalnızlık, kişinin çevresinde ruhsal belirtilerine karşılık bulamaması ve özel ilişkilerinin bulunmaması olarak tanımlanırken gizli yalnızlık ise dışarı vurulamayan ancak içsel yaşanan üzüntüler olarak yorumlanmaktadır. Bu tanımlara da bakıldığında yalnızlığın sosyal ilişkilerdeki sayı ile alakalı olmadığını görebilmekteyiz. Hatta aynı aile üyeleri bile yalnız hissedip üzüntü duyabilmektedirler (Yaşar, 2007).

Aslında yalnızlık tamamen olumsuz bir duygu değildir. Bazen kişi yalnızken de mutlu olabiliyor yada bazı durumlarda yalnız olmak kişiye iyi gelebiliyor. Ancak genel itibariyle bakıldığında yalnızlık kavramı olumsuz bir durumdur ve daha çok kişinin bu durumu nasıl algıladığı ve yalnız kaldığı süresi ile alakalıdır. O. Rank, anne karnında bir bütünün parçası olan insanın ilk yalnızlığını, anne karnından ayrılıp dünyaya geldiği an yaşadığını belirtir. Ona göre anne karnında sarılıp sarmalanmayı, sınırsız hazzı yaşayan çocuk, korku dolu bir deneyimle anne karnından ayrılırken yaşadığı yalnızlık kaygısını, sürekli bilinçaltında taşıdığını ifade eder (Rank, 2001; Akt.Yaşar, 2007).  İnsan, hep topluluklar halinde yaşamış sosyal bir varlıktır. Hatta ilk insan bile yalnız değildi, bir eşe sahipti. Bu yüzdendir topluluklar, törenler, dini ayinler insanlar tarafından oluşturuldu. Bir gruba ait olmak isteyen insan, yalnızlık korkusunu bu şekilde yok etmeye çalıştı. Bunu tüm benliğiyle bilen birey yalnız olmaktan korkar ve kendini işe yaramaz, korkak, amaçsız, değersiz vs. hisseder. Bu durumu Abraham Maslow da kuramında ele almıştır. Maslow oluşturduğu ihtiyaçlar hiyerarşisinde 5 ihtiyaç kategorisinden bahsetmektedir. Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından sonra 3. kategoride sosyal ihtiyaçlar yani aidiyet, sevgi, kabul görme vb. ihtiyacı yer almaktadır. Bu yüzdendir yalnız bireyde oluşan boşluk hissi, kişide aşırı rahatsız edici bir problem olarak algılanır. Bir haber sitesinde Japonya’da bir kişinin yalnız olmak istemediği ve bu durumdan rahatsız olduğu için “Family Romance” adlı bir servisten iki kişiyi “kiraladığı” anlatılıyordu. Yani bu kişi sevgi ihtiyacını, birinin varlığını hissetme ihtiyacını birilerini kiralayarak gidermeye çalışmaktadır. Böyle bir servisin kurulması da yalnız insanların sayısının fazlalığını ve bu durumdan mutlu olmadıklarını göstermektedir (trthaber.com). Bu açıdan bakıldığında yalnızlığın toplumdan topluma da farklı algılandığını söylemek mümkündür. Örneğin doğu toplumlarında yalnızlık inzivaya çekilmek olarak yorumlanabilirken batı toplumlarında bu durum rahatsız edici, dayanılmaz olarak görülebilir. Yine bazı toplumlarda yalnızlık, kendi ayaklarının üzerinde durmak olarak algılanırken bazı toplumlarda terk edilmişliği, kimsesizliği çağrıştırabilir. Ama yine de yukarıda da belirtildiği gibi insan sosyal bir varlık olduğu için yalnızlık, insanın en derin korkularından biri olmuştur. Buradan yola çıkarak şu belirtilebilir ki sağlıkla yalnızlık birbiriyle ilişkili olduğu için yalnızlığın uzun sürmesi bir hastalıktır aslında. Birçok ruhsal hastalıkla bağlantılıdır bu süreç. İnsan yalnızken daha fazla sese odaklanır ve sorunlardan daha fazla şikâyet eder hale gelir. Zamanla depresyon meydana gelebilir. Hatta yalnız insanlar, kimsenin kendilerini sevmediklerini, önemsemediklerini düşünüp ölümün bu acılarına son vereceğini düşünerek intihar edebilmektedirler. Modern yaşamda tahammülün azalması ve bireyselleşmenin hızla artmasıyla “biz” kavramı gittikçe azalmaktadır. Yalnızlığın temelinde diğer insanlarla olan sosyal ilişkilerde yaşanan hayal kırıklıkların büyük payı vardır. Bu yüzden birey, diğer insanlarla yaşadığı sorunlardan dolayı ve aynı hayal kırıklıklarını tekrar yaşamamak için sosyal ilişkilerden uzak durup yalnız kalmayı tercih eder hale geldi (Yaşar, 2007). Modernleşmenin, sosyal hareketliliğin, teknolojinin, haberleşmenin arttığı günümüzde yalnızlığın da artmasıyla akıllara Cemil Meriç’in meşhur sözü gelmektedir: “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.”

Aslında yalnızlık konusu, üzerinde daha uzun konuşulup tartışılabilecek bir konu. Ancak yazımı şu sözlerle noktalamak istiyorum: Yazımın başında “yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz” demişti Özdemir Asaf belki ama sevgi paylaşılabilir bir duygudur. Çevremizdeki kişilere, onları sevdiğimizi, onlara değer verdiğimizi söyleyip hissettirirsek,  onların yalnızlıklarını da hafifletmiş oluruz aslında. Bu yüzden sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin.

KAYNAKÇA

  1. Japonya’da “Kiralık Aile” Yalnızlıkla Mücadeleye Yardımcı Oluyor, (2019, Mayıs). TRT Haber Bülteni. Erişim adresi: https://www.trthaber.com/haber/yasam/japonyada-kiralik-aile-yalnizlikla-mucadeleye-yardimci-oluyor-417198.html
  2. Yaşar, M.R., (2007).alnızlık. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17:1, 237-260. 

GÖRSEL KAYNAKÇA

  1. Görsel: http://www.hayriyucel.com/yazilar/yalnizlik/54
  2. Görsel: https://tr.psichiatria.org/yakinlik-icin-gerekli-bes-sart-ve-bu-yakinlik-degil/

                                                                                                           Gülsüm YILMAZ

                                                                                                 Psikolojik Danışman