Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

THE LOST DAUGHTER – Film İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 14

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Film Künyesi

Vizyon Tarihi: 2021

Tür: Dram

Yapım : ABD, Yunanistan

Süre:  122 dk

Imdb Puanı: 6.7

Oyuncular: Olivia Colman, Jessie Buckley, Dakota Johnson

Yönetmen: Maggie Gyllenhaal

Elena Ferrante’nin aynı isimli romanından beyaz perdeye uyarlanan film, üniversitede profesör olan Leda’nın bir sahil kasabasına tatile gelmesiyle birlikte yaşamını sorgulaması üzerine kurulmuştur. Filmde, Leda üzerinden bir dişi bireyin taşıdığı; kadın olma, eş olma, anne olma, mesleğinde uzman olma gibi rollerin hangi karmaşalar çerçevesinde yerine getirildiği izleyiciye sunulmuştur. Leda, sahilde güneşlenirken bir anne ve kızı arasındaki zorlu ilişkiye tanık olunca kendi annelik deneyimlerini gün yüzüne çıkartmaya başlamış ve acı sonuçlarıyla yüzleşmek mecburiyetinde kalmıştır.

‘‘Yazı spoiler içermektedir.’’

Film, Leda’nın gece karanlığında, beyaz gömleğinin üzerinde birikmiş kan lekesiyle, sahil kumlarında ağır ağır yürüyüp kendini denizin sularına bırakmasıyla başlamaktadır. Filmin son sahnesinde ise sabahın ilk ışıklarında aynı kıyafetler ile aynı yerde uyanmış ve küçük kızı Martha’yı arayarak aslında yıllardır yaşıyor olduğu haberini vermiştir. Leda’nın kendini yaralanmış biçimde denizin sularına bırakması ölümü çağrıştırıyor olsa da sabah uyandığında kızını arayarak yaşadığı haberini vermesi iki zıt durumun bir arada var olduğunun göstergesidir. Bu durum analitik psikolojide işlenen psişik enerjinin çalışma ilkelerinden olan karşıtlar ilkesine denk düşmektedir. Son başlangıcı, yaşam ölümü içermektedir.

Film, ilk başladığı dakikadan itibaren oyuncuları oldukça yakın çekimden almasıyla rahatsız edici bir yön taşımaktadır. İntronun ardından verilen ilk sahnede Leda, sahil kasabasında bir eve yerleşmektedir. Leda’nın yerleştiği evin camına çarpan deniz fenerinin patlak ışığı, tabaktaki meyvelerin görünmeyen yüzünün çürümüşlüğü, Leda’nın uykusunu bölen ağustos böceğinin gürültülü sesi, izleyiciye baş rolün hayatının da göründüğü gibi sessiz sakin olmadığının ipuçlarını vermektedir.

Ertesi gün Leda sahilde güneşlenirken Nina ve kızı Elena arasındaki gerilimi fark edince kendisinin annelik deneyimlerini flashback sahneleri halinde hatırlamaya başlamıştır. Leda 48 yaşındadır ve 2 kızı vardır. Bianca 25, Martha 23 yaşındadır. Kızlarının çocukluk çağını yaşadığı dönemde eşi gibi kendisi de çok yoğun çalışmasına rağmen anneliğin ağır sorumluluğu sadece onun omuzlarına yüklenince ani bir kararla ailesini terk etmiştir. Kızlarını çok sevmesine rağmen anneliğin ezici sorumluluğu, eşiyle mutlu bir yaşam süremeyişi, cinselliğini ve arzularını yaşamaya alan bulamayışı, onun ailesini terk etmesinin nedenleri olmuştur. Gestalt Terapi’de en önemli iki kutup baskın ben (top dog) ve çekinik ben (under dog) dir. Baskın ben; kişiliğin otoriter, manipülatif, kuralcı yanıdır. Leda’nın, anne rolünde iken kızlarına ve eşine karşı kuralları çerçevesinde yaklaştığı, kurallarına uyulmadığında öfkelendiği, otoritesini kullandığı görülmektedir. Çekinik ben; kurban rolü oynayarak ortaya çıkar, çaresiz görünür, zayıftır, özür diler. Nina’nın kızı Elena sahilde oynarken kaybolunca Leda minik kızı bulmuş ve annesine teslim etmiştir ancak Elena’nın oyuncak bebeğini alıkoymuştur. Çok uzun süre oyuncak bebeği herkesten saklamış ve onunla vakit geçirmiş, ona sarılarak uyumuştur. Filmin yine son sahnelerinde Nina’ya oyuncak bebeği verip özür dilemiş ve üzgün olduğunu, kızlarının yokluğunda o bebeğe ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir. Bu durumda da çekinik ben özelliklerini göstermiştir.

Gestalt Terapi’de temas kurabilmek için “ben ve diğerleri”ne ihtiyaç vardır. Temas engelleri, ben ve diğerleri temasa geçerken ortaya çıkan ilişki çarpıtmalarını başka bir ifadeyle temasın yön değiştirmesini ifade etmektedir. Temas engellerinden olan “kendine çevirme”de ise, kişi çevresindeki kişiler tarafından kendisine yapılmasını istediği şeyleri kendi kendisine yapmaktadır. Leda, kızlarıyla vakit geçirmek, kızlarına sarılıp uyumak isterken bir oyuncak bebek aracılığı ile kızlarından görmek istediği sosyal destek ihtiyacını kendi çabalarıyla gidermektedir. Yine Leda’nın karşılaştırmalı edebiyat alanında profesör olması, sahildeki diğer ailelerin onu ketum bulması ve onunla açık iletişim kuramaması, analitik Psikoloji’nin temsilcisi Jung’un tanımladığı psikolojik tiplerden biri olan “içe dönük hisseden tip” olduğunu gösterir niteliktedir.

Glasser’in temsilcisi olduğu Gerçeklik Terapisi, seçim kuramına dayanmaktadır. Bu kurama göre bireyin hayatındaki asıl sorun bireyin seçimlerinden kaynaklanmaktadır. Genellikle birey, başka biriyle ilgili bir sorun yaşadığında kendi davranışlarını denetim altına alıp değiştirmek yerine karşısındakinin davranışlarını denetim altına alarak değiştirmek istediği için iletişimde problem yaşamaktadır. Bu kuram çerçevesinde ele aldığımızda Leda, kızlarının ve eşinin ona yüklediği sorumluluktan hoşlanmayıp onları değiştirmeye çalıştıkça var olan yaşantısından kopmuştur. Böylelikle hayatı boyunca nereye giderse gitsin onunla gelen uzun süreli bir psikolojik probleme temelde ilişki problemine sahip olmuştur. Sahil kasabasındaki tatilinde ise geçmişte yaşadığı acı dolu yaşantıları geride bırakarak şu andaki ilişkilerini geliştirmeye karar vermiş ve kızlarına yaşıyor olduğunun haberini vermesiyle film sonlanmıştır.

Filme İlişkin İzlenimlerim

Özellikle biz kadınlar açısından değerlendirdiğimde; yaşamdaki rollerimiz üzerine düşündürten, verdiğimiz kararları sorgulatan, kadın olduğumuz için toplumun bize yüklediği sorumluluklara ve kısıtlamalara adeta sessiz çığlıklarla isyan eden bir film olduğunu düşünüyorum. Çığlıklarımızın sessiz kalmadığı hatta çığlık atmak zorunda olmadığımız bir dünya diliyorum.

Mine Tekin

Psikolojik Danışman