
Yazar adı: Ursula K. Le Guin
Çevirmen adı: Levent Mollamustafaoğlu
Yayınevi: Metis Yayınları
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Ağustos 2020
Sayfa Sayısı: 335
Ursula Kroeber Le Guin 1929 yılında dünyaya gelmiş ve 22 Ocak 2018’de hayata gözlerini yummuş Amerikalı yazardır. 1950’li yıllarda fantastik romanlar yazmaya başlayan Guin, Hain ve Yerdeniz kurgusal evrenlerinde geçen seri kitapları ile tanınmaktadır. Kitaplarında cinsiyet kimlikleri ve siyasal sistemler eleştirel bir biçimde yer aldığından kendisine bilimkurgunun feminist sesi denmektedir. Babası kültürel antropoloji alanının öncü isimlerinden biri olan Alfred Kroeber’dir. Bu sebeple Guin’in yazılarında kültürel antropoloji, sosyoloji ve psikoloji bilim dallarının izleri sıklıkla görülmektedir. Özellikle Carl Jung’un arketiplerinin etkisinin görüldüğü pek çok akademisyen tarafından dile getirilmiştir.
Mülksüzler, bir zamanlar ortak ataları olan fakat sonradan ayrılıp farklı gezegenlerde yaşayan iki topluluğu ele almaktadır. Urras gezegeni doğal kaynakların bolluğu ve sınırlarla çizilmiş ülkeler olması bakımından dünyamıza çok benzemektedir, Anarres ise Urras’ın uydusudur ve sonradan yaşanmaya uygun hale getirilmiş bir gezegen olduğu için çorak ve kuraktır. Fakat Anarres’te sınırlar ve mülk yoktur. Var olan tüm kaynaklar herkesin eşit şekilde kullanımı için paylaştırılmakta, herkes o sırada topluma ne lazımsa o işi yapmaktadır.
Anarresliler kendilerini Odocu olarak tanımlamaktadır, bu isim mülksüzlük fikrinin annesi ve Hapishane Mektupları ve Analoji kitaplarının yazarı olan Laia Asieo Odo’dan gelmektedir. Odo kitabımızın ana kahramanı Shevek’in yaşadığı zamanın kuşaklar öncesinde yaşamış ve ölmüştür. Anarres’e göç Odo’nun ölümünden bir yıl sonra gerçekleşmiştir ve o zamandan beri Odocular anarşist, devletin olmadığı bir toplumda yaşamaktadır. Shevek Anarres’e göç gerçekleştiğinden beri Anarres’te doğup da Urras’a yolculuk yapan tek kişidir, bu yüzden Anarres toplumunda bazı kişiler tarafından bir nevi hain olarak anılmaktadır.
Anarres’te insanların mülkü olmadığı gibi kilitler, hapishaneler, kurallar da yoktur. Var olan tek kural herkesin kardeş diye nitelendirdiği toplumun diğer bireylerini de düşünerek, bencil olmadan hareket etmesi gerektiğidir. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara bir şeyleri sahiplenmemek ve başkalarını da düşünerek hareket etmek gerektiği öğretilir. Kimsenin mülkü olmadığı için para da yoktur. Var olan kaynaklardan herkes statüsüne bakılmadan faydalanabilir. Fakat nasıl olur da Urras’tan gelmiş bu insanlar bu yaşama birkaç kuşak içerisinde bu derece uyum sağlayabilmiştir? Cevabı Odo’nun geliştirdiği ve Anarreslilerin kullanmaya devam ettiği yeni dilde, Pravca’da gizlidir. Bu dilde hiç iyelik eki bulunmamaktadır. İnsanlar hiçbir şey üstünde hak iddia etmedikleri için evim değil ev, annem değil anne, işim değil iş şeklinde konuşmaktadırlar. Bu da akıllara Sapir-Whorf Hipotezini getirir.
Dünya üzerinde yaşayan farklı toplulukların dünyayı, zamanı ve mekânı algılayış şekli birbirinden farklıdır. Bunu genelde kültür farklılıklarına yorarız. Sapir-Whorf Hipotezi ise hem kültür hem de düşünce farklılıklarının dilden kaynaklandığını, dilin insanların düşünce biçimini şekillendirdiğini savunur. Mülksüzler kitabında bunun iyelik eki kullanılmamasının yanında başka örneklerini de görebiliriz. Shevek henüz Urras’a giden uzay gemisindeyken Urraslı bir doktorla yaptığı konuşmada; Anarreslilerin din konusunda derinlemesine düşünmesinin ve farklı dinlere inanmasının zor olmasının sebebini Pravca’da dinle ilgili fazla kelime olmamasına bağlar. Yine aynı konuşmada Shevek Urraslılar için önemli olan üstünlük-aşağılık kavramının ona bir şey ifade etmediğini söyler. Anarres’te herkes eşit görüldüğü için hiyerarşik hiçbir oluşum yoktur. Urras ise günümüz dünyasıyla oldukça benzer hiyerarşik ilişkiler içerir. Belli meslekler toplumda daha saygındır, kadın erkek eşitliği henüz gerçekleşmemiştir. Bu yüzden Pravca’da insanlar daha iyi anlamına gelmesi için “daha merkezi” kalıbını kullanırken Urraslı doktorun ülkesinin dili olan İoca’da “daha yüksek” daha iyi anlamına gelmektedir.
Kitaba dair kişisel izlenimim
Kullanılan dildeki sözcüklerin bireylerin hayata bakış açısını ve düşünme biçimlerini ne kadar etkili bir biçimde şekillendirebildiğine kitabın çeşitli yerlerinde şahit olmak mümkün. Guin bazı noktalarda bu farklılıkların dilden kaynaklandığını açıkça yazsa da bazılarında okura göz kırparak bizim anlamamızı bekliyor. Bu göz kırpmaları fark edebilmek benim açımdan kitabı keyifle okuma sebeplerimden birisi oldu. İçinde dilbilimsel alan dışında da psikolojik ögeler bulunduran Mülksüzler beni hem edebi hem de felsefi açıdan tatmin etti. Bu kitabı okuduktan sonra herkesin bir süre üstünde düşünmeyi bırakamayacağına inanıyorum.
İlkyaz Çağgül Armağan
Aday Psikolog