
Film Künyesi
Vizyon Tarihi: 20 Eylül 2017
Tür: Biyografi, Dram
Yapım: ABD
Süre: 118 dakika
İmdb Puanı: 7,3
Oyuncular: Chadwick Boseman, Josh Gad, Kate Hudson
Yönetmen: Reginald Hudlin
Film, The National Association for the Advancement of Colored People (NAACP) yani Renkli İnsanların Gelişimi Ulusal Derneğinde, ırk ayrımcılığına dayalı ön yargı nedeni ile haksız yere suçlanan renkli insanları savunmak adına avukatlık yapan Thurdor Marshall’ın katıldığı bir davayı anlatmaktadır. Gerçek bir yaşantıdan alıntılanan filmde Marshall’ın hayatında farklı bir deneyim olarak arka planda yürüttüğü bir dava sürecine yer verilmiştir.
Yazı spoiler içermektedir.
Film, Marshall’ın NAACP adı altında, soylu bir ailenin hanımına siyahi bir şoförün tecavüz ettiği iddiası ile yargılanan Joseph Spell’i savunmak için Bridgeport’a gitmesi ile başlamaktadır. Marshall’ın tek kriteri savunduğu siyahilerin suçsuz olmasıdır. Onun derdi ön yargı ile savaşmaktır. Bir tutum olarak ön yargı, toplumun her kesiminde uyumu baltalayabilecek bir potansiyele sahiptir.
Marshall’ın burada savunma yapabilmesi için yerel barodan biri ile çalışması gerekmektedir ve bu kişi sadece sigorta davaları ile ilgilenen Sam Friedman’dır. Mahkeme tarafından Marshall’ın davaya katılması onaylanmış ancak dava süreci boyunca hiçbir şekilde konuşmaması kararı alınmıştır. Yani davada Friedman sesli savunucu, Marshall arka planda yönlendirici olarak süreci götürmüşlerdir. Friedman, bu suç davasına bakmak istemez ancak bir Yahudi olarak ön yargılara maruz kalmış, dışlanmış ve farklı ithamlarla karşılaşmış olması dava sürecinde empati yapmasını sağlayan faktörler olarak görülmektedir.
Marshall, karşılaştığı her türlü ırkçılığa karşın kendi hayatına yönelik seçim yaparak hayatı üzerinde kontrolü eline almayı başarmıştır. Marshall’ın bu yolu seçmesinde aslında kolektif bilincin etkileri de bulunmaktadır. Durkheim’ın kolektif bilinci, bir toplumu oluşturan üyelerinin ortak duygu ve inançları yani ortak toplumsal ruh hali olarak ele alınabilmektedir. Bu açıdan baktığımızda geçmişte yaşanan büyük acılar, yok sayılmalar, birey olarak görülmemeler ve ön yargının kurbanı olmak gibi birçok açıdan sınanan siyahilerin ortak ruh halini temsil etmektedir. Bir siyahi olarak aynı şekilde dışlanmalara maruz kalan Marshall’ın, hayatı ile ilgili yaptığı seçim içinde oldukları bu düzene bir başkaldırıdır.
Marshall’ın yaşadığı toplumun, ait olduğu ırka yönelik önyargıları onu var olan sistemde yer edinip bu yalnızlaştırmaya karşı ses olmaya yöneltmiştir. İnsanlığa daha iyi bir gelecek sağlamak, yaşadığı topluma aidiyet duygusu ve topluma katkıda bulunmak için verdiği uğraşlar, Maslow ve Rogers tarafından kendini aşma olarak açıklanırken bu durum Adler’in sosyal ilgisini de akla getirmektedir. Sosyal ilgi, ne ile doğduğumuzdan çok ne yaptığımıza ve yaşadıklarımızı ne şekilde yorumladığımıza yönelik kişisel çıkarlardan öte yaşadığımız toplumun ortak yararı için çabalamanın önemli olduğunun üzerinde durmaktadır. Öyle ki Marshall’ın duruşma esnasında hastaneden eşinin düşük yaptığı haberini alıp kendine toparlanmak için küçük bir zaman verdikten sonra mahkeme salonuna geri dönmesi ve davaya odaklanması da sosyal ilgisinin ne kadar geliştiğinin göstergesidir.
Siyahilere bakış açısının üzerinde sosyal öğrenmenin etkisi bariz bir şekilde görülmektedir. Spell, karşı taraf avukatından suçu kabul etmesi karşılığında 15-20 yıl kadar bir ceza verileceği teklifine bir an sıcak bakmıştır. Bu durum da şimdiye kadar yaşanan ırkçılığa yönelik ön yargıya dayalı olayların olumsuzluğundan en iyi bu şekilde kurtulacağını düşünmüş olması sosyal öğrenme yoluyla benimsediği öğrenilmiş çaresizliğin göstergesi olarak yorumlanabilmektedir. Ancak Marshall’ın Spell’e söylediği “Şunu anlamalısın özgürlüğünü istiyorsan bunun için savaşmalısın. Ama yalnız savaşmak zorunda değilsin artık silahlarımız var. Halkımızın silahları var, daha önce sahip olmadığımız silahlar. Yasalar bizden yana…” sözlerinde Spell’in var olan öğrenilmiş çaresizliğine yönelik ataletsizliğini ortadan kaldırmak için bir çaba görülmektedir. Marshall bu şekilde aslında Spell’in de yaşantısında ve toplumda bir etkisi olabilecek konumda olduğunu ve adım attığı takdirde değişimde bir tek kendisi için değil ait olduğu toplum için de önyargının zincirini kırabileceklerini göstermeye çalışmıştır.
Tecavüze uğradığını iddia eden Eleanor Strubing, bir bakıma üstünlük kompleksi ile ele alınabilmektedir. Kendilerini siyahilerden daha üstün tutan beyaz insanlar içerisinde yerini alan Eleanor’un da kendini mükemmel ve üstün görmesi, bir an siyahi bir bebeğe hamile kalma korkusu ile kendini göstermekte ve dışlanma korkusu ile böyle bir iftira atmaktadır. Sonuçta bir siyahi çalışana karşı soylu bir beyazın sözünün üstün tutulacağını düşünmüştür ve var olan ön yargılardan beslenmiştir.
Filme İlişkin Kişisel İzlenimlerim
Gerçek yaşantıdan alıntılanan ve siyahilere yönelik önyargıları farklı bir açıdan gözler önüne seren bir filmdir. Marshall’ın ileride ilk Afro-America kökenli Amerika Yüksek Mahkemesi üyesi olacak olması; yaşantımızda karşılaştıklarımız ile neler yapacağımız, sahip olduklarımızı ne şekilde kullanacağımız ve nasıl yorumlayacağımızın hayatımızı ne şekilde etkileyeceğini düşündürmektedir. Etkileyici ve keyifli bir film. İyi seyirler…
Fatma BATIK ŞİMŞEK
Psikolojik Danışman