
Zorbalık, tüm insanların toplumsal yapı içinde etnik kökenine, yaşına, cinsiyetine, sosyoekonomik durumuna ya da dini inancına bağlı olmaksızın her yaş grubunda, her ortamda ve farklı zamanlarda görülebilen bir sorundur. Zorbalık dediğimiz bu sorun, sadece yapanı ve zorbalığa uğrayan kişiyi ilgilendirmemekle birlikte bu durum bireyi, aileyi hatta tüm toplumu ilgilendirir.
Zorbalık, tüm ulusları ilgilendiren bir sorun olduğundan farklı kültür ve ülkelerde birçok araştırmacı tarafından incelenmiştir. Ama zorbalık olgusunun sistemli ve bilime dayalı bir şekilde ele alınması ise 1970’li yıllarda İskandinavya’daki okullarda gerçekleştirilmiştir. 1970’li yıllardan günümüze kadar geçen zamanda ise bu soruna yönelik bilimsel çalışmalarda da artış olmuştur. Literatür incelendiğinde bilim insanları zorbalığı, farklı şekillerde tanımlamışlardır. Bu durum standart bir zorbalık tanımının bulunmamasına neden olmaktadır. Webb (2011) göre zorbalık; kasten, bilerek ve isteyerek zarar verici olan ve defalarca gerçekleşen bir güç dengesizliği olarak nitelendirilen saldırgan davranışlardan oluşmaktadır. Başka bir tanıma göre zorbalık, birey veya grup tarafından, savunmasız olan başka bir birey ya da gruba karşı yapılan, psikolojik ya da fiziksel sonuçları olan ve süreklilik arz eden bir şiddet durumudur (Olweus,1993; akt; Serin, 2012).
Bu tanımlar dikkate alındığında zorbalığın, kişi veya gruplar arası güç eşitsizliğine dayandığı, süreklilik arz ettiği, sistemli ve tekrarlayıcı olan, bilinçli bir şekilde başkasına yönelik zarar verme davranışları olduğu vurgulanmaktadır.
Zorbalığın tanımlarına bakıldığında ortaya çıkan davranış örüntüleri, sebep veya sonuçları bizi karşılamaktadır. Yani zorbalığı kapsamlı bir biçimde ele almak için zorbaca davranışların nasıl uygulandığı ne şekilde kendini gösterdiğine bakmakta da yarar vardır. Literatüre bakıldığında zorbalık kavramının ilk ele alındığı günden bu zamana çok farklı şekilde sınıflandırıldığı ve tanımlanmaya çalışıldığı görülmüştür. Bu ise, bu alana yönelik araştırma yürüten araştırmacıların farklı fikirlere sahip olduğunu göstermektedir. Standart bir sınıflama olmamakla birlikte genel olarak fiziksel zorbalık, sosyal zorbalık, sözel zorbalık şeklinde ayrıma gidilmiştir.
Fiziksel zorbalıkta; itme, ısırma, tekme atma, vurma, yumruklama, tükürme gibi fiziksel/bedensel hareketlerle yapılan bir zorbalıktan bahsederken, sözel zorbalıkta; küçümseme, lakap takma, hakaret etme, alay etme, aşağılama vb. davranışlar olmaktadır. Sosyal zorbalıkta ise; kişiyi ya da grubu görmezden gelme, yok sayma, kötü niyetli söylentiler yayma şeklinde sosyal sonuçları olmaktadır. Zorbalık türlerinin bir tanesi uygulanabileceği gibi bir ya da daha fazla şekilde kombinasyonu şeklinde de görülebilir. Ancak her geçen gün zorbalığa daha karmaşık türlerin de eklendiğini görüyoruz. Bunlar arasında; “cinsel zorbalık, siber zorbalık, ikili ilişkilerde zorbalık, akran zorbalığı” dikkat çekmektedir.
İnsanlar niye zorbalık yapar? Sebebi, belki de zorbalığın, istediklerini elde edebilmenin bir yolu olarak düşünmeleridir. Çünkü toplumsal yaşamda insanoğlunun var olduğu her dönemde zenginlerin yoksullar, güçlülerin zayıflar, erkeklerin kadınlar vb. üzerinde kontrolü sağlaması ve baskın olması toplumsal bir gerçekliği oluşturmaktadır. Tüm bunlar olurken zorbalık durumunda üç kişi ve/veya kavram bizleri karşılamaktadır. Zorbalıkta, zorbaca davranışta bulunanları, başkalarının haklarını dikkate almayanları, zarar veren kişi ya da grupları ‘zorba’; bu tür zorbaca davranışlara maruz kalanları, başkalarının davranışlarından sürekli bir şekilde zarar gören ve zarar verici bu davranışlara karşı koyabilecek statü, beceri ve kaynaklara sahip olmayan kişi ya da grupları ‘mağdur’ (Maines ve Robinson,1992; akt; Seçer, 2014) ve bu tür davranışlara karşı koymayan, tepkisiz kalanlar ise ‘seyirciler’ olarak yer almaktadır.
Zorba kişiler doğuştan gelen bir aktarım etkisinde veya davranış eğilimi göstermese de çok erken yaşlardan itibaren zorba olabilmektedir. Zorbalığın yol açtığı sorunlar düşünüldüğünde her birinin (zorba, mağdur, seyirci) kendi içinde farklı şekillerde etkilendiği anlaşılmaktadır. Örneğin mağdurlarda kendini değersiz hissetme, düşük öz saygı, içe kapanma, sosyal ortamlardan çekilme, depresyon, mutsuz, yalnız ve intihar riski yüksek olması gibi etkileri görülürken (Yelboğa ve Koçak, 2019); seyircilerde, çaresizlik, kaygı, tedirginlik ve suçluluk hissine kapılma vb., zorbalarda ise yaşamının ileriki dönemlerinde de suç işleme eğilimlerinin fazla olması, şiddet, alkol ve madde kullanımı davranışlarının da devam etmesi gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu görülmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalarda da zorbalığın, hem zorbalara, hem mağdurlara hem de seyirci kalanlara etkileri açısından kısa ve uzun vadede yaşamları için bir sorun olduğu ve bireysel ve sosyal etkileri bakımından bireyleri olumsuz etkilediği yönünde sonuçlara ulaşılması ise önemlidir.
Bu durum çocukluktan yetişkinliğe kadar geçen zaman aralığında da etkilerini göstermektedir. Her ne kadar maruz kalınan zorbaca davranışlar kendi içinde benzersiz olsa da bunun altında yatan nedenleri bilmek yararlı olacaktır. Bunlar;
- Temelde ihmal, istismar ve yok sayılmış bireylerin şiddet eğilimli ve zorbaca davranışlar için risk taşımaları
- Aile büyüklerinin ve ebeveynlerin çocuklar üzerindeki olumsuz tutumları
- Bireylerin sahip oldukları mizaçları onların, dürtüsel ve saldırganca davranma eğilimi ile dünyaya geldiklerini ve bu eğilimin bireyi başkalarına karşı saldırganca davranmaya ittiği (Seçer ,2014)
- Çocukların zorbalık yapan başka bireyleri gözlemlemesi ve örnek alması
- Çocuğun gelişiminin önemli olduğu yaş aralıklarında şiddet içerikli televizyon programları ve bilgisayar oyunlarını izlemesi gibi nedenler ile ifade edilebilir.
Günümüzde zorbalık, bireylerin ya da grupların sosyal, bilişsel ve benlik gelişimlerini ciddi anlamda olumsuz etkileyen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunu önlemeye yönelik yapılacak çalışmaların da önemi gün geçtikçe artmaktadır. Ama tek bir çözüm yolunun bulunmadığı da bir gerçektir. Zorbalığa karşı en güçlü savunma belki de sosyal anlamda gelişmiş bir birey olabilmektir. Bu sebepten küçük yaştan itibaren çocukların gelişimleri için kendi yeteneklerine güven duymalarını ve sosyal anlamda da becerilerinin öğretilip farkına varmalarına izin vermek önemli bir adım olabilir. Zorbalığa uğrayan bireylere başa çıkma becerisi kazandırmak da etkili olacaktır. Ayrıca zorbalığın önlenmesi noktasında yalnızca mağdurların ele alınması, sorunun çözümü için yetersiz kalacaktır. Bu sebepten zorbalara ve seyirci kalanlara yönelik çözüm önerileri de gerekmektedir. Böylece toplumda daha kalıcı çözümler elde edilmiş olabilir. Zorbalığa karşı verilebilecek bir diğer mücadele de yaşanılan ortamdan uzaklaşmak ve karşı koymamak yani sessiz kalmaktır. Çünkü yapılan bazı araştırmalarda zorbayı durdurabilmenin bir yolunun seyirci kalanları harekete geçirmek olduğu yönündedir. Böylece zorba dikkatleri üzerine çekemeyip davranışlarını sonlandırabilir. Bu sebepten tüm bireylere ya da gruplara zorbalığı durdurmada oynayacakları rolün önemli olduğunu öğretmek yararlı olacaktır.
Son olarak, zorbalığın her türü, yaşandığı her toplumda toplumun dinamiklerini derinden ve olumsuz etkileyen önemli bir sorundur. Böyle bir sorunla mücadele etmek zorunda kalan kişi ya da grupların tek başlarına bunun üstesinden gelmeleri oldukça zordur. Yaşanılan bu sorunun en sağlıklı bir şekilde uzmanlar ile iş birliği yapılarak çözülebileceği unutulmamalıdır.
Sinem YILMAZ
Uzman Sosyal Çalışmacı