
Hepimizin bir şiddet tanımı vardır. Bu tanımlar yaşadığımız çevre, aldığımız eğitim, kültür ve gelenek kaynakları ile normlar arasında subjektif ve objektif temellerde değişebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından şiddet, kişinin kendisine, bir başkasına ya da bir gruba karşı yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da ihmal ile sonuçlanan (ya da sonuçlanma olasılığı yüksek olan) kasıtlı güç kullanımı ya da güç kullanma tehdidi olarak tanımlanmaktadır (15). Günümüzde özellikle de sosyal medya üzerinden haberdar olduğumuz şiddet içerikli olaylara daha da maruz kalıyoruz. Bu olaylar genellikle insanların fiziksel veya psikolojik olarak zarar görmesine neden olan, toplumda geniş çapta etkiler yaratan saldırgan eylemleri içeriyor diyebiliriz. Şiddet oluşumunda birçok nedenin etkili olmasından dolayı, şiddet biyo-psiko-sosyal bütünlük içinde ele alınmalıdır (13). Bu sebeple şiddeti tek bir nedene indirgemek doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olmayabilir. Şiddeti tetikleyen birden fazla faktör vardır. Aküzüm & Oral (2015) şiddeti; çevresel, toplumsal, ailesel ve bireysel olmak üzere dört başlıkta incelemiştir.
Çevresel faktörler içerisinde medyanın etkisi sayılabilir. Günümüzde medyada şiddet bir araç olarak kullanılmakta ve içinde şiddet olmayan bir haberin, haber olarak nitelendirilmediği durumlara gelinmiştir (1). Singer vd. (1999)’ nin yaptığı çalışmaların bulgularına göre medyadaki şiddet görüntüleri ile saldırganlık arasında pozitif bir ilişki vardır. Bununla birlikte medyada saldırgan modelleri seyreden bireyler daha saldırgan davranışlar gösterme eğilimindedir (3). Şiddet içerikli program ve şiddet modellerinin bir diğer tehlikesi, sık sık şiddet içeren davranışlara tanık olan gençler, giderek şiddeti olağan bir durum olarak algılamakta, diğer bir deyişle şiddeti normalleştirmekte, sık sık sunulan bu örnekler aracılığıyla şiddete karşı duyarsızlaştırılmaktadırlar (5).
Toplumsal faktörlere baktığımızda ise bireyin şiddet davranışını sergileyip sergilememesinde içinde bulunduğu toplumsal koşulların önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, bireyin içinde yer aldığı toplumsal çevre, şiddet davranışının ortaya çıkmasında tetikleyici veya kolaylaştırıcı bir işlev görmenin yanı sıra güçleştirici bir etkide de bulunabilmektedir (9). Yani yüksek suç oranları, çete faaliyetleri toplumsal düzensizlik gibi faktörlerin bireylerin şiddet eğilimini desteklediği söylenebilir. Eğer bir bireyin arkadaşları arasında şiddet ya da suç kapsamına giren davranışlar normal karşılanıyor ya da kabul görüyorsa birey, arkadaş grubuna uymak, onların beğenisini ve onayını almak için bu davranışları sergileyebilir (11). Bu durum da toplumsal faktörlerin şiddet üzerindeki etkilerini bize göstermektedir.
Ailesel Faktörlerde ise toplumsal şiddeti daha küçük çapta değerlendirebiliriz. Aileyi toplumun en küçük yapı birimi olarak gördüğümüzde bu benzerlik daha da anlaşılabilirlik kazanacaktır. Literatürdeki bazı çalışmalara göre şiddet davranışı gösteren çocukların aile içi ilişkilerinde sorunlar yaşadığı gözlenmektedir (2).
Bireysel Faktörlerde ise daha çok zekâ düzeyinin ön plana çıktığı görülmektedir. Örneğin Hirschi ve Hindelang (1977), düşük bir zekâya sahip olan bireylerin okul başarılarının düşük olacağı ve bu başarısızlığın da bireylerin şiddet veya saldırgan davranışa yönelmelerinde bir risk oluşturduğunu ileri sürmektedirler. Eron ve Huesmann (1993) da şiddet ve saldırgan davranışların temelinde düşük düzeydeki sözel zekâ unsurunu görmektedirler (9).
Şiddetin Çözümüne ya da Engellenmesine Yönelik Öneriler
- “Esnek ve hoşgörü yönü ağır basan bir ilk ve ortaöğretim anlayışına yönelmesi ve ortaöğretimde felsefe derslerinin artırılarak tartışma kültürünün kazandırılması,
- Ana-baba eğitiminin sağlanması ve çocuklarına olumlu rol model olarak yaygın eğitimin verilmesi
- Medya, basın gibi kamuoyunu oluşturan kurumların etik değerlere göre yayın yapmalarının sağlanması
- Aile içinde kız-erkek çocuk ayrımının giderilmesi, demokratik bir aile yapısının geliştirilmesinin sağlanması
- Şiddet nerede ve nasıl olursa, kimden gelirse, kınanmalı ve caydırıcı yaptırımlarla engellenmelidir” (12).
Tüm bu çalışmalar incelendiğinde ruh sağlığı alanının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ruh sağlığı uzmanları, toplumsal şiddetle mücadelede önleyici stratejiler geliştirmek, mağdurlara destek sağlamak ve toplumun genel ruh sağlığını güçlendirmek için çaba harcarlar. Bu anlamda başlıca ruh sağlığı uzmanları, psikolojik danışmanlar, psikologlar, klinik psikologlar, psikiyatri hekimleri, psikiyatri hemşireleri, çocuk gelişimi uzmanları ile sosyal çalışmacılardır. Bu alanda çalışan uzmanlar, şiddetin neden olduğu travmatik etkileri en aza indirerek toplumun daha sağlıklı bir temelde var olmasına katkıda bulunmayı amaçlar.
Şiddeti, toplumsal boyuta ulaşmadan önlemenin bir yolunun eğitim olduğu düşünülmektedir. Gün geçtikçe okullarda daha da artan şiddet olaylarının ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar nedeniyle eğitim ortamının güvenliği ve huzuru bozulmakta bununla birlikte eğitim sisteminden beklenen faydanın alınması zorlaşabilmektedir. Güvensiz okul ortamları, eğitim programından beklenen yararların azalmasından da öte öğrenci psikolojik ruh sağlıklarının sarsılmasına ve psikolojik problemlerinin daha da artmasına yol açabilecek durumlar yaratabilmektedir (10). Güvenli bir eğitim ortamı ise okullarda daha etkili ve yüksek akademik başarının ortaya çıkması, disiplin problemlerinin azalmasında önemli rol oynamakta ve iyi organize edilmiş şiddet önleme programları öğrencilerin problem çözme becerilerini ve kendine güvenlerini artırarak hem okula hem de öğrencilere yardımcı olmaktadır (4).
Sonuç olarak, toplumsal şiddet olaylarının artışı sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumun genel ruh sağlığı üzerinde de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Ruh sağlığı uzmanlarının etkili müdahaleleri ve toplumun şiddetle mücadelede gösterdiği çabalar, bu olumsuz etkileri en aza indirgeme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda şiddet unsurları konusunda erken yaşta bilinçlendirme yapılması göz önüne alınarak okullardaki psikolojik danışmanlar başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ruh sağlığı profesyonellerinin istihdamını artırılarak erişilebilir bir ruh sağlığı hizmeti verilmelidir.
Semih ÜLKER
Psikolojik Danışman