
İletişim tarihsel süreçte farklı aşamalardan geçmiştir. Telgraf, telefon, radyo, televizyon gibi teknolojik gelişmeler, yavaş bir şekilde yayılmıştır (Türkten, 2018). Ancak internet, bu teknolojik gelişmelerin hepsinden daha hızlı gelişim göstermiştir. Geliştirilen Web 1.0 teknolojisi kullanıcılara içerik üretme ve paylaşım yapma imkanı tanımamaktadır. Daha sonra geliştirilen Web 2.0 teknolojisi ise internet kullanıcılarının istedikleri herhangi bir konuda içerik üretebileceği ve geliştirebileceği kullanıcı merkezli, internet tabanlı bir teknoloji olarak ortaya konulmuştur (Tarcan, 2015). Geliştirilen bu teknoloji üzerine inşa edilmiş sosyal medya ağları da hızlı bir gelişim göstermiştir (Acar ve Yenmiş, 2014). Bu gelişmelerle birlikte sosyal medya, günümüzün en önemli iletişim aracı olarak bireylerin yaşamına girmiştir. Genel itibariyle sosyal medya bireylerin paylaşım yaptıkları, diğer kullanıcıların paylaşımlarını görebildikleri ve ağ üzerinden birbirlerine e-posta, mesaj, fotoğraf, video, sesli mesaj iletebildikleri ve dosya paylaşımı yapabildikleri sitelerden oluşmaktadır.
İnternet bağlantısının olduğu her ortamdan kolaylıkla erişim sağlanabilen sosyal medya ağlarının kullanıcıları arasında ebeveynler de yer almaktadır. Ebeveynler dijital ortamlarda çocuklarının pek çok yaşantısını paylaşmaktadır. Çocuklar henüz ilk adımını atmaya başlamadan çok daha önce ebeveynlerinin paylaşımları aracılığı ile dijital ayak izlerine sahip olmaktadır. Sosyal medyada hızla artan ebeveyn paylaşımları “Parenting” ve “Share” kelimelerinden türetilmiş “Sharenting” kavramının literatüre girmesine neden olmuştur (Çimke vd., 2018). Sharenting, sosyal medya ebeveynliği olarak tanımlanmaktadır. (Tunç, 2018). Sosyal medya, ebeveynlere birtakım faydalar sağlamakla birlikte, bilinçsizce yapılan paylaşımlar, çocuklarını yetişkinliğe kadar takip edecek zararlara sebep olabilmektedir. Ebeveynler farkında olmadan çocuklarının mahremiyet hakkını ihmal etmekte ve bunun diğerleri tarafından istismar edilmesine aracı olabilmektedir (Çimke vd., 2018). Ebeveynlerin, çocuklarının fotoğraflarını paylaşma konusunda unutmaması gereken iki önemli nokta vardır. Bunlardan ilki, paylaşılan hiçbir şey tamamen gizli değildir. İkincisi ise paylaşılan her şey dijital ortamda silinmeden kalmaktadır. Ebeveynler, sosyal medya güvenliği için bazı önlemler alsalar da tam anlamıyla verilerin korunumu sağlanamamaktadır. Çeşitli yöntemlerle üçüncü şahıslar kişisel bilgilere ulaşabilmektedir. Bu sebeple ebeveynler çocuklarının fotoğraflarının çalınabileceği ve istenmeyen yerlerde kullanılabileceği ihtimalini göz ardı etmemelidir (Tunç, 2018).
Ayrıca ebeveynlerin paylaştıkları bu fotoğraflar onlara değil çocuklarına aittir. Küçük yaşta olsa dahi her bireyin mahremiyet hakkı vardır ve burada ebeveynlere düşen görev çocuklarının mahremiyetini en iyi şekilde korumaktır. Ebeveynlerin paylaşım yapmadan önce şu soruları kendilerine sormaları gerekir:
“Neden paylaşıyorum?”
“Paylaşırken gizlilik esaslarına dikkat ettim mi?
“Paylaştığım fotoğraf ilerde çocuğumun utanmasına neden olur mu?” vb.
Sosyal medyanın gelişmesiyle değişen mahremiyet algısı üzerine yapılan gözlemler ve toplumdaki endişeler, bireylerin mahremiyet ve özellikle “dijital mahremiyet” kavramları hakkındaki algılarının, kaygılarının ve yeterliliklerinin sorgulamasını tavsiye etmektedir. Dijital mahremiyet sınırları içerisine giren bilgiler hangileridir? Günlük yaşantıda mahrem sınırlar içerisinde olan bilgiler dijital ortamda neden paylaşıma açık hale getirilir? Dijital ortamda paylaşılan bilgiler ile kimler neler yapabilir? Bu gibi sorularla bireylerde farkındalık oluşturulmalıdır. Dijital ortamda gezinirken uyulması gereken kuralları, kimlerle ne tür iletişimler kurulması gerektiğini, bilgi paylaşırken dikkat edilecek noktaları ve gizli tutulması gereken bilgilerin neler olduğunu yeniden gözden geçirmek gerekir (Barkuş ve Koç, 2019). Özellikle ebeveynlerin değişen mahremiyet algısını iyi anlamaları ve paylaşım yaparken çocuklarının mahremiyet hakkını ihlal etmemeleri önemlidir.
Furkan Önder
Psikolojik Danışman