
Güç başkasını etkileme, bu etkileme ile istenilen sonuca ulaşabilmektir (Bayrak, 2001). Sosyal psikoloji içerisinde güç kavramı ise statünün bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bireyler kendi iradesinin ve gücünün getirdiği etki ile kendisinden daha düşük statüde bulunanlar üzerinde bu gücü kullanabilmektedir (Macit, 2020).
Güç sahibi olarak ilk akla gelen kişiler liderlerdir. Bruns’a (1978) göre liderler, bireyleri ekonomik, politik, ortak güç ve değerler içerisinde birbirlerinden bağımsız ya da karşılıklı belirledikleri hedefler uğruna izleyicilerini eyleme geçirmektedir. Güç sahibinin gücü hangi amaç ile kullandığına göre birtakım olumsuz durumlar ortaya çıkabilmektedir. Kötü niyetle kullanılan gücün, insanların değer yargılarından yararlanıp onları manipüle edilebileceği hatta suça sürükleyebileceği olasıdır. Gücün kötüye kullanımı arasında manevi değerlerin ve dini inancın kullanılmasıyla da sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu yazıda dini gruplar içerisinde güç faktörü ele alınmaktadır.
Benzer kimlik, ritüeller ve inançlar ile bir araya gelen toplulukların bir gruba ait olma ihtiyaçlarını karşılama, sosyalleşme aracı olarak kullanma, dinini daha doyumlu bir düzeyde yaşama ve maddi kazanç sağlama amaçları ile dini gruplar oluşmaktadır (Baynal ve Yaman, 2015; Sevinç, 2020). Dini gruplar veya dini örgütler içerisindeki güç sahibi genellikle dini liderlerdir. Dini liderler sadece İslam dininde olmayıp birçok inançlar ve dinler içerisinde de papaz, haham, şaman, keşiş ve guru olarak isimlendiren dini liderler bulunmaktadır. İnsanlık tarihinden beri bulunan dini liderlerin, bireyleri ve toplumu sadece olumsuz yönde etkilemeyip bireylerin ve toplumun iyi oluşlarına aracılık etme, ruh sağlığında koruyucu ve önleyici işlevleri de bulunmaktadır (Göcen, 2020).
Dini lider, üyeler üzerinden güç kullanma veya üyeleri güçlendirme (Gümüştekin ve Emet, 2007) şeklindeki liderliğin fonksiyonları içerisinde bulunan iki zıt işlevden birini tercih edilebilir. Olumsuz sonuçları bulunan güç kullanmanın neticelerini toplumumuzda da görmekteyiz. Dini grubun lideri olarak görülen kişilerin zümresi üzerinden veya cemaat üyelerinden çıkar sağladığı medyaya da yansımaktadır. Peki, bu grubun üyeleri nasıl oluyor da dini liderlerine koşulsuz itaat ediyor?
Bireylerin lidere koşulsuz itaati liderlerin güç kaynağına bakılarak anlaşılabilir. Güç kaynakları içerisinde liderin; şeyh, papaz ya da keşiş gibi toplumsal statülerin doğal sonucu olarak mevkiden kaynaklı yasal gücü, üyeleri takdir etme gibi dışsal pekiştireçlerin sunulduğu ödül gücü, ödül gücünün tam tersi olan kurallara uymamaya bağlı itaatsizlik sonucunda cezalandırıcı-zorlayıcı gücü, grubun ihtiyaçlarını karşılayacak ve tatmin edecek düzeyde dini bilgi ve yorumlama kapasitesinden dolayı uzmanlık gücü, kişisel çekiciliğine bağlı olarak grubu kendisiyle hareket ettirme özelliğine bağlı karizmatik gücü bulunmaktadır. Örgüt içerisinde ödül gücünün sonucu üyelerde kısa süreli bağlılık, yasal ve zorlayıcı gücün sonucu düşük düzeyde aidiyet duygusu, karizmatik ve uzmanlık gücünün sonucu ise gruba olumlu bağlılık olarak görülmektedir (Demir, 2021).
Bu güç kaynaklarının nasıl işlendiği, İslam inancına sahip gruplarda koşulsuz itaat durumu incelendiğinde anlaşılabilmektedir. Yüksek düzeyde teslimiyet durumu gözlenebilen zikir etmek eylemi amacıyla grup üyeleri ve lider bir araya gelip ortak alanda buluşmaktadır. Zikir edilirken grup üyelerinden bazıları tam odaklanmayla dış dünya ile bağlantısını koparan davranışlar sergilemektedir. Bu bireyler sessiz zikrin dışında kafa sallama veya bedenini sallama şeklinde davranışlar sergilediğinden zikir ettiğinde bazı tehlikeli sonuçları olabilir. Bu sonuçlardan biri de dış dünya ile bağlantısı kopan kişinin beden bütünlüğüne zarar verme tehlikesidir. Genel olarak bu tehlikeyi önlemek için güç sahibi olan lider rol oynamaktadır. Çünkü gruplarda zikir içerisinde olan bireyin tekrar dış dünya ile bağlantısına aracılık eden kişinin yine lider olabileceği inancı bulunmaktadır. Liderin ise kendisine zarar verebilecek bireye dokunma, dua etme, sarsma ile bireyi bilinç düzeyine getirdiği gözlenebilir. Telkine açık olabilecek bu bireylerin dini liderlerinde uzmanlık, karizmatik ve yasal gücü bulunduğuna dair algıları olduğu anlaşılmaktadır.
Dini lider ve grup üyelerine dair psikoloji, sosyoloji ve teoloji temelinde güç ilişkisinde grup üyelerinin bilinçli seçim yapmaları önemlidir. Demir’e (2021) göre lider ve grup üyesi etkileşiminde güven, içselleştirme ve ait olma hislerini yaşama ile sağlıklı etkileşim olabileceği hususu ile karizmatik ve uzman güç kaynaklarına sahip liderin, tutarlı ve dini değerler ile bağdaşım içerisinde olması dikkate alınmalıdır. Bu temelleri dikkate almadan yapılan seçimlerde liderin veya diğer grup üyelerinin çıkar sağlayıcı davranışlarına maruz kalınması olasıdır. Manevi değerler içerisinde inancını yaşamak isteyen bireylerin ibadetlerini sağlıklı bir şekilde ifa etmeleri dileğiyle…
Mustafa ÇİFTÇİ
Psikolojik Danışman