
Sağlıklı bir hayatın inşasında cinsellik ve cinsellik ile ilişkili konular hayattan ayrılmaz bir parça olarak görülmektedir. Bu bağlamda ele alınan cinsel eğitim tanımlarının odaklandığı başlıklar incelendiğinde; cinsellikle alakalı bilgilendirme, cinsellik hakkında sağlıklı tutum geliştirme, cinsellik hakkında değer geliştirme, mahremiyet ile alakalı bilgi edinme (Çalışandemir, Bencik, & Artan, 2008), cinsel roller hakkında bilgi edinme, kişiler arası ilişkiler hakkında bilgi edinme, mahremiyet ve sağlıklı cinsel yaşam hakkında bilgi edinme (Eliküçük ve Sönmez, 2011) noktasında psiko-eğitsel bir süreç karşımıza çıkmaktadır. Bu içerikte, cinsel eğitim tanımları içerisinde de yer alan mahremiyet eğitiminin sağlıklı bir şekilde gelişimini destekleyecek belli başlı konulara değinmek amaçlanmaktadır. Bu amaca paralel olarak 0-7 yaş aralığındaki çocukların cinsellik kavramıyla alakalı derinlemesine bilgi sahibi olmamalarına karşın yaşamlarında karşılaşabilecekleri anormal tutumlara yönelik verecekleri savunma/kendini koruma tepkilerinin kazandırılmasında işlevsel olan ebeveyn tutumları hakkında ebeveynlerin ya da bakım veren kişilerin bilgi sahibi olmaları da amaçlanmaktadır. Bu düşünceyi destekler nitelikte Güneş (2021, s.77) çocuk mahremiyeti ile ilgili kaleme aldığı kitabında çocukların cinsel konular hakkında bilgileri olmasa da çocuğun kendisine yönelik anormal davranışları, davranışsal yöntemlerle ve çocuğun kendisine yönelik algıladığı ebeveyn tutumlarından kazandığı birtakım refleksler ile ayırt edebildiğini ve kendisini korumayı öğrenebildiği belirtmektedir. Kısacası ilerleyen kısımlarda bahsedeceklerimiz çocuğun kendi mahremiyetine karşı uygun davranışları edinebilmesinde ebeveynlerin ya da çocuğa bakım verenlerin kolaylıkla uygulayabileceği önerilerdir.
Özellikle hızla gelişen dünya düzeninde hem gerçek hem de sanal ortamda çocuğun özgürlüğünün ön planda tutulması, çocuğun kendi kararlarını verebilen bir birey olarak yetiştirilmesinin vurgulanıyor olması; ebeveynlerin, “çocuk mahremiyeti eğitimi” noktasında bilinçlendirilmelerini ve çocuğun “özgür” yetiştirilmesinde ihmal edilmesi içten bile olmayan noktalarını özümsemelerini, bu konular hakkında farkındalık kazanmalarını, bilgilenmelerini gerektirmektedir.
Unutulmamalıdır ki çocukların penceresinden dış dünyaya bakıldığında yetişkinler güven veren kişiler konumundadır. Çocuğun dünyayı algıladığı güneşli ve çiçeklerden oluşan manzaraya sahip huzur verici pencerenin aksine gerçek dünyada her yetişkin -maalesef- çocuklar için onların penceresinden göründüğü gibi olmayabilir. Bu nedenle büyüme sürecinde belli noktalar vardır ki deneme yanılma süreçlerine izin vermeden, “denemeden/yaşamadan” çocuğun bu noktalar hakkında yeterliliklerinin gelişmesi gerekir. Çocuğun gelişimi esnasında bazı denemelerin neticesinde oluşan “yanılmalar” sıradan basit yanılmalar olmaktansa çocuğun -sahip olduğu tek şey aslında hepimizin sahip olduğu tek şey olan- hayatı boyunca belki de zaman zaman kanayan, belki de kanamasa da izlerini taşıdığı yaralar olarak kalabilir. Yazılan ya da yazılabilecek onlarca neden nedeniyle “özgür bir birey” yetiştirmek isteyen tüm ebeveynlerin ya da bir çocuğun yetiştirilmesinden sorumlu olan bakım verenin çocuğun büyüme sürecinde aşılayabileceği en önemli öğretiler arasında “mahremiyet eğitimi” yer almalıdır.
Benim Bedenim!
Çocuklar, aile içerisinde herkesin ortak bebeği gibi yetiştirilebilirler. Teyzeler, amcalar, kardeşler ve tabii ki ebeveynler çocuğa dokunurken ya da çocuğa ait herhangi bir objeyi ellerken sanki kendilerine ait bir şeyi elliyormuş gibi hissedebilirler. Aslında bu durum ebeveynin ya da bakım veren diğer kişilerin çocuğu sen bizimsin, sen bize aitsin algısıyla görüyor olmalarından kaynaklanır. Bu durumda ebeveynler ya da diğer kişiler için absürt bir anlayış görülmezken bir de olaya çocuk açısından bakalım. Çocuk; onunla zaman geçiren herkesin ona dokunabileceğini, onun eşyalarını alabileceğini öğrenir ister istemez. Bu algı ile yetişen bir çocuk, girdiği sosyal ortamlarda dokunulma açısından savunmasız olabilir ve diğer kişilerin ona dokunmasında bir sakınca görmeyebilir. Burada dokunulan şey “Bir bedendir.” Çocuğun bedenine dokunulduğunda, çocuk seviliyor olsa da çocuğa ait kocaman bir parça izinsizce dokunulmaya müsait hale gelebilir ve çocuk bu izinsiz dokunmaları sanki bir normmuşçasına içselleştirebilir. Bu nedenle özellikle 4 yaşından sonra çocuğa karşı gerçekleşecek dokunmaların çocuktan izin alınarak, çocuğun müsaadesi gözetilerek yapılması gerekir ki çocuk “Bedenime dokunulacaksa bu bana ait bir şey olduğu için ben izin verirsem herhangi birisi dokunabilir.” algısını içselleştirebilsin, öğrenebilsin. Tabii ki çocuğun “Bu benim bedenim.” demesi uzun bir dönemi ve birbiriyle tutarlı başka davranışları da gerektirir fakat 4 yaşından sonra çocuğa yapılacak herhangi bir müdahale için çocuktan izin alınarak (üstünü değiştirirken, öperken, elini tutarken, saçlarını okşarken, tuvaletini yaptırırken vb.) dokunulmanın aslında izin istenecek bir davranış olduğunu öğrenebilmesi için bir sürecin başlangıcıdır. Kendisinden izin alınmaya başlanan çocuk bilişsel düzeyde alınan izinlerin nedenini tam olarak anlamlandıramasa da bakım veren kişilerin çocuktan izin alma tutumları sayesinde çocuk, kendisinden izin alınmadan vücuduna yönelik dokunuşları hissetmeye ve uygun olmayan durumlarda da rahatsızlık hissini yaşayarak izin vermemeye başlar (Güneş, 2021, s. 82).
Örneklerle biraz duruma bakalım. Kalabalık bir cadde düşünün ışıklarda karşıdan karşıya geçmek için bekleyen onlarca insan var ve bu insanların arasında telaşlı bir şekilde bekleyen bir anne ve yanında da 5 yaşlarında çocuğu var. Anne, yeşil ışığın yanmasını bekliyor ve yeşil ışık yandığı anda çocuğun elinden tutup onu peşinden gelmesi için çekiyor. Aslında anne yapabileceği en mantıklı şeyi yaptı. Hem telaşlıydı hem de çocuğunun elinden tutarak onu korudu herhangi bir trafik kazasının ya da çocuğunun kaybolma durumunun önüne geçti. Devamında ise karşıdan karşıya geçtiler ve yürümeye devam ettiler fakat anne, çocuğun elini yakaladığı şekilde tutmaya devam ediyor ve çocuğu da kendi yürüyüş ritmine uydurmak için bir nevi peşinden sürüklüyor. Aslında burada da anne elinden geleni yapıyor hem geç kalmamak adına hem de çocuğunu kaybetmemek adına. Fakat çocuk açısından neler oluyor? Bir anda kalabalık içinde annesi elinden tuttuğu gibi onu peşinden sürüklüyor ve çocuk elini çekmek istese de çekemiyor üstüne bir de çok hızlı adımlarla neredeyse ayakları birbirine karışırcasına annesinin peşinden gitmeye mecbur kalıyor. Anne yetişmeye çalıştığı hayat telaşı içindeyken çocuk, elini çekme girişimlerinde başarısız olunca annenin gücüne ve onun elinden tuttuğu gibi kendisini sürüklemesine bir süre sonra boyun eğiyor ve varacakları yere zamanında yetişiyorlar.
Bir diğer olası durumu da inceleyelim. Havanın biraz esintili olduğu bir günde çocuk parkta arkadaşlarıyla oyun oynuyor, haliyle çocuk terlemiş vaziyette annesinin yanına geliyor. Çocuğunun terlediğini gören anne “Aman çocuğum hasta olursun bu ne ter!” endişesiyle bir anda çocuğun kıyafetlerini çıkarıp yanında getirdiği yedek atleti giydiriyor. Anne, çocuğunu korudu ve çocuğu hasta olmasın diye hemencecik oldukları yerde üstünü değiştiriverdi. Çocuk artık hasta olmaya daha uzak fakat çocuk açısından durum nasıldır? İlk olarak parkta oyun oynadığı arkadaşlarının gözü önünde çocuğun atleti değiştirildi haliyle kendisine ait bedenini herkes görmüş oldu, çocuk utanmış olabilir mi? İkinci olarak anne çocuğum hasta olmasın refleksiyle derhal çocuğunun üstünü değiştirdi. Peki anne çocuğa dokunurken izin aldı mı? Ya da yumuşak bir ifadeyle de olsa çocuğun onayını aldı mı? Anne çocuğuna “Biraz terlemişsin hava da esiyor hadi üstünü değiştirecek bir yer bulalım ki hasta olma olur mu?” diyerek hem çocuğun iznini alabilir hem de toplum içinde genel olarak kabul gören “Çocuk bunlar ne olacak birbirlerini yanında giyinip soyunabilirler.” inancının aslında çocuk için olumsuz yönlerinin de olabileceğini, çocuğun ebeveyni yanında olmadığında kıyafet değiştirmesi gerekirse bunun özel bir durum olduğunu öğrenmesinde işlevsel olabilirdi. Benzer şekilde Güneş (2019, s.57), çocuğun 3 yaşından sonra güvendiği bir bakım vereni eşliğinde ve kendisi için gizli olan bir alanda kıyafetlerinin değiştirilmesi gerektiğinin üzerinde durmaktadır. Ayrıca az önce de değinildiği gibi Güneş, çocuğun yaşının küçük olmasının diğerleri yanında giyinip soyunurken utanıp mahcup hissetmeyeceği düşüncesiyle uyuşmadığını, bir yetişkin diğerlerinin yanında giyinip soyunmaktan utanç ya da mahcubiyet duyuyorsa çocuğun da aynı şekilde benzer duyguları hissedeceğini hatta hissetmesinin çocuğun hem cinsel hem de duygusal gelişiminde sağlıklı olacağının altını çizmektedir.
Yukarıda bahsedilen iki olası durumda da değinilen çocuğun izninin alınmaması ve bedeninin ona ait olduğu algısının üstünün çizilmesi, unutulmasıdır. Zaman zaman ebeveynler ya da bakım veren kişiler, günlük hayatın içindeki ufacık detayları göremeyebilirler fakat bu şekilde ufacık detaylar aslında çocuğa beden bilincini öğreten unsurlar, durumlardır. Birinci örnekte anne; çocuğuna çok aceleleri olduğunu ve elinden tutması gerektiğini bu sayede daha hızlı yürüyebileceklerini ve gidecekleri yere geç kalmayacaklarını anlatmayı seçseydi, çocuğu peşinden sürüklemek zorunda kalmazdı. Hatta bu tarz acele davranışlarda çocuk için durumun oyunlaştırılması da işlevsel olabilir. Anne çocuğuna “Şimdi gideceğimiz yere varmak için el ele zamanla yarışacağız hazır mısın, elimi tutmak ister misin?” diyerek durumu hem eğlenceli hale getirebilir hem de çocuğun zorla elini tutan bir yetişkine karşı savunmasız kalma halini deneyimlememiş olabilirdi.
Son olarak çocuğa kazandırılan beden bilinci ile aynı zamanda izin verme/onay verme bilinci de çocuğa kazandırılmış olur. Güneş (2021), çocuğun bedeniyle ilgili alınan kararlarda, çocuğun bedenine yönelik gerçekleşecek dokunuşlarda çocuktan izin alınmasının ve söz konusu olan izin bilincinin kazandırılmasında da ebeveynlerin sorumlu olduğunu belirtmektedir (s. 82). Bedeninin kendisine ait olduğunu öğrenen çocuk, bedenine yapılacak herhangi bir müdahalede, davranışta, dokunmada aslında kendisinin izin vermesi gerektiğini öğrenmiş olur ve bunu hayatında uygulamaya başlayabilir. Bu noktada belki de en çok karşılaşılan örnek; aile içerisinde çocuğun öpülmesi, çocuğun kucağa alınması olabilir. Hepimiz muhakkak ailemizin içerisinde büyüyen bir çocuğu öpmek, ona sarılmak sevgimizi göstermek istemişizdir ve böyle durumlarda bazen çocuğun “istemiyorum öpme, yaa beni öpme, sarılma, off yaa” gibi sözel tepkilerle, öptükten sonra yanağını silme, uzaklaşma, gergin bir yüz ifadesi sergileme gibi sözel olmayan tepkilerle karşılaşmış ya da sarılma ile gösterilen ve sevgi hareketi olarak nitelendirilen “sıkıştırma” davranışından çocuğun kaçmaya çalıştığını gözlemlemiş olabiliriz. Böyle durumlarda nasıl tepkiler verirsiniz? “Bak şuna bak kendisini öptürmüyor, ben senin teyzenim, ben senin annenim veya ben senin (buraya herhangi bir yakınlık ifadesi gelebilir) kaçma benden ben seni öperim de severim de.” mi dersiniz? Aslında biz yetişkinlere ne kadar da sevgi dolu geliyor bu şekilde çocuğu sıkıştırmak, sevmek, öpmek, koklamak kısacası onunla fiziksel temas kurmak ve içimizden dolup taşan duyguları çocuğa bu şekilde ifade etmek değil mi? Bu soruya herkesin yanıtı farklı olabilir ama genel olarak “evet” dendiğini duyar gibiyim. Tüm bu sevgi ifadelerinden sonra göz önünde bulundurmamız gereken önemli ve bilinmesi gereken bir nokta vardır ki o da bahsedilen şekilde çocuğu öptüğümüzde hatta onun direnç gösterdiği bir durumda “Ben senin teyzenim öperim.” diyerek çocuğun boyun eğmesini ve teslim olmasını istemek onun izin vermediği bir alanda ısrarcı olmasını engellemeye yol açabilir. Dolayısıyla çocuk uygun olmayan fiziksel bir davranışla karşılaştığında bedenine karşı olan dokunmalara yönelik verdiği tepkiler daha önceden güvenli ortamında dikkate alınmadığından ya da çocuksu bir öfke hali olarak algılandığından çocuğun savunma mekanizması harekete geçmeyebilir (Güneş, 2021), çocuk izinsiz dokunulmalara göstereceği tepkilerden vazgeçmeyi “Nasılsa işe yaramıyor.” düşüncesiyle içselleştirebilir. Güneş (2019, s.149), çocuğu fiziksel temas yoluyla severken (Ör. öpmek, sarılmak, kucağa oturtmak vs.) bakım veren kişilerin sevme davranışıyla kendilerinin mi yoksa çocuğun mu duygusal ihtiyacını karşıladıklarını ayırt edebilmelerinin önemli olduğunu belirtmekte ve çocuğun bakım veren kişinin haz aracı olmadığını ifade etmektedir. Yetişkin konumunda olan kişinin sevgisini ifade etme tarzında öncelikle çocuğun bedenine karşı duyulan saygının davranışlarla ifade edilmesinin, ileride çocuğun kurduğu yakın ilişkilerinde duygularını ifade ederken sert davranışlar yerine daha sağlıklı ve diğerini incitmeyecek davranışları öğrenmesinde faydalı olacağı belirtilmektedir. Benzer şekilde çocukların bedenlerine dokunulduğunda kendi onaylarının önemseniyor olduğunu bilmeleri ya da bunu öğrenmiş olmaları, sosyal ortamlarda diğer kişilerin bedenlerine dokunurken de diğerlerinin rahatsızlık duyabileceği bir davranış olabileceği noktasında farkındalık kazanmalarına olanak verir. Örneğin öpülmekten ya da kendisine dokunulmasından rahatsız olan bir çocuk zamanla diğerlerini öperken ya da diğerlerine dokunurken o kişilerin de rahatsızlık duyabileceğini öğrenebilir ve kendi bedenine duyduğu saygıyı diğer kişilerin bedenlerine duymayı ve diğerlerinin onayını almanın önemini öğrenebilir (Çalışır, 2014, s. 99).
Çocuk öpülmek istemiyorsa, saçlarının okşanmasını istemiyorsa, sarılmak ya da kucağa oturmak istemiyorsa; buna saygı göstermek, çocuğun tepkilerini görmek ve anlamak gerekir. Aynı şekilde çocuğa sarılmak, çocuğa fiziksel olarak sevgimizi göstermek istersek; özellikle 3-4 yaşlarından itibaren çocuktan izin almak ve çocuğun müsaade ettiği ölçüde fiziksel temasta bulunmak beden ve izin verme bilinci açısından önemli görülmektedir. Kendi sınırlarını oluşturmayı öğrenen, kendisine ait haklarını ve sorumluluklarını bilen, söz konusu sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini bilen çocukların; özgüveni yüksek, kendilerini savunmayı bilen yetişkinler olmaları yolunda da adım attıkları bilinmelidir (Kır, 2013).
Çocukların cinsel eğitiminin önemli bir parçası olan mahremiyet eğitimi, özellikle 0-7 yaş arasında ebeveyn tutumlarıyla şekillenir. Ebeveynlerin çocuklarının bedenlerine karşı izin alma ve onay verme bilinciyle yaklaşmaları, çocukların kendi bedenlerini sahiplenmelerine ve sosyal ilişkilerinde sağlıklı sınırlar oluşturmalarına yardımcı olur.
İrem İÇEL
Psikolojik Danışman