Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

İlişki Bağımlılığı ve Öz Yıkıcı İnançlar – Psikolektif Dergisi – Sayı – 16

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

İlişki, bir kimsenin diğer bir kimse ile etkileşim kurma şeklidir. Kişilerin birbirleriyle olan bu etkileşimi ise kişilerarası ilişkileri doğurmaktadır. Kişilerarası ilişki, dış dünya ile etkileşim kurulan en yoğun ilişki türüdür. Partnerler arası etkileşim, ebeveyn çocuk etkileşimi, akraba- arkadaş- meslektaş etkileşimi ilişki türlerine örnek olarak verilebilmektedir (Mukba, 2013).

Kişilerarası ilişkiler, bireyin “benlik algısı, öz saygısı, kendine olan güveni” hakkında oldukça fazla ipucu taşımaktadır. Düşük benlik saygısı olan ve kendisine karşı güveni tam gelişmemiş olan kişiler ise çevresindekilerle bağımlı ilişkiler geliştirebilmektedir. Her bağımlılıkta olduğu gibi bağımlı ilişkiler de yani ilişki bağımlılığı da oldukça tehlike arz etmektedir. Bağımlılık hastalık olarak kabul görmekte olup farklı dallara ayrılmaktadır. Konumuz olan ilişki bağımlılığı ise “Davranışsal Bağımlılık” grubuna girmektedir. İnsanlar çoğu şeye bağımlı olabilmektedir ve bu bağımlılık türündeyse insanlar ve çoğu zaman partnerler nesne konumunda görülebilmektedir.

Sioui ve Tousignant (2009), ilişki bağımlılığını güven geliştirmeye karşı korku ya da tam aksi diğerine karşı aşırı ilgili olma, “çarpık ilişkiler” olarak tanımlamıştır. Schaef (1986) ilişki bağımlılığını toplumda değer kaybetme kaygısı ile beslenerek oluşan sağlıksız bağlanma biçimi olarak nitelendirmiştir. Son olarak Wegscheider-Cruse (1985) ise ilişki bağımlılığını bir kişi veya nesneyle meşgul olma ve bu kişi ve nesneyle ilgili aşırı bağımlılık gösterme durumu olarak tanımlamıştır (Mukba, 2013).

Söz konusu ilişki bağımlılığı olduğunda oklar geçmişe dönmekte ve bu durum güvenli bağlanmanın oluşup oluşamadığını sorgulatılmaktadır. Bu noktada problem yaşayan, olumsuz deneyimlere sahip olan kişilerde bağlanmaktan kaçınma ya da bunun tam zıttı olan aşırı bağlanma eğilimi olduğu düşünülmektedir (Mukba, 2013).

Eğer ilişkide “karşılıklı etkileşim” mevcut değilse burada bir problem olduğu yadsınamayacak bir gerçek olarak kabul edilmelidir. Peki, karşılıklı iletişimin olmaması neyin göstergesidir? Pek tabii yalnızca ilişki bağımlılığını söylemek oldukça yanlış olacaktır. Esasında bu durum iletişim sorunudur ancak ilişki bağımlılığının da habercisi olabilmektedir, aman dikkat!

İlişki bağımlılığını tespit edebilmek için geliştirilen “Spann-Fischer İlişki Bağımlılığı Ölçeği” Türkiye’ de kullanılmış olup Türk kültürüne uyarlama çalışması yapılmıştır. Bu ölçekte “kendinden çok diğerlerinin ihtiyaçlarına odaklanma, diğerlerinin adına sorumluluk alma, hayır diyememe” gibi seçenekler mevcuttur. Ancak bu kriterler ülkemiz için bir kişilik bozukluğu mudur yoksa kültürel değer midir bu konu için büyük bir soru işaretidir (Tanhan ve Mukba, 2014).

Partnerin her söylediğini kabul etme, ilişkinin bitmesinden çok korkma, sürekli onay ihtiyacı, kendi duygu ve düşüncelerini paylaşmama eğilimi, reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık hali, yalnız kalmaya dair endişe, her şeyi kişisel algılama, yapılan iltifatları reddetme, hayır demekte zorlanma gibi durumlar ilişki bağımlılığını işaret etmekle beraber akıllara “öz yıkıcı inançları” da getirmektedir. Belki de kişiyi ilişki bağımlılığına sürükleyen en büyük etmenlerin başında bu inanç kalıpları geliyor olabilmektedir.

Peki, nedir öz yıkıcı inançlar? Öz yıkıcı inançlar; kişisel değerler ve psikolojik hassasiyetleri belirleyen, neye üzülüp gelecekte ne zaman üzülebilecek olunabileceği hakkında ipucu veren, kişisel ve kişilerarası olmak üzere ikiye ayrılan inanç kalıpları olarak tanımlanabilmektedir. Mutlu olabilmek için X’e (başarı, sevgi, onay) ihtiyaç olduğuna dair sahip olunan inançlardır. Olumsuz düşünce ile öz yıkıcı inanç aynı şey demek değildir. Olumsuz düşünce kişi üzgün olduğunda meydana çıkarken öz yıkıcı inanç kişi ile her daim yaşamaktadır (Burns, 2016).

İlişki bağımlılığı kapsamında ele alınacak olunursa bağımlı ilişkiler ile benzerlik taşıyan öz yıkıcı inançlar temelde iki başlık altında sıralanabilmektedir: sevgi ve boyun eğme.

Sevgi:

  • Onay Bağımlılığı: Kişi değerli olabilmek için onaya ihtiyaç duymaktadır.
  • Sevgi Bağımlılığı: Kişi gerçek mutluluğun ancak sevilmek ile mümkün olacağına inanır.
  • Reddedilme Korkusu: Kişi reddedildiğinde kendisinde hata olduğuna, yalnız kaldığında ise değersiz olduğuna inanır.

Boyun Eğme:

  • Diğer İnsanları Mutlu Etme: Kişinin hayatı berbat olsa dahi karşı tarafı mutlu etmeye çabalar.
  • Çatışma Fobisi: Kişide birbirlerini seven insanlar asla kavga etmemeli, tartışmamalı inancı hakimdir.
  • Kendini Suçlama: Kişi ilişkideki tüm sorunların sorumlusu olarak kendisini görmektedir (Burns, 2016).

İlişki bağımlılığında olduğu gibi öz yıkıcı inançlarla da mücadele etmek oldukça uzun ve çaba gerektiren bir süreçtir. Kişi kendisinde ve ilişkisinde ters giden bir şeyler olduğunun farkında ise ne mutlu, en zor basamaklardan biri olan farkındalık basamağına adım atmış demektir. Bu noktada kendisi, yakınları veyahut profesyonel bir destek ile kurulan iş birliği sayesinde kişi bireysel dönüşümünü ve iyileşmesini sağlayabilecektir. Özellikle sahip olunan öz yıkıcı inançlar üzerinde durup kâr zarar analizi yapmak, var olan inancı gözden geçirmek ve bu inancın fayda sağlayıp sağlamadığı üzerine testler yapmak dönüşüm için katkı sağlayıcı olması muhtemel yöntemlerdendir (Burns, 2016).

Feray Betül ŞENER

Sosyal Hizmet Uzmanı