
Madde kullanım bozuklukları çocukluk çağından itibaren görülmekte ve önleyici çalışmaların yapılmaması halinde ergenlik, yetişkinlik gibi dönemlerde de görülmeye devam ederek toplum ruh sağlığı açısından daha şiddetli sonuçlara yol açabilmektedir.
Bu dönemde, madde kullanım bozukluklarına müdahalede bulunulurken, çocuk ve ergenlerin gelişim özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Söz gelimi, çocuk ve ergenlerde yalan söyleme davranışı, ortaya çıkan sorunları görmezden gelme davranışı sık görüldüğü için bu yaş grubundakilerden ayrıntılı öykünün alınması önem arz etmektedir. Öykü alınırken, madde kullanım öyküsünün yanında aile, gelişim ve okul öyküsü de öğrenilmeli; ev koşullarına, bireyin madde kullanmadan önceki kişilik yapısına, madde kullanımı sonrası ailenin bireyde gözlemlediği değişimlere ve sosyal işlevselliğe ilişkin bilgilerin alınmasına dikkat edilmelidir (Çiftçi-Demirci ve Yalçın, 2016; Akt., Kaya, 2020). Madde kullanan bireyle görüşme yapılırken psikolojik danışma ilkelerinin yanında aşağıdaki hususların da dikkate alınması önem arz etmektedir:
- Danışma sürecinde, bireyin maddenin olumsuz etkilerine karşı farkındalık kazanması sağlanmalı, şimdiki durumu ile hayal ettiği yer arasındaki farkın ayrımında olması sağlanmalıdır.
- Bireyle tartışmaya, polemiğe girilmemeli; bireyin kendisini rahat bir şekilde ifade etmesine olanak sağlanmalıdır.
- Birey davranışından ötürü yargılanmamalı, bireye ebeveyn tepkilerinin verilmediğinden emin olunmalıdır.
- Birey alkolik, sigara tiryakisi, eroinman, bağımlı gibi sözcüklerle etiketlenmemelidir. Kendisini bu etiketlerle ifade etmesine de müdahale edilmelidir (danışanın dilinin değiştirilmesi).
- Bireyin özgüven kazanması desteklenmelidir.
- Bireyin madde kullanımından gördüğü zararları fark etmesi sağlanmalı, yaşadığı sorunları gerçekçi bir şekilde ele almasına yardımcı olunmalıdır.
- Bireye uygun tedavi yaklaşımları uygulanmalı, yapılacak müdahalelerde onun gönüllülüğüne dikkat edilmelidir.
- Yapılacak tedavinin sadece madde kullanımına yönelik değil tüm problem alanlarına yönelik uygulanmasına özen gösterilmelidir (Kaya, 2020).
Madde kullanım bozukluklarının tedavisinde genelde iki yönteme başvurulmaktadır. Bunlar tıbbi tedavi ile psikososyal tedavidir. Tıbbi tedavi bu çalışmanın kapsamı dışında olduğu için sadece psikososyal tedavilerden söz edilecektir.
Motivasyonel Görüşme Tekniği
Danışan merkezli ve ambivalansın çözümünü hedefleyen bir tekniktir. Değişim için isteksiz olan bireylerde içsel motivasyonu artırmayı hedeflemektedir. Temelde dört ilke vurgulanmaktadır:
- Empatinin gösterilmesi: Kişinin anlattıkları anlaşılmaya çalışılır. Yakından ilgilenme ve yansıtmalı dinleme becerilerinden yararlanılır.
- Çelişkilerin ortaya çıkarılması: Bireyin mevcut davranışları ile hedefleri arasındaki çelişki ortaya çıkarılarak gerçekle yüzleşmesi amaçlanır.
- Direncin çalışılması: Kişinin değişim yönünde yeni bir bakış açısı kazanmasını sağlamak amaçlanır. Bireyin sorunların çözülmesi sürecine aktif olarak katılması konusunda desteklenmesi hedeflenir.
- Kendine yeterliliği destekleme: Psikolojik danışmanın, bireyin engellerle başa çıkabilme konusundaki kendine inancını artırması değişim sürecini kolaylaştırmaktadır. Bireyin, değişimin sorumluluğunu alması vurgulanır (Kaya, 2020).
Madde kullanım bozukluğuna sahip olan çocuk ve ergenlerle görüşme yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlardan ve bağımlılığa müdahalede etkililiği kanıtlanmış bir yöntem olarak ön plana çıkan motivasyonel görüşmenin temel dört özelliğinden yukarıda bahsedilmiştir. Bağımlılıkla mücadele kapsamında Yeşilay tarafından ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde uygulanan Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) eğitim programı ön plana çıkmaktadır. Aktan, Yılmaz ve Yılmaz (2018) tarafından yapılan ve ortaokullarda uygulanan bağımlılıkla mücadele programının etkililiğini inceleyen çalışmalarında, bağımlılıkla mücadele programının etkililiği hakkında yönetici, öğretmen ve veli görüşlerine başvurmuşlardır. TBM programının, bağımlılık hakkındaki bilgilerin artırılmasına katkı sağlaması yönünden olumlu olduğu; ancak uygulamaya dönük etkinliklerin az olması ve yeterli veli desteğinin alınmaması, öğrenciler için düzenlenmesi planlanan etkinlikler için gereken zamanın öğretim zamanı içinde ayrılamaması açısından olumsuz değerlendirildiği görülmektedir.
Özetle, bağımlılığa müdahale çalışmalarının gelişimsel dönemin özelliklerinden etkilendiği, her yaş grubu için ortak bir müdahale çalışmasının söz konusu olamayacağı söylenebilir. Motivasyonel görüşme tekniği gibi müdahale çalışmalarında ön plana çıkan yöntemlerin de gelişim dönemi özellikleri göz önünde bulundurulacak şekilde uyarlanması, bireye ve yaşa özgü çalışmaların yapılması önem arz etmektedir. Koruyucu ve önleyici çalışmaların yaygınlaşması, uygulamaya dönük çalışmaların artış göstermesi ve sürece tüm paydaşların katılımının sağlanması değerli görülmektedir.
Mücahit AKKAYA
Psikolojik Danışman / Doktorant