
Ortalama ömür beklentisinin yükselmesi ve nüfusun yaşlanması gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde pek çok sorun meydana getirmektedir (Koşar, 1996). Yaşlanmayla beraber kronik hastalıklar artmaktadır. Bu artış sonrasında yaşlı bireylerin bakım ihtiyacı ortaya çıkmakta, yardıma gereksinim duymaktadırlar (Özyeşil ve ark., 2014). Yaşlılar ile ilgili bakım işleri devlet, devlet kontrolünde özel kuruluşlarca veya yaşlı bireylerin ailesi, yakını gibi resmi olamayan kişilerce yerine getirilmektedir. Resmi olmayan bakım veren kişiler ise genelde kadınlar olmaktadır (Adak, 2003). Ailenin yaşlının bakımından sorumlu olması sağlık alanındaki en eski bakım formlarındandır (Işıkhan, 2018). Gelişmiş ülkelerde ise bakım formları daha çok profesyonel evde bakım sunucuları tarafından yerine getirilmektedir.
Bakım verme, özünde zor bir iştir (Işıkhan, 2018). Yaşlı bakımının ciddi harcamalar gerektirdiği bilinen bir gerçektir. Bundan kaynaklı olarak yaşlanma sosyal güvenlik sistemleri açısından ülke ekonomilerini zorlamaktadır. Sosyal bakım harcamaları gelişmiş ülkelerde ve yakın zamanda ülkemizde inanılmaz boyutlara ulaşacaktır (Oğlak, 2011). Türkiye’de aile ilişkilerinin güçlü olması (İnci ve Erdem, 2008), geleneksel aile yapısının korunması, yatılı ve gündüzlü kurum bakımı sistemlerinin yeteri kadar gelişmemiş olması (Oğlak, 2011) gibi sebeplerden ötürü yaşlıların bakım yükü genellikle aile bireyleri tarafından karşılanmaktadır.
Bakım yükü kavramıyla alakalı çalışmalar 1960’lı yıllarda başlamış, bakım yükünden önce “aile yükü” kavramı öne atılmış, son olarak bakım yükü kavramında karar kılınmıştır (Çevik Özdemir ve Şenol, 2019). Bakım yükü dinamik, çok boyutludur. Bakım yükü, bakım verme sonucunda çok farklı stres etkenlerine (fiziksel, psikolojik, finansal, sosyal) verilen çok boyutlu bir karşılıktır (Işıkhan, 2018). Bakım verenlerin, bakım yükünün belirlenmesi, algıladığı yüke ilişkin değişkenlerin saptanması ve bu yüklerin en aza indirilmesi bakım veren ve alanlar için mühimdir (Özdemir ve Şenol, 2019). Türkiye’de bakım verenlerin yüklerine ilişkin çalışmalarda, bakım verenlerin ileri düzeyde yük altında olduğu belirtilmiştir (Selçuk ve Avcı, 2016).
Bakım yükünün bilimsel olarak belirlenmesine ilişkin bakım yükü ölçekleri bulunmaktadır. Bakım yükü ölçeklerinin hemen hemen hepsi yurtdışı kökenli olup, çeviri veya uyarlama ile ülkemizde uygulanmaktadır (Çevik Özdemir ve Şenol, 2019). Türkiye’deki aile yapısına, bakım sistemlerine yönelik ölçeklerin geliştirilmesi, bakım yükünün objektif verilerle, ülkemiz sosyo-kültürel yapısını yansıtan sonuçlar almamıza katkı sağlayacaktır. Bu şekilde hali hazırda bakım yüküne ilişkin bilimsel literatür de daha çok realiteyi yansıtan bir hal alacaktır. Türkiye’nin genç bir ülke olduğu, aile yapısının çok güçlü olduğu, evlerde bakım verecek uygun bireylerin bulunduğu gibi günümüz gerçekleriyle örtüşmeyen algılar ortadan kalkacaktır. Günümüzdeki geleneksel aile rolleri üzerinden yaşlı bakım sistematiğine yeniden bakmak, daha çok kadınların yüklendiği bakım verme işini kadınların yaşamındaki rol değişimine bağlı olarak yeniden düşünmek, geçmiş nesillerin yaşadığı zorluklardan haberdar olarak bakım yükünü bir kez daha değerlendirmek gerekmektedir.
Bakım verme sadece yardım olarak görülmemekte, emosyonel destek, fiziksel ya da ekonomik destekleri de kapsamaktadır. Bu açıdan bakıldığında bakım yükü yaşlının ve bakım verenin sosyal çevresinden, kültürlerinden, bakım alan ve veren arasındaki akrabalık derecesi gibi pek çok psikososyal faktörden etkilenir (Işıkhan, 2018).
Bakım verenlerin, yaşlı bakımını üstlenmede öncesine göre daha öfkeli, yorgun ve tükenmiş hissettikleri, aile üyeleri ile tartıştıkları ve iletişimlerinin bozulduğu (Çakır ve Yaman, 2022), bakım verenlerin uyku düzensizliği, bel ve baş ağrıları, ülser ve gastrit türü rahatsızlıkları yoğun bir şekilde yaşadığı (Işıkhan, 2018), kendilerini sabırsız hissettikleri, panik atak, depresyon rahatsızlıklarının çıktığı, aşırı sinirli, mutsuz ve stresli olduğu (Doğanay ve Güven 2019), uyku bozuklukları, kontrolün kendisinde olmadığı inancı, kişilik değişimlerinin ortaya çıktığı (Kalınkara ve Kalaycı, 2017) belirtilmiştir.
Bakım verenlerde ekonomik, fiziksel, sosyal ve psikolojik olumsuz yük yaklaşımları varken, kültürel etki, dinsel ve manevi mükafat, ekonomik katkı, psikolojik etki gibi olumlu yük yaklaşımları da olmaktadır (Doğanay ve Güven, 2019). Bakım verenlerin aile kurmakta zorlandığı, diğer aile bireyleri bakıma destek olmadığında problemlerin arttığı gözlenmiştir. Bakım vermeden kaynaklı ilişkisel sorunlar, eşler arası çatışmalar, çocuklar ve yaşlıların aynı anda bakımının üstlenildiği durumlarda yaşanan sıkışıklık duygusu bakım yükünü artıran sebeplerdendir (Çakır ve Yaman, 2022). Bakım vermenin bireylerde durumluluk-sürekli kaygıyı artırdığı belirlenmiştir (Özyeşil ve ark., 2014). Bakım verenlerin profillerini inceleyen çalışmalara bakıldığında genellikle yetişkin kadınlardan (kızı ve gelini ağırlıklı) oluştuğu gözlenmektedir.
Bakım verme, aileyi dönüştürmekte, aile yapısında farklılaşmalara, aile ilişkilerinin bozulması veyahut sağlamlaşmasına sebep olmaktadır. Bakım vermeye uyum sağlayamayan ailelerin aile birlikteliklerinin zarar gördüğü belirlenmiştir (Çakır ve Yaman, 2022). Bakım verenlerin sosyal iletişimleri azalmakta (Özyeşil ve ark., 2014), sık sık hastaneye gitme zorunluluklarının olmasından kaynaklı zamanları yetersiz gelmekte, rutin dışına çıkılamadığından rahatlatıcı faaliyetlerden uzak kalmakta, yaşlı kişi haricindeki aile üyelerine karşı sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çekmekte, kendisine özel zaman ayıramamakta ve hastalıkların tedavisine yönelik ekonomik kaygılarla yaşamaktadır.
Bakım yükü üzerine bu kadar açıklamadan sonra bakım verenlerin, bakım yükü ile nasıl başa çıkılabileceği, bakım yükünün negatif etkilerinin nasıl azaltılacağı hususunda birkaç görüş belirtmek elzemdir. Makro boyuttaki durumuna odaklandığımızda öncelikle bakım verenlerin bir sosyal sigorta sistemi içine dahil edilmesi gerekmekte, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde bulunan bakım sigortası uygulaması ülkemizde de devreye girmelidir. İşin maliyeti önemli bir yer tutsa da tüm formel ve informel bakım türlerinde holistik bir bakım modeli benimsenmelidir (Oğlak, 2011). Bakım verenlerin iş yaşamından uzaklaştıkları göz önüne alındığında bakım veren bireylere sigorta yapılmalıdır.
Bakım verenler ciddi ruhsal rahatsızlıklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bakım verenleri destekleyen kurumsal çalışmalarda, bakım verenin yaşadığı güçlüğün farkında olunduğunun belirtilmesi, saygı duyularak desteklenmesi, rollerinin net bir şekilde çizilmesinin sağlanması, kriz ve acil durumlara ilişkin çözüm ve uyum becerileri hakkında bakım verenlerin geliştirilmesi, bireylerin yaşam kalitesini artıracaktır (Erdem, 2005). Yemek dağıtımı işinde dahi görev alınılsa yaşlıyla ve yaşlıya bakım sağlayan kişilerle iletişim kurularak ve onların sorunları dinlenilerek bakım yükü ciddi oranda azaltılabilir. Bakım verenlerde yaşanan tükenmişliğin azaltılması için egzersizler, fiziksel aktiviteler, meditasyon ve gevşeme egzersizi, bireysel ve grup terapilerinden faydalanılabileceği belirtilmiştir. Bu yöntemlerin kullanılmasının depresyon, anksiyete, tükenmişlik gibi yaygın rahatsızlıklar için alınan ilaç kullanımını azalttığı görülmüştür (Işıkhan, 2018).
Bakım yüküne ilişkin verilen bilgilerden sonra hepimizin hafızasında oluşan belli başlı görüntüler ortaya çıkmakta, kendimizle eşleştirdiğimiz bazı hususları tekrar fark etmekteyiz. Belki de bakım vermeye ilişkin “I care a lot” “Amour” “The İntouchables” “Derek” gibi filmlerin/dizilerin de bazı sahneleri gözümüzün önüne gelmiştir. Her bakıma ihtiyacı olan ve her bakım veren bireyin biricik olduğu göz önüne alındığında ortaya çıkan görüntüler farklı farklı olacaktır. Ortak olan nokta ise bakım yükünün insanın sağlığına etki ettiğidir.
Yaşlıların ve bakım verenlerin beden ve ruh sağlığı açısından evde bakım hizmetlerinin geliştirilmesi şarttır (Oğlak, 2011). Bakım yükünün azaltılması, evde bakım hizmetlerinin geliştirilmesi için; bakım yükü aile üyeleri ya da başka birisi ile paylaşılmalı, bakım verenlerin kendisine zaman ayırmalı, sosyal faaliyetlere katılımları sağlanmalı, gündüzlü bakım hizmetleri artırılarak bakım verenler dinlendirilmeli, bakım verenlerin olumlu ve iyi düşünme duygularının paylaşılmasına olanak sağlanmalı, dini ve manevi yönden desteklenmeli, çevrimiçi danışmanlık ve eğitim faaliyetleri artırılmalı, danışmanlık ve terapiye ulaşımları kolaylaştırılmalı, grup çalışmaları ile aynı durumda olan bakım verenlere psikososyal destek verilmeli, aile içi(informel) bakımı destekleyecek ve yerine ikame edecek profesyonel bakım şirketleri artırılmalı, bakım hizmeti sunan STK’lar desteklenmeli, bakım maliyetleri yüksek olan durumlarda ekonomik yönden bakım verenler desteklenmelidir. Bu çalışmalar yapıldığında bakım yükünün negatif etkilerinin en aza indirilebilir.
Muhammet KİREMİTCİ
Uzm. Sosyal Çalışmacı