Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

KIRMIZI SAÇLI KADIN – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 27

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

KIRMIZI SAÇLI KADIN

Kitap Künyesi

Yazar Adı: Orhan Pamuk

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Haziran 2025

Sayfa Sayısı: 220

‘’Yazı spoiler içermektedir.’’

Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın romanı, bireyin yaşam boyu peşini bırakmayan aile bağlarını, bastırılmış arzularını ve kaderle hesaplaşmasını anlatırken aslında hepimizin iç dünyasına dokunan bir hikaye sunmaktadır. Romanın merkezindeki Cem, babasıyla yaşadığı eksikliğin, ustasıyla girdiği çatışmanın ve oğluyla kuramadığı bağın gölgesinde şekillenen bir hayat sürmektedir. Bu hayat çizgisi, hem bireysel hem kuşaklar arası bir psikolojik döngünün örneği gibidir.

Cem’in çocukluk yıllarında babasının evi terk etmesi, onda derin bir boşluk yaratmıştır. Baba figürünün yokluğu, ruhunda hem bir özlem hem de öfke olarak yer etmiştir. Freud’un tanımladığı Oidipus kompleksinde babanın otoritesi çocuğun kimlik gelişiminde belirleyici bir rol oynamaktadır. Cem de ilerleyen yıllarda karşısına çıkan güçlü erkek figürüne, aslında babasına duyduğu hayranlık ve kırgınlığı yansıtmaktadır. Bu durumu roman boyunca Mahmut Usta ile ilişkisinde açıkça görmekteyiz. Mahmut Usta, Cem için bir baba ikamesidir; ondan öğrenmekte, ona özenmekte ama aynı zamanda onun otoritesinden gizlice rahatsız olmaktadır.

Kuyunun başında yaşanan trajik kaza, Cem’in içinde onarılması güç bir çatlak açmıştır. Bu kazanın ardından; hiçbir şey olmamış gibi yapan ve olayı kimseye söylemeyen Cem’in, Freud’un Psikanalitik Kuramı içerisinde yer alan ‘bastırma’ savunma mekanizmasını kullandığını görmekteyiz. Bastırma savunma mekanizmasını kullanan kişiler yaşadıkları üzücü olayın farkındadırlar, o olayı yaşadıklarını kabul ederler fakat yaşadıklarıyla yüzleşmek yerine, yaşananları unutabilmek ümidiyle o olay hakkında düşünmemeyi, konuşmamayı tercih etmektedirler. Cem, kendi sorumluluğunu görmezden gelerek her şeyi kadere bağlamakta, böylece vicdanıyla yüzleşmekten kaçınmaktadır.

Gençlik yıllarında hayatına giren Kırmızı Saçlı Kadın, Cem’in iç dünyasındaki çatışmaları daha da belirgin kılmaktadır. Mahmut Usta ile birlikte kuyuda çalışırken rastladığı bu kadın, onun için hem yasak hem de büyüleyici bir figür haline gelmiştir. Cem’in ona duyduğu çekim, aslında ustasına karşı hissettiği baskıdan, otoriteyle kuramadığı dengeden kaçışın bir yansımasıdır. Ustasının otoritesi karşısında sıkışan Cem, özgürlüğü ve başkaldırıyı Kırmızı Saçlı Kadın’da bulmaktadır. Onunla yaşadığı ilişki, otoriter baba figüründen uzaklaşıp kendi yolunu çizme arzusunun dışavurumudur. Fakat bu seçim, aynı zamanda ileride onu büyük bir trajediye götürecek zincirin ilk halkası olmuştur.

Romanın ilerleyen bölümlerinde Cem’in kendi oğluyla yaşadığı çatışma, bu döngüyü daha da çarpıcı kılar. Kuşaklararası tekrar eden olguları inceleyen Psikosoybilim alanında ebeveynin tamamlanmamış işlerinin çocukta yeniden ortaya çıkardığı zeigarnik etkisi, Cem-Enver ilişkisinde somutlaşmaktadır. Cem’in babasız büyümesinin getirdiği eksiklik, ustasının ölümünde taşıdığı suçluluk ve Kırmızı Saçlı Kadın’la yaşadığı aşk, bir zincir gibi oğluna aktarılmıştır. Sonunda Enver’in babasına yönelen ölümcül öfkesi, bu zincirin en ağır halkası olmuştur.

Cem’in meslek seçimi de bu döngünün izlerini taşımaktadır. Kuyuculuk deneyimi, onun hayatındaki en kritik eşik olmuştur. Bu deneyim, Cem’in hayallerini ve mesleki yönelimini kalıcı biçimde etkilemiştir. Nitekim jeoloji mühendisliğini seçmesi, yüzeyde “kuyuculuktan kurtulma” arzusu gibi görünse de aslında o işin izini bilimsel bir alana taşıma çabası olmaktadır. Cem, toprağın sırlarını bu kez ölçüm, hesap ve akılla kavramak istemektedir. Yani kuyunun başındaki korku ve suçluluğu geride bırakmak için bilimi kullanmaktadır. Ancak bu seçim, geçmişin izlerini silmek yerine onları farklı bir biçimde hayatına dâhil etmiştir. Bilinçdışında kuyunun karanlığı, ustasının hayaleti ve çözülemeyen suçluluk duygusu yaşamının derinliklerinde hep varlığını korumaktadır.

Roman boyunca Cem’in en temel sorusu şudur: “Hayatımı ben mi seçtim, yoksa kader mi çizdi?” Varoluşçu düşüncenin sıkça sorguladığı bu ikilem, Cem’in yaşamının her köşesinde hissedilmektedir. Mitolojik öykülerin de benliğinde meydana getirdiği güçlü etkilerle her trajediyi kaderin yüküne bırakması ise onu sorumluluk almaktan uzaklaştırmaktadır. Oysa Sartre’ın vurguladığı gibi insan seçimleriyle vardır; sorumluluğu üstlenmedikçe otantik bir yaşam mümkün değildir. Cem’in trajedisi, tam da bu sorumluluktan kaçışta yatmaktadır.

‘’Kitaba İlişkin İzlenimlerim’’

Kırmızı Saçlı Kadın, yalnızca bir baba-oğul hikâyesi değil; suskunlukların ve yarım kalmış hesapların kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir trajedi anlatısıdır. Orhan Pamuk, Cem’in hayatı üzerinden bize şunu hatırlatır: Geçmişle yüzleşilmediğinde, yarım kalan hikâyeler başka biçimlerde geri dönmektedir. İnsan, seçimlerinin sorumluluğunu almadıkça özgürleşemez; kader dediğimiz şey de çoğu kez bizim yarım bıraktıklarımızın yankısı olmaktadır.

                                                                                                                        Hacer TALAK

                                                                                                                   Psikolojik Danışman