
Adını son zamanlarda sık duyduğumuz Narrative Terapi (Öyküsel Terapi), Michael White ve David Epston tarafından geliştirilen öyküsel, anlatısal bir yaklaşımdır. 1980’lerde toplumsal alanda etkinliğini oldukça fazla hissettiren sosyal yapısalcılık ve sosyal bilimlerdeki diğer yorumsalcı yaklaşımların etkisiyle ortaya çıkmıştır. Bu bilgi paradigması aynı zamanda Hermenötik gelenek ile öyküsel bilgi psikolojisinden oldukça beslenen bir yaklaşım olarak kabul görmektedir (Kazdim, 2000).
Hümanistik yaklaşımdan sonra psikoterapi alanında dördüncü dalga/güç olarak kabul edilen öyküsel terapi, kişisel ve kişilerarası problemlerin gelişiminde ve dışavurumunda dil ve öykünün önemine vurgu yapar. Öyküsel terapi ileri sürmüş olduğu iddialar, varsayımlar, amaçlar bakımından aşina olunan geleneksel psikolojik danışmanlık yaklaşımlarına meydan okur (Payne, 2006, akt. Çelik, 2017).
Öyküsel terapiye göre; insan yazılmış öyküler dünyasında doğar ve çok nadir olarak bu öykülerin farkına varır. Kişinin içine doğduğu öyküler ile kendi yaşantılarından oluşturduğu öyküler birbirine benzerlik gösterir. İnsanlar yaşadıkları olaylara, bu olayları birbiri ardına sıralayarak ve zaman içinde bir hikâye teması oluşturarak anlam yüklerler. Yaşanılan baskın öyküler, insanların gelecekteki olaylarla ilgili yorumlarını şekillendirir. Cinsiyet, ırk, kültür, sınıf ve cinsel yönelimlerin toplumsal bağlamda ele alınışları, kendi yaşam öykülerimizi oluşturmamızda güçlü bir etkiye sahiptir. Bu anlamda, anlattığımız öyküler kültürümüzün bir yansımasıdır diyebiliriz (Çelik, 2017).
Öyküsel terapinin temel varsayımlarından biri “İnsanlar yaşamlarını düzenleyen hikâyeler aracılığıyla hayatlarının anlamını şekillendirirler” görüşüdür. Peki, yaşamın tamamını kapsayan tek bir hikâye mi vardır ve bu hikâye yaşam boyunca aynı şekilde mi sürer? Öyküsel terapi kişinin baskın öykülerinin farkına varması ve yeni öykülerin danışan tarafından oluşturulması için bakış açısı değiştirmeye odaklanır.
Öyküsel terapi süreci, oluşturulan hikâye dizisinin yapı-bozumu ve yeniden inşa sürecidir. Bu terapi modeli insan yaşamının toplamını özetleyecek ve içine alacak tek bir hikâyenin olma olasılığının bulunmadığı, bunun yerine hikayeler dizisinin içinden başka hikayeler (alternatif hikayeler, tercih edilen) doğabileceği varsayımından hareket eder (Carey & Russell, 2003).
Öyküsel terapinin bir başka varsayımına göre problem, insanın kendi yaratılışına veya özüne ait bir şey değildir. Problem birey üzerinde etkili olan bir durumdur. Bu bakış açısı öyküsel terapi literatüründe “problemin dışsallaştırılması” olarak adlandırılır. Dışsallaştırma terapötik bir teknikten daha fazla bir şey olup, problemi danışandan ayırma temeline dayanır. Öyküsel terapide ne danışanlar ne de aileler problemdir. Problem, problemdir. Öyküsel terapide birey merkeze alınan eşsiz ve biricik bir varlıktır. Birey problemlerin ne meydana gelmesinden ne de sürmesinden dolayı suçlu değildir. Ancak toplumda baskın olan söylemler tam tersi yönde işler ve dolayısıyla bireylerin algılamaları ve yorumlamalarında baskın güç haline gelerek onların kendilerine bakış açıları ve yaşamları üzerinde olumsuz etkiler yaratırlar (Neal, 1996). Bu nedenle öyküsel terapinin en temel amaçlarından biri danışanın kendisiyle özdeşleştirdiği problemi, kendi kişiliğinin bir parçası olmaktan çıkarmasına yani problemi dışsallaştırmasına yardımcı olmaktır. Dışsallaştırma bir teknik olmaktan biraz daha fazlasıdır. Probleme bakış açısını temelden değiştiren bu yöntem bireyin gelecekteki hikayelerine ilişkin fikirlerini de şekillendirecektir.
Öyküsel terapide psikolojik danışanın temel görevi, danışana öyküsünü yeniden yapılandırması için yardım etmektir. Terapötik süreç, kişisel hikâyelere yönelik içgörü kazanımını araştırır ve bu süreç terapiste danışanın öyküsünün yardımcı yazarı olma imkânını sağlar (Morgan, 2002). Öyküsel terapi uygulamalarında danışanların yaşamlarına dair sağlıklı alternatif hikayeler oluşturmalarına imkân tanıyan terapötik ortamın yaratılması şarttır. Terapi ortamında, sağlıklı alternatif hikâyeler geliştirmek, danışanların kendi hayatları üzerinde artan kontrol duygusunun geliştirmelerini sağlar. Terapist, hikâyesini değiştirmek için danışanın dikkatini “eşsiz sonuçlara” doğru yönlendirir. Bu süreç genellikle danışanın, özünde çaresizlik, acizlik ve güçsüzlük olan problem odaklı hikâyesi üzerinde yeniden düşünmesine yardımcı olur.
Ebrar ALBAYRAK
Aday Psikolojik Danışman