Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Bir Sosyal Duygu Olarak Suçluluk – Psikolektif’ten – Sayı – 13

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Suçluluk; tarih boyunca dinlerden edebiyata, insanlığı temelden etkileyen pek çok konuda ana tema haline gelmiş bir duygudur. Öyle ki Nietzche, Yahudi ve Hristiyan kültürlerini suçluluk kültürü ile güdülenen kültürler olarak ele almakta ve bu kültürlerle doğup büyüyen insanların düşüncesinde yer edinen en kötü yazgının suçluluk olduğunu vurgulamıştır. Bu tip insanlar için pişmanlıktan, kötü vicdandan, zalimlikten ve gücün kötüye kullanımından acı çekmek yerine ölmek daha iyi bir ihtimaldir (Gray, 2018).

Freud ise suçluluğu bir tür kaygı biçimi olarak tanımlamaktadır. Ona göre bu, bireyin antisosyal davranışını sınırlayan bir ceza korkusudur. Bir nevi kaçınmak için yapılan ve böylelikle önleyici olan bir kendini cezalandırma biçimidir. Ancak, bu görüş süreç içerisinde sorgulanmıştır. 1980’ler ve 90’larda, ‘shameniks’ olarak bilinen bir grup önde gelen psikiyatrist suçluluk duygusuna farklı bir bakış açısı getirmiştir. Onlar, suçluluğun sadece bir korku biçimi olmadığını bu duygunun hissedilen baskı düzeyinden ziyade, insanlar arasındaki güç dinamiklerinden kaynaklandığını düşünürler (Gray, 2018). Burada yer alan “insanlar arası’’ ifadesi bize suçluluk duygusunun neden sosyal bir duygu ya da diğer adıyla öz-bilinçli duygu olarak ele alınabileceğine dair ipuçlarını veriyor olabilir çünkü bu kategoride olan suçluluk gibi duygular sosyal hedeflerin elde edilmesini kolaylaştırır. Bu noktada, suçluluğun sosyal hedeflerine evrimsel psikoloji perspektifinden bakmak iyi olacaktır.


Evrimsel Psikoloji, duyguların doğal seleksiyon yoluyla, hayatta kalma ve üreme hedeflerini kolaylaştırmak için evrimleştiğini varsaymaktadır. Temel bir duygunun hayatta kalma hedeflerini nasıl destekleyebileceğini anlamak kolaydır; örneğin, korku bir bireyin yırtıcıdan kaçmasına neden olabilir ve böylece tehdit karşısında hayatta kalma şansını artırabilir. Buna karşılık, suçluluk gibi sosyal duyguların öncelikle statünün korunması veya artırılması ya da grup reddinin önlenmesi gibi sosyal hedeflerin gerçekleşmesini teşvik etmek için evrimleştiğine inanılmaktadır (Tracy & Robins, 2004).

Bu açıdan bakıldığında sosyal bir duygu olarak suçluluğun bir öz değerlendirme süzgecinden geçirilerek öz-farkındalık ve benlik tasarımı gibi bilişsel süreçler gerektirdiği söylenebilir. Yani, suçluluk, kişinin kendisi tarafından yapılan belirli bir davranış veya eylem hakkında olumsuz duygularını içermektedir (Tangney & Dearing, 2002). İçsel, kararsız, kontrol edilebilir ve spesifik bilişsel değerlendirmeler (örneğin, “Yeterince çabalamadım”) suçluluğa yol açar. Araştırmalar, zayıf performansı çabaya bağlayan bireylerin suçluluk hissetme olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir (Tracy & Robins, 2006). Bu, sadece kişinin öz kavramını nasıl değerlendirdiğiyle ilgili değil aynı zamanda bu öz kavramını sosyal, ilişkisel ve kolektif anlamda değerlendirmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla suçluluk duygusu sosyal gruplarda, romantik bir ilişkide, bir kültürün içinde kendimizi nasıl tanımladığımızla da ilgilidir.

Kulağa son derece karmaşık gelen ve daha üst düzey bilişsel süzgeçlerden geçtiği varsayılan suçluluk gibi kompleks sosyal duyguların çocukluktaki bilişsel gelişim ile doğru orantılı olarak temel duygulardan daha sonra geliştiği ve gelişimsel olarak üç yaşından sonra ortaya çıktığı öne sürülmektedir (Abe & Izard, 1999). Ekman’ın (2003) çalışmalarından temel duygularımızın yüz ifadesiyle aktarılabildiği bilinmektedir. Fakat birinin suçlu olduğu bedeninden, yüzünden ve mimiklerinden nasıl anlaşılabilir? Bu soruyu cevaplarken temel duygular kadar net bir resim aklımıza gelmiyor olabilir. Bunun sebebi, suçluluk duygusunun sözsüz olarak yansıtılmasıyla ilgili evrensel kanıtın çok az olmasıdır (Haidt & Keltner, 1999). Ayrıca, suçluluk söz konusu olduğunda evrenselleşen ve belirgin bir fizyolojik tepkiyi tanımlamak zor olabilir.


Evrimsel tarihimizde, hayatta kalma, “ikili, üçlü veya grup düzeyinde iş birliği; grubun sorunsuz işleyişi; hile yapma; hilekarlığın tespiti; grup içi ve grup dışı rekabet” gibi sayısız karmaşık sosyal problemi aşma kapasitemize bağlıydı (Sedikides & Skowronski, 1997). Suçluluk söz konusu olduğunda ahlak yasaları gibi bireylerden küçüklü büyüklü sosyal gruplara kadar farklılaşan bir değerlendirme süreci söz konusudur. Kısacası sosyal bir duygu olarak suçluluk; bilişsel olarak karmaşıktır, kendini yansıtma ve nedensel bilişsel değerlendirme yapma kapasitesini gerektirir. Bu nedenledir ki birey ve bireyin yaşadığı toplum içerisinde önemli sosyal işlevlere hizmet edebilir.

Metin PULAT

Uzman Psikolojik Danışman / Doktora Öğrencisi