
Çocuklar, çeşitli düzeylerde ve çeşitli sebeplerle kendi yaş ve özelliklerine uygun olmayan sorumluluklar üstlenebilmektedir. Aile sistemindeki bağlar, çocuğun yetişkin sorumlulukları üstlenmesine sebep olacak şekilde zayıf veya eksik ise bu durum çocuk açısından “ebeveynleştirilme” kavramı ile açıklanmaktadır (Boszormenyi-Nagy ve Spark, 1973; akt. Hooper, 2008). Bu sorumluluklar bazen çocuk ile ebeveyn arasında bir rol değişimi halini alabilir. Bunun etkileri gerek çocuklukta gerek ileriki yaşlarda kendini gösterebilmektedir.
Ebeveynleştirilme, duygusal veya araçsal olabilir. Duygusal ebeveynleştirilme ile kast edilen çocuğun, ailenin sosyoduygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmasıdır. Bu da aile içi çatışmalarda arabuluculuk etmek, sırdaş olmak, bakım ve destek sağlama çabasında olmak gibi davranışlara işaret eder. Öte yandan araçsal ebeveynleştirilme, ailenin fiziksel bakımına ve geçimine katılmayı ifade eder. Burada ise temizlik, yemek ve alışveriş yapma, diğer aile üyelerine bakma gibi günlük işler söz konusudur (Jurkovic, Morrell ve Thirkield, 1999, s. 94; akt. Hooper, 2008). Duygusal bakım sağlamanın araçsal bakım sağlamadan daha fazla olumsuz sonuç doğurduğu bazı araştırmalarda da gözlenmiştir (Champion vd., 2009).
Ebeveynleştirilen çocuklar kendi yaş ve gelişimsel özelliklerine kıyasla zor talepler ile yüz yüze kalırlar. Bunun bir sonucu olarak yetenekli olduklarına dair kanıtları görmeme eğilimi ile büyüyebilirler. Yapılan bir çalışmada çocuklukta ebeveynleştirilme ile kişinin bulunduğu yeri ve elde ettiği başarıları hak etmediği hissine işaret eden sahtekâr sendromu (impostor phenomenon) arasında ilişki bulunmuştur (Castro, Jones ve Mirsalimi, 2004). Ayrıca kişinin kendini kötü, yetersiz, küçük ve çaresiz hissetmesi ve kendini aşağılaması anlamına gelen utanç eğiliminin ebeveynleştirilme düzeyi arttıkça arttığı görülmüştür. Bunun, çocuğun ebeveynlerinin beklentisi doğrultusunda kendi özelliklerine uygun olmayan bir ego ideali içselleştirmesine bağlı olabileceği düşünülmektedir (Wells ve Jones, 2000).
Ebeveynleştirilen çocuklar, kendilerini yetişkin sorumlulukları için hazır hissetmezler ancak onlar için ebeveynleri ile ilişkide kalmanın tek yolu bu olabilir. Bu sebeple bu çocuklar ebeveynlerinden değer görmek için yetersizlik hislerini saklayabilirler (Castro, Jones ve Mirsalimi, 2004). Ebeveynleştirilme, katı ve sürekli olarak devam ettiğinde çocuğun kimliğinin (identity) diğer aile üyesi ya da üyelerine göre gelişmesi sonucu doğabilir (Wells ve Jones, 2000). Ebeveynleştirilen çocuklar bazen kendilerini ebeveynlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya adadığı için bağımsız ve özgün bir kendilik gelişimi engellenmiş olur (Castro, Jones ve Mirsalimi, 2004). Kendini kopmuş ve değersiz hisseden birey, gerçek benliğinden utanır ve gerçek ihtiyaçları, değerleri ve arzularıyla bağını kaybeder (Wells ve Jones, 2000).
Çocuklukta ebeveynleştirilmenin narsisistik ve/veya mazoşistik karakter stili ile ilişkili olduğu da görülmüştür. Buna göre söz gelimi annesinin küçük yardımcısı olarak yetişmiş bir çocuğun kendine zarar verme eğiliminde olabileceği; babasının gerçekleştiremediği hayallerini gerçekleştirme misyonu yüklenmiş bir çocuğun ise narsisistik bir karakter stili geliştirebileceği düşünülmektedir. Ayrıca iki tür ebeveynleştirmenin de olduğu ailelerde çocukta hem mazoşistik hem de narsisistik eğilimler aynı anda görülebilir (Jones ve Wells, 1996).
Türkiye’de son yıllarda yapılan araştırmalarda da ebeveynleştirilmenin çeşitli olumsuz sonuçlarına rastlanmıştır. Örneğin, ebeveynleştirilme düzeyi yüksek olan kişilerin depresyon düzeylerinin de yüksek olduğu bulunmuştur (Zencir, 2019). Ayrıca çeşitli ebeveynleştirilme türlerinin ilişki bağımlılığı, kaygı ve stres ile ilişkili olabileceği de görülmüştür (Büyük, 2020; Karataş ve Gündüz, 2021).
Özetle çocuklukta çeşitli şekillerde ebeveynleştirilen bireylerde utanç eğilimi, bulunduğu yeri hak etmediğine yönelik inançlar, narsisistik ve mazoşistik karakter stili, özgün olmayan kimlik gelişimi, depresyon, kaygı ve stres görülebilmektedir. Öte yandan ebeveynleştirilmenin çeşitli koşullarda olumlu sonuçları olabileceğine de rastlanmıştır.
Ebeveynleştirilmenin olduğu durumlarda çocuk tarafından algılanan adalet ve algılanan fayda son derece önemlidir. Bireyin aile içindeki konumunu, kendisinin ve diğerlerinin sorumluluklarını nasıl algıladığı, üstlendiği sorumluluklardan kendisinin de fayda sağlayıp sağlamadığı, bu sorumlulukların içinde bulunduğu kültüre uygunluğu ve öz-değerine nasıl bir etkide bulunduğu ebeveynleştirilmenin sonuçlarının ne yönde olacağı üzerinde etkilidir (Jurkovic, 1997, Hooper, 2009; akt. Borchet vd, 2021).
Bir çalışmada ebeveynleştirilmeden algılanan fayda ile benlik saygısı arasında kardeş ilişkilerinin de rolünün önemli olduğu bir ilişki bulunmuştur (Borchet vd., 2020). Ayrıca ebeveynleştirilmeden algılanan yarar arttıkça kaygı, depresyon ve stresin azaldığı görülmüştür (Karataş ve Gündüz, 2021). Ebeveynleştirilmenin, kişinin ileri yaşlarda kurduğu ilişkileri olumsuz etkileyebileceği yorumu yapılsa da bununla ilgili Türkiye’de yapılmış bir araştırmada kişilerin evlilik doyumlarında ebeveynleştirilme düzeylerinin etkisi olmadığı görülmüştür (Zencir, 2019).
Sonuç itibariyle ailede çocuğa yüklenen ve gelişimsel özelliklerine uygun olmayan birtakım sorumluluklar onu ebeveynleştirmektedir. Bilinçsiz ebeveyn tutumlarının yanı sıra ekonomik zorluklar, göç, ebeveyn kaybı gibi önüne geçmenin mümkün olmadığı pek çok faktör de çocukları erkenden bazı sorumlulukları almaya itebilmektedir. Bunun gerek çocuklukta gerekse ileriki yaşlarda olumlu ve olumsuz etkilerinin olabileceği ortadadır. Adil bir aile ortamı, olumlu kardeş ilişkileri, içinde bulunulan durumdan çocuğun da çeşitli yönlerden fayda sağlayabiliyor olması gibi faktörler, ebeveynleştirilmenin olumsuz etkilerinin önüne geçmekte ve hatta olumlu sonuçlara sebebiyet vermesinde etkili olabilir.
Ece Nur Boranlı
Psikolojik Danışman