
“Erkek (…) erkle tartılan, erkle tanımlanan, serüveni erk peşinde bir varoluşun sıkılan bekçisidir.”
Türker, 2004
Ataerkillik erkek otoritesine dayanan toplumsal düzeni ifade etmektedir. Tarih boyunca kökeni farklı şekiller alan ataerkillikte ‘erkeklik’ iktidar ile ilişkilenmektedir. Ataerkil sistem toplumsal bir yapı olmakla birlikte erkeğin üstünlüğü kabul eden bir ideolojiyi ya da inanç sistemini de ifade etmektedir. Bu sistem içerisinde erkek güç ve iktidar sahibi olarak tanınmaktadır. Ataerkil sistem pratikleri ile üretilen toplumsal cinsiyet normları ise erkekleri doğumlarından itibaren güç ve iktidar sahibi olarak tanımlandıkları bir ‘erkeklik inşasına’ sokmaktadır (Bayoğlu, 2020).
Geçmişten bugüne ataerkil sisteme uygun üretilen toplumsal cinsiyet pratiklerinde bu sistem, erkeklerden ‘daha güçlü, daha cesur, duygularını gizleyen, ağlamayan, korkusuz’ olmak gibi “iktidarın sahibi olmanın” gerekliliklerini yerine getirmelerini ve güç hiyerarşisinden en yükseğe koyduğu erkeğin “erkekliğe” uygun davranmasını beklemektedir. Ataerkil sistemin içerisinde biçimlenmiş erkekler ise, bu sistemin içinde var olmanın gereği olarak daha fazla erk isteyerek toplumsal sürece dahil olmaktadır (Çelik, 2016).
Erkeklik kavramı ve pratikleri topluma ve zamana göre değişim göstermekte ayrıca kendi içerisinde de hiyerarşik bir yapı oluşturmaktadır. Bu yapı içerisinde çeşitli erkeklik biçimlerinin de üstünde yer alan ‘hegemonik erkeklik’ kavramı karşımıza çıkmaktadır (Kepekçi, 2012). Hegemonik erkeklik toplumsal süreçler içerisinde idealize edilen erkeklik formunu ifade etmektedir. Bu bağlamda erkek için iktidar sahibi olma hegemonik erkeklik imajına ne kadar yaklaştığı ile de ilişkilenmektedir (Türk, 2008). Ataerkin kurduğu bu hiyerarşik sistem ‘güçlü ile güçsüzün, hükmeden ve boyun eğenin olduğu bir rekabet ortamı’ yaratmaktadır. Ve bu sistem içerisinde hiçbir erkek idealize edilen hegemonik erkekliğe tamamen ulaşamamakta, yalnızca içselleştirdiği ölçüde yaklaşabilmektedir. Erkekler ise bu rekabet ortamında varlıklarını sürdürme mücadelesinin içerisinde kendilerini bulmaktadır (Demren, 2001).
Gücün ve iktidarın sahibi olma her ne kadar avantajlarla dolu gözükse de erkeklerin toplumsal cinsiyet normları tarafından biçimlendirilen erkekliği öğrendiği ve uyguladığı ‘erkeklik inşası’ süreci erkekler için birçok yıpratıcı ve ezici özelliği de beraberinde getirmektedir. Tüm bu erkeklik inşası sürecinde birey “erkekliğini kazanma, kanıtlama ve koruma” süreci ile başa çıkmak durumunda kalmaktadır, bu durum bir dizi sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Çocukluk çağından beri erkekler “erkekliklerinin” denetlendikleri bir beklenti mekanizması içerisinde duygularını ve benliklerini geride bırakmaya ve önceden yapılandırılmış bir varlığa dönüşmeye zorlanmaktadır (Çelik, 2016). İktidar ve gücün sahibi olma konumundan ötürü erkeklere sırtlanması gerek birçok norm ve gereklilik oluşmakta, bu durum erkeklerin “erkekliklerini sürdürmeleri” sürecinde yaşamsal bir stres yaşamalarına dahi sebep olmaktadır (Demren, 2001).
Sistemin denetlediği “erkekliğini kanıtlama ve sürdürme” sürecinde birçok dönüm noktası erkekleri beklemektedir. Eril dili öğrenme, “kadınsı” değil “erkeksi” olma, sünnet, ilk cinsel deneyim, askerlik, evi geçindiren olma, cesaret ve korkusuzluk sergileme bu dönüm noktalarından bazılarıdır. Sistem ise çocukluktan itibaren erkeklerden bu dönüm noktalarını başarı ile geçmelerini beklemektedir, zira beklenen başarıya ulaşamamak erkekliklerinin sorguladığı bir durum oluşturma riski barındırmaktadır (Çelik, 2016). Erkeklerin ataerkil sistem ile benlikleri arasında sıkışmasına pek çok örnek verilebilir. Örneğin ataerkil sistem erkeğe korkma derken duygularından kaçınmasına, cesaret göster derken sakıncalı davranışlarda bulunmasına, iktidar sahibi ol derken istemediği sorumlulukları üstlenmesine sebep olabilmektedir. Çünkü sistem bireyden kendi olmasını değil, yarattığı yapıdaki ‘erkekliğe ulaşmasını’ beklemektedir.
Yaşam boyunca “erkekliğini sürdürme” çabası, kendini sürekli ispat etme halini de beraberinde getirmektedir. Örneğin bir erkek yaşadığı mahalledeki diğer erkeklere “şerefiyle yaşadığını, adam gibi adam olduğunu” göstermeye mecbur hissedebilmekte ya da ailesine karşı güç ve iktidar sahibi olabilmek için “sözü geçen olma, ailenin geçimini sağlama, ekmeğini taştan çıkarma” özelliklerini var etmeye çalışabilmektedir, tüm bunlar yaşam boyu süren sorumluluklar oluşturmakta ve yaşamsal strese kaynaklık etmektedir (Demren, 2001). Buradaki esas mesele ise erkeklerin örneklerdeki davranış ve tutumlarını sergilemek zorunda olmalarına sistemin var ettiği yapının kaynaklık etmesidir.
Erkeklik pratikleri üzerinden tanımlanan gücün ve iktidarın sahibi olmak için sürekli denetlenmenin ve kendini ispat etmek zorunda bırakılmanın yaratacağı yıkıcı etkiler kaçınılmaz olmaktadır. Ataerkinin kurguladığı bu sistemde erkekler için oluşturan iktidar vaadinin erkekler için yarattığı açmazları ve sınırları görebilmek, eşit ve özgür bireyler olarak varlığımızı sürdürebilmemiz için oldukça önem taşımaktadır.
Merve Yüksek
Psikolojik Danışman