
Kriz kavramı genellikle kayıp, kaza veya beklenmedik olumsuz durumlarla ilişkilendirilse de, Erik Erikson’a (1994) göre yaşamdaki her gelişim dönemi kendi içinde bir krizi barındırır. Erikson, bireyin gelişiminin psikososyal dönemler boyunca devam ettiğini ve her bir safhada iki temel tutum duygusuyla tanımlanan krizlerle karşılaştığını ileri sürer. Bireyin bu krizleri başarılı bir şekilde çözme derecesi, genel sağlık düzeyi için bir gösterge kabul edilir. Her bir gelişim dönemi bir öncekinin üzerine inşa edildiğinden, bir dönemdeki zorluğun çözüm derecesi bir sonraki zorluğun çözüm düzeyini etkiler ve bu bakımdan gelişim dönemleri birbiriyle ilişkilidir. Erikson (1968), burada krizin bir felaket anlamına gelmediğini, gelişimin başlaması için bir dönüm noktası olduğunu ifade eder. Erikson (1994), gelişimin bir dizi krizden oluştuğunu doğrudan belirtmese de, psikososyal gelişimin kritik adımlarla ilerlediğini vurgular. Kritik dönüm noktalarının bir özelliği de, ilerleme ve gerileme konularında önemli karar anlarını içermesidir. Kişi gelişim basamaklarında ilerledikçe her bir basamakta bir krizle karşılaşır ve bu kriz için bir çözüm bulur.
Erikson (1994), insanoğlunun yaşam boyunca sekiz safhada geliştiğini belirtir ve bunların ilki “temel güvene karşı güvensizlik” evresidir. Yaşamın ilk yılını kapsayan bu evrede, bebek bakım verenle ilişkisi sayesinde güven duygusuna sahip olmalıdır. Bebeğin beslenmesi, rahat uyuması onun güveninin göstergelerindendir. Bebeğin bu dönemdeki başarısı, annenin bebek için öngörülebilir olmasıyla ve annesini görememekten kaynaklanan kaygıyı yaşamamasıyla sağlanan güven duygusu içinde olmasıdır. Aksi halde kaygı ve güvensizlik duyguları oluşacaktır. Annenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılamakta tutarlı, duyarlı ve sürekli olması da güven duygusunun kazanılmasında önemlidir. Aynı zamanda anne-çocuk arasındaki ilişkinin nitelikli ve kaliteli olması, bebeğin geliştireceği kimlik duygusu üzerinde etkili olacaktır (Erikson, 1994). Bebek bu dönemde kendi ve dünya için bir güven duygusu geliştirir; kendi güvenirliği kadar diğerlerine güvenirliğinin de temeli atılmış olur (Erikson, 1968).
Psikososyal gelişim evrelerinin ikinci safhası **“özerkliğe karşı utanç ve kuşku”**dur (Erikson, 1994). İnsanoğlunun 1 ila 3 yaşlarındaki gelişimini kapsamaktadır (Santrock, 2012). Bu dönemde çocuk kendi davranışlarını kontrol etme eğilimindedir (Erikson, 1994). Bu safhada çocuk kim olduğunu bulmaya çalışır. Kas ve dil gelişiminin hızla yaşandığı bu dönemde çocuk, özellikle tutma ve bırakma eylemlerine dayanan birbirinin zıttı davranış kalıplarını yönetmeye ilişkin bir kabiliyet ve daha çok yetersizlik hissi içindedir. Çocuk bu yolla özerklik hissini deneyimlemeye başlar (Erikson, 1968). Tuvalet eğitiminin de gerçekleştiği bu dönemde ebeveynler ve çocuk arasındaki ilişki önem kazanmaktadır. Ebeveynlerin aşırı kontrolcü olmasıyla öz denetimini sağlayamayan çocukta kendine şüphe ve utanç duyguları ortaya çıkar (Erikson, 1968).
“Girişimciliğe karşı suçluluk” insanoğlunun 3 ila 5 yaşlarındaki gelişimini kapsamaktadır (Santrock, 2012). Çocuk bu safhada bir eylem için girişimde bulunabilmelidir. Bu evrenin tehlikesi, hedefler ya da girişilen işler için suçluluk duygusu yaşamaktır (Erikson, 1994). Bu safhada çocuk nasıl biri olacağını bulmaya çalışır. Girişimciliğin başarılı şekilde gerçekleşmesi, çocuğun ilerideki yetişkin görevleri için inisiyatif alması ve bir amaç duygusuna sahip olması açısından önemli görülmektedir (Erikson, 1968).
“Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu” insanoğlunun 6 yaş ile erinlik arasındaki gelişimini kapsamaktadır (Santrock, 2012). Çocuk bu dönemde geniş bir hayal gücüne sahiptir. Disiplin ve birlikte çalışma gerektiren işler için heveslidir. Çocukların okula devam ettikleri, kendi hedef ve sınırlarını gördükleri, başarı ve hayal kırıklıklarını yaşadıkları bu dönemde çocuk adeta kendi içinde bir dünyadır. Buradaki tehlike, çocuğun yapması gerekenlere yabancılaşması ya da uzaklaşmasıyla yaşadığı aşağılık duygusudur. Bu duygu bir önceki dönemin çözülmemiş krizinden kaynaklanabilir (Erikson, 1968).
“Kimliğe karşı rol karmaşası” ergenlik dönemini kapsar. Ergenler fiziksel değişimleri, diğerlerinin bakış açısından nasıl göründükleriyle ve tanımlanan rolleriyle ilgili olurlar. Aynı zamanda rol ve becerilerinin mesleği de içine alan bugünün ideal modeliyle nasıl bağlantı kurabileceklerini düşünürler (Erikson, 1994). Ergenler çocukluk ve yetişkinlik arasındaki dönemde bir moratoryum yaşarlar. Psikososyal bir safha olan bu durum (Erikson, 1994), ergenlerin önceki çocukluk çevresi ve toplumun yer değiştirmesiyle oluşan farklılıkta kimlik edinilmesine yardımcı olur (Erikson, 1968). Ergenler bu dönemde kim oldukları, diğerleri için nasıl göründükleri üzerine düşünürler. Çocukluktaki tutarlılık hissini sürdürmek isteyen ergenlerin kendilerinin diğerleri için ne anlama geldiği konusunda tutarlılık duygusuna sahip olmaları kimlik gelişimi için önemlidir. Kimlik edinemeyen genç rol karmaşası yaşayacaktır. Geçici olarak benimsediği kimlikleri bir arada sürdürmesi mümkün olmadığı halde buna çabalayan genç kimlik kaybı noktasına gelebilir. Ergenler için rol karmaşası en çok mesleki bir kimlik edinememek konusundadır (Erikson 1994; 1968).
“Yakınlığa karşı yalıtılmışlık”, 20 ila 30’lu yaşları içine alan ilk yetişkinlik dönemini kapsamaktadır (Santrock, 2012). Burada bahsedilen yakınlık, kişinin kendisini yakın ve duygusal bir ilişkiye adayabilme kapasitesini ifade eder. Yakınlığın tersi uzaklaşma ya da diğer bir ifadeyle izolasyon olarak düşünülebilir (Erikson, 1994). Kişinin duygusal bir yakınlık kurmaması, diğerleriyle ilişkilerini belli kalıplar içinde gerçekleştiği bir izolasyon halini oluşturabilir (Erikson, 1968). İzolasyon durumunda, yakın bir ilişki kişinin kendi alanına girildiği hissini verebilir (Erikson, 1994).
“Üretkenliğe karşı durgunluk”, 40 ila 50’li yaşları içine alan orta yetişkinlik yıllarını kapsamaktadır (Santrock, 2012). Üretkenlik, gelecek nesillerin oluşumunu ve onlara rehberlik etmeyi içerir. Bu dönemde üreticilik ve yaratıcılıkla gelecek nesiller için bir yatırım sağlanamadığında birey durgunluk hissi yaşayacaktır. Durgunluktaki birey sıkıntı ve diğerleriyle ilişkileri bakımından eksiklik yaşayacak ve sahte bir samimiyet ihtiyacı duyabilecektir (Erikson, 1994; 1968).
“Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk”, 60 yaş ve sonrasını içine alan yılları kapsamaktadır (Santrock, 2012). Bu safha için net bir tanımın olmadığından bahseden Erikson (1994), bu dönemde bütünlük duygusu için, bireyin geçmişi değerlendirdiğinde daha farklı olması gerektiğini düşünmeyip, kendi yaşamının sorumluluğunu alması gerektiğini kabul etmesi önemlidir. Benlik bütünlüğü, kişinin kendi yaşamına ve şu an olduğu kişi olmasında rol oynayan insanlara ilişkin kabule sahip olmasıdır. Benlik bütünlüğünün yoksunluğu ya da kaybıyla umutsuzluk ortaya çıkar. Umutsuzluk duygusu, zamanın yeniden başlamak için yetersiz olduğu ve bütünlük için farklı yollar denemenin imkansız olduğunu ifade eder. Umutsuzluk hissi bir iğrenme duygusuyla, bazı insanlara, kurumlara ya da kişinin kendisine yönelttiği sürekli bir hoşnutsuzlukla kendini gösterebilir (Erikson, 1968).
Erikson’un psikososyal gelişim dönemleriyle birlikte kriz durumuna farklı bir açıdan bakmak mümkündür. İnsan gelişiminde anahtar rol oynayan krizler, değişim için hareket etmeyi de beraberinde getirir. Birey yaşam boyu yaşadığı krizler için verdiği kararlarla gelişimini sürdürmektedir. Bireyin doğumundan itibaren başlayan krizler yaşamının sonuna kadar devam etmektedir.
Büşra TUNÇ
Psikolojik Danışman