Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Yaşlılıkta Çocuk Yanımız – Psikolektif Dergisi – Sayı – 19

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kişilik kuramcısı Erik Erikson Psikososyal Gelişim Kuramında insan yaşamının sekiz yaşam döneminden oluştuğunu ve bu dönemlerin her birinde o döneme özgü çözümlenmesi umulan bir psikososyal kriz olduğunu belirtmiştir. Erikson, bireylerin yaşam dönemlerindeki psikososyal krizleri çözümlediklerinde psikolojik olarak sağlıklı bir ego yaşantısı sürerken çözümlenemeyen psikososyal krizlerin bireylerde patolojiye yol açtığını ifade etmiştir. Erikson’un kuramında sekizinci yaşam dönemi olarak belirttiği dönem yaşlılık dönemidir. Erikson bu dönemin psikososyal krizini “içsel bütünlüğe karşı umutsuzluk” olarak ifade etmiştir. Geçmiş yaşamını gözden geçiren yaşlılık dönemindeki bireylerin, başarıları ve başarısızlıklarıyla, hataları ve doğrularıyla, kazandıkları ve kaybettikleriyle geçen bir ömrü ellerinden geleni yaptıklarını düşünerek bir doyum ve bütünleşme/tamamlanma hissiyle ele aldıklarında yaşlılığın temel ego gücü olan “bilgelik” yaşantısını deneyimleyebileceği belirtilmiştir. Fakat geçmiş yaşamına baktığında hayal kırıklıkları, beklenen isteklerin karşılanmaması, pişmanlıklar, düzeltilemeyecek hatalar, kabul edilemeyen yaşantılar, çaresizlikler ile dolu olduğunu düşünen ve bu nedenle yaşamına öfke ile yaklaşarak değerlendiren bireylerin, patolojik bir durum olan “kibir” yaşantısını deneyimleyebileceği paylaşılmıştır. Temel ego gücü olan bilgeliği deneyimleyen bireylerin çevresindeki diğer kişilere, aile üyelerine ve torunlarına kendi yaşam deneyimlerini aktarırken öğretici ve eğitici davrandıkları, aynı zamanda içten ve sıcak bir davranış yapısında oldukları belirtilmiştir. Fakat yaşlılık döneminin kibir patolojik yaşantısını deneyimleyen bireylerin kendilerine ve diğerlerine karşı nefret dolu, öfkeli, somurtkan, hor gören, kendinden sonraki nesli eleştiren bir tutum içerisinde olabildikleri ifade edilmiştir (Oğuz-Duran, 2017).

Yaşamımızda yaşlılık dönemi içerisinde bulunan, Erikson’un kuramında belirtildiği gibi hem yaşamdan aldığı doyumu bilge bir şekilde çevresine yansıtan ve kendinden sonraki nesillerin gelişmesi için çabalayan hem de diğer insanlara karşı oldukça mesafeli, soğuk davranan ve yeni nesil ile iletişim kurmaktan kaçınan, onlara karşı kolay öfkelenen yaşlı bireyler ile karşılaşmışızdır. Yaşamdan doyum aldığını düşünen bilge bireyler ile yaşamındaki incinmiş olduğu anılarının etkisine takılı kalmış ve bu nedenle yaşama karşı öfkeli ve çevresine bunu yansıtan kibir patolojisine sahip bireyler davranışlarıyla kendi yaşamlarını nasıl algıladıklarının özetini yansıtmaktadırlar. 

Şema terapi yaklaşımındaki erken dönem uyum bozucu şemaların Erikson’un kuramındaki çözümlenemeyen psikososyal krizler ile ilişkili olduğu belirtilmiştir (Young, Klosko ve Weishaar, 2003). Şema terapi yaklaşımından doğan mod terapisi, bireylerin yaşamlarında etkili bir rol oynayan erken dönem uyum bozucu şemalar ve bu şemaların duygusal yükleriyle baş etmek için geliştirilen baş etme biçimlerinin birlikte tetiklenmesiyle gözlenebilen içsel yanlarımızın oluşumunu mod kavramıyla ifade etmektedir (Köse Karaca, 2021).

Yaşlılık dönemindeki bireylerin içlerindeki çocuk yanlarına döndüklerinin dair bir söylem toplumumuz içerisinde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Aslında çocuk yanımızı hiç kaybetmemekte, yaşamımız boyunca hep içimizde taşımaktayız. Mod terapisi yaklaşımında birçok çocuk modu tanımlanmıştır. Mod terapisine göre çocuk modu bireyin çevresindeki kişilere, olaylara ve durumlara bir çocuğun algılayış biçimiyle yaklaşıp, yaşayan olaya karşı mantıktan daha çok duygusal yoğunluklu davranışsal tepkiler verildiğinde kendini gösterebilmektedir. İncinmiş çocuk modu, bireyin duygusal bir ihtiyacının karşılanmadığı, üzgün ve kırgın hissedilen, duygusal olarak acı çeken bir çocuk modu olarak tanımlanmıştır. Kızgın çocuk modu, kişinin üzüldüğü ve ihtiyacının karşılanmadığı durumlar karşısında öfke duygusu ile saldırgan davranışlar sergilemesi ile ilişkilidir ve asıl amacı incinmiş çocuk modunu korumaktır. Kızgın çocuk modu, incinmiş çocuk modu ile ortaya çıkan yoğun duygusal acıyı yaşamamak ve yok saymak için çevresine ve yaşama karşı öfkeli davranma ve diğerlerini suçlayıcı davranış olarak görülmektedir. Mutlu çocuk modu ise yaşamdan, andan doyum alan doğal bir şekilde var olan ve içinde bulunduğu durum ve koşul karşısında iyi hisseden, bu iyilik halini çevresindeki diğer insanlarla paylaşan bir çocuk modu olarak tanımlanmaktadır (Arntz ve Jacob, çev. 2019; Jacob, van Genderen ve Seebauer, çev. 2018).

Yaşamın gözden geçirildiği, geçmişin ele alındığı bir yaşam dönemi olan yaşlılıkta bireyin yaşamına karşı genel duygusu umutsuzluk ise yaşamında öfke duyduğu fakat aslında altında yatan nedeninin incinme, kendisine acı veren duyguların olduğu anılar zihnine gelmektedir. Bu durumda bireyin yaşamına genel olarak hâkim olan modun incinmiş çocuğu korumaya çalışan kızgın çocuk modu olduğu düşünülebilir. Fakat yaşamdan doyum alan ve bu noktada iyi hisseden, bunu çevresiyle paylaşan bireyin genel modu mutlu çocuk modu olacaktır. Buna bağlı olarak yaşlılık döneminin ego gücü olan bilgelik yaşantısını deneyimleyen bireyler mutlu çocuk modunun etkin olduğu bir yaşam dönemi sürerken, yaşlılık döneminin patolojisi olan kibir yaşantısını deneyimleyen bireyler kızgın çocuk modunun etkin olduğu bir yaşam dönemi sürebilmektedirler.

Bu noktada “insan değişir mi?” ya da “yıllarca aynı şekilde yaşamış biri değişir mi?” sorusu gündeme gelmektedir. Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte cevap belki yüzde yüz evet olmasa bile bireyin kendisi ve yaşamı hakkında farkındalığının artması, geçmişte değiştiremeyeceği acı verici olayları kabullenmesi ve bu olaylara farklı bir pencereden yani kabul edici bir pencereden yaklaşmasıyla yaşamını değerlendirişinde de olumlu farklılıklar görülebilmektedir. Bu durumda geçmiş yaşamını gözden geçirirken bireyin ihtiyaçlarının karşılanmadığı, üzüldüğü, acı çektiği, kırıldığı, incindiği yaşantılarına dair farklı açılardan bakabilmesi yaşadığı duygusal yükü hafifletmesini ve böylece yaşama karşı daha anlamlı bakmasını sağlayabilecektir. Kızgın çocuk modunu aşıp incinmiş çocuk moduna ulaşmak karşılanmamış ihtiyaçların keşfi ve buna dair acıların doğal olarak yaşanıp geçmişin kabul edilmesi için anlamlı olacaktır. Bununla birlikte bireyin şu anda yapılabileceklerine odaklanması ve çevresiyle sosyal yaşamdaki paylaşımlarını arttırmasıyla mutlu çocuk modunu güçlendirmek mümkün olabilir. Böylece Psikosyal Gelişim Kuramında yaşlılık dönemi için belirtilen kibir patolojisi aşılarak bilgelik ego gücünün desteklenebileceği düşünülebilir.

Şükrü Can ÖZÜAK 

Psikolojik Danışman