Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

DUYGUSAL PUSULA – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 26

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kitap Künyesi

Yazar Adı: Ilse Sand

Yayınevi: Sola Unitas Yayınları

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2021

Sayfa Sayısı: 123

Yazı spoiler içermektedir.

Kitabın yazarı Ilse Sand, Danimarka merkezli bir psikoterapist, yazar ve eski rahiptir. Üniversitede teoloji eğitimi almış ve yüksek lisans tezini İsviçreli psikiyatrist C.G. Jung ile Søren Kierkegaard’ın eserleri üzerine yazmıştır. Ilse Sand, özellikle yüksek duyarlılığa sahip bireylerle yaptığı çalışmalarıyla tanınmaktadır.

Kitapta özetle aşağıda verilen psikoterapötik ögeler işlenmektedir: Duygu, insan deneyimine yön veren ve bu deneyimin vazgeçilmez parçası olan temel bir psikolojik ögedir. Mutluluk, üzüntü, korku ve öfke gibi temel duygular; yalnızca yaşantılarımızı değil, olaylara verdiğimiz tepkileri de şekillendirir. Ancak her zaman hissettiğimiz duygunun ne olduğunu açıkça belirlemekte zorluklar yaşanmaktadır. Ağlayan her bireyin mutlak surette üzgün olması gerekmez; bazen ağlamak korkunun, öfkenin ya da hayal kırıklığının bir dışavurumudur. İşte bu nedenle duygulara daha dikkatli, daha derinlikli bir gözle bakmak gerekmektedir. Karmaşık bir duygusal deneyim yaşadığımızda kendimize “Şu an ne hissediyorum?”, “Neye üzüldüm?”, “Neden korkuyorum?”, “Beni ne öfkelendirdi?” gibi sorular sormak, duygularımızı ayırt etmemizi sağlamaktadır. Çünkü bazı olaylar, onlara yüklediğimiz anlam ve beklentiler nedeniyle bizi daha derinden etkileyebilir. Duygularımızın çoğu, yaşadığımız olaydan ziyade, o olayı nasıl değerlendirdiğimize dayanmaktadır. Bilişsel davranışçı terapinin temelinde bu düşünce yatar. Psikolojik danışma sürecinde de bu iç içe geçmiş duygu durumlarıyla sık karşılaşılır. Örneğin okullarda öğrenciler zaman zaman okul yönetiminin kurallarını haksız bulabilmekteyken üzgün gibi görünen yüz ifadelerinin altında aslında bastırılmış bir öfke yer alabilir. Bu öfke genellikle dile getirilmez; çünkü öfke duymak, birçok kişi için kabul edilmesi zor bir duygudur. Ancak danışanlarımıza düşüncelerini sorduğumuzda, yani yaşanan olayı nasıl değerlendirdiğini ortaya koyduğumuzda, gerçek duygulara ulaşmak mümkün hale gelir.

Duygular yalnızca içsel yaşantılar değil, aynı zamanda bizi harekete geçiren güçlerdir. Nitekim İngilizce “emotion” kelimesi, Fransızca émotiondan; o da Latince emovereden gelir: “dışa doğru hareket etmek.” Bu köken, duyguların bizi harekete geçirme potansiyelini açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle ne hissettiğimizi anlamakta zorlandığımızda, “Vücudum şu anda ne yapmak istiyor?” sorusu, bizi duygularımızın bedenimizdeki izlerine yönlendirebilir. Duygulara mesafe koymanın etkili yollarından biri de yazmaktır. Yazmak, içsel yaşantımızı dışsallaştırarak ona uzaktan bakmamıza olanak tanımaktadır. Böylece duygularımızı daha gerçekçi ve dengeli bir şekilde değerlendirebiliriz. Tıpkı dikiş yaparken yapılan bir hatanın sabırla sökülüp yeniden birleştirilmesi gibi, duygular da sabır ve dikkatle onarılabilir. Hemen “kumaşı” çöpe atmak yerine biraz durup dinlenmek, başka bir bakış açısıyla yeniden denemek, çoğu zaman daha sağlam bir sonuç doğurur. Bir davranış örüntüsünden vazgeçerken bile, o davranışın geçmişte bize sağladığı işlevleri fark edip ona minnettarlık duymak, değişimi daha olgun ve barışçıl kılmaktadır. Değişim sadece eskiden vazgeçmek değil, geçmişin işlevselliğini takdir ederek ilerlemeyi de içermektedir.

Bireyler duygularla başa çıkarken “meli/malı” gibi zorunluluk ifadeleri kullandığında hem kendilerini hem de başkalarını ahlaki bir çerçevede yargılamaya başlar. Bu, esnekliği azaltır ve duygulara yüklenen baskıyı artırabilir. Aksine duyguların nedenlerini belki de işlevlerini anlamaya çalışmak çok daha şefkatli ve yapıcıdır. Bent Falk’ın ifadesiyle kıskançlık da bu duygular arasında özel bir yere sahiptir. Falk, kıskançlığı bastırılması gereken bir zayıflık değil; kişinin özlemlerine ve kullanılmayan yeteneklerine işaret eden bir “mayın dedektörü” olarak tanımlamaktadır. Ne var ki bazı insanlar sırf kıskandıkları için kendilerini suçlu hissederken, bazıları kıskandığını bile inkâr etmektedirler. Oysa kıskançlık da tıpkı diğer duygular gibi bastırılmamalı, dikkatle dinlenmeli ve bize ne anlatmak istediği anlaşılmaya çalışılmalıdır. Haset’e dönmeden ele alınmalıdır.

Değişim ve kabullenişin özü şu sözde saklıdır:
“Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için sükûnet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirmem için cesaret ve ikisi arasındaki farkı ayırt edebilmem için bilgelik ver.”

Bu söz, duyguların rehberliğinde kendimizi tanımanın, yaşamla uyum içinde ilerlemenin ve dönüşebilmenin özüdür.

Kitaba İlişkin İzlenimlerim

Kitap temel düzeyde psikolojik unsurları yalın bir dille okura sunmaktadır. Tekrar ifade edeceğim gibi psikolojik danışma umut aşılar ve umut etmek; plansızca dilemekten yeğ değil de nedir? Bu inceleme size diğer incelemeleri okurken gördüğümüz psikolojik süreçler karşısında fener tutması amacıyla yazıldı. Umarım amacının karşılığını bulacaktır.

Elif Gök

Uzman Psikolojik Danışman