Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Tutkulu Bir Aşkın Anatomisi: Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkiler – Psikolektif Dergisi – Sayı – 27

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Romantik ilişkilerin başlangıcında, genellikle birbirine karşı yüksek olumlu bir çekim ve tutku hissi vardır. İki kişi, birbirlerine olan tutkularıyla adeta kendilerini kaybederler ve bu heyecan dolu duygularla dolup taşarlar. Tutkunun getirdiği bu yoğun duygusal durum, ilişkinin ilerlemesinde önemli bir rol oynadığı ve çiftin birbirine olan bağlılığını güçlendirdiği düşünülmektedir.

Yaşamın birçok alanında her birimizin tutkuları vardır demek çok da yanlış olmaz diye düşünüyorum. Peki bu tutku ne anlama gelmektedir?  Türk Dil Kurumu’na göre tutku “İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku; ihtiras” (TDK, 2022) olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma baktığımızda tutku ile aşk arasında birtakım benzerlikler olduğunu düşünebiliriz. Bu da bizi aşk kavramını incelemeye götürebilir.

“İnsanlar yalnız yaşayamayan, başkalarıyla birlikte var olan ve yakın ilişkiler arayan canlılardır. Yakın ilişki ya da aşk, bazen kişisel bir ilişki, bazen kişisel ilişkilerin özel bir öğesi ya da bir özelliği, bazen de bir insanın diğerine duyduğu belli bir duyguyu belirtmek için kullanılmaktadır” (1).  İnsanların yakın ilişkiye duydukları ihtiyacın sonucunda ortaya çıkan aşk kavramı yıllar boyu birçok alanda karşımıza çıkmaktadır. Son 30 yılda psikolojinin çalışma alanı içinde yer alan aşk kavramı, çok daha uzun bir süreden beri başta edebiyat ve güzel sanatlar olmak üzere sanatın tüm dallarında en çok işlenen temalardan biri olmuştur (1,2).  Aşkın tanımının kişiden kişiye kültürden kültüre değişebileceğinin somut bir göstergesi olarak farklı psikolojik yaklaşımları ortaya atmış kuramcıların aşka bakış açılarını değerlendirebiliriz. Örneğin “Moss ve Schwebel’in aktardığına göre, Freud aşkı, cinselliğin yüceltilmesi olarak, Harlow bağlanma davranışı olarak ve Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır. Maslow ise, aşkı ikiye ayırmıştır” (3). Kişinin güvensizliğiyle gelişen ve düşük düzeydeki duygusal ihtiyaçları ifade eden ‘yetersizlik aşkı’ ve yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteğini ifade eden ‘aşık olmak’ şeklinde tanımlamıştır. Tennov ise aşkı, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamaktadır (1).

Romantik ilişki kavramını aslında hep yetişkinlik döneminde değerlendirdik. Ancak bebeklik dönemindeki ebeveyne bağlanma şeklinin yetişkinlikteki romantik ilişkileri etkilediğine yönelik de görüşler bulunmaktadır. Shaver ve arkadaşları, bağlanma türleriyle romantik aşkı ilişkilendirerek, kişilerin bebeklikteki bağlanma stillerinin, aşık oldukları kişilerle ilişkilerini belirlediğini savunmuşlardır (1). Güvenli bağlananlar başkalarına yaklaşmaktan ve başkalarının kendilerine yaklaşmasına izin vermekten rahatsız olmazlar, terk edilme korkusu duymazlar. Bu tür bağlananlar, genellikle kendileri ve başkaları hakkında olumlu bir bakış açısına sahiptirler ve bir eşle duygusal bir yakınlık kurmada ve karşılıklı dayanışmada rahattırlar. Kaçınan bağlananlar, başkalarına fazla yakın olmaktan rahatsız olurlar ve çok fazla samimiyete ve yakınlığa izin vermezler. Başkalarına bağlanmak ve güvenmek onlar için güçtür. Kaygılı bağlananlar ise, aşık oldukları kişilerin kendilerini yeterince sevmediğini düşünürler ve eşleriyle mümkün olduğu kadar sıkı bir yakınlık kurmak isterler. Bu tür bağlananlar, sürekli olarak aşık oldukları kişiyi kaybetme korkusu yaşarlar (4).

Romantik ilişkilerdeki tutkunun psikolojik, duygusal ve sosyal boyutlarını anlamak, çiftlerin ilişkilerinde daha mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir. Bu nedenle, tutkulu bir ilişkinin oluşturulması ve sürdürülmesi için çiftlerin birbirlerine olan tutkularını keşfetmeleri ve ilişkilerinde tutkuyu canlı tutmalarının önemli olduğu düşünülmektedir. Bu noktada Stendhall’ın Tutkulu Aşk Kuramı’na bakmanın ilişkiler hakkında bir fikir verebileceği düşünülmektedir. Stendhal tutkulu aşkı yedi süreçte ele almıştır.Bunlar:

  • Beğenme
  • Beklenti
  • Ümit
  • Aşk (Romantik Çekicilik)
  • Billurlaşma
  • Tutku
  • Ayrılma (4).

“Beğenme sürecinde aşıklar, sevgilileriyle etkileşime girer. Birey, sevdiğini fiziksel olarak çekici bulmaya başlar. İkinci süreç ise beklenti sürecidir. Sevenler, sevdikleriyle geçirecekleri mutlu anlarını düşünürler.  Bu bağlamda bireyler hayal kurarlar. Ümit süreci üçüncü süreci oluşturmaktadır. Taraflar aşık olup olmayacaklarına ilişkin yeterli ümidin olup olmadığını göz önünde bulundururlar. Bu süreçten sonra aşk doğmaktadır. Tutkulu aşkın doğmasıyla birlikte görülen bir diğer süreç de romantik çekicilik sürecidir. Beşinci süreç, billurlaşma sürecidir. Bu süreçte aşık, sevgilisiyle birlikte yeni güzellikleri keşfeder. Birey, sevdiğiyle yaşamın daha da güzel olduğunu anlar. Billurlaşma döneminde birey sevdiğinin biricik ve tek olduğunu düşünür ve aşık olmanın, mutluluk verici olduğunun farkına varır. Bu sürecin sonunda, güçlü bir istek olan tutku ortaya çıkar. Birey, sevdiği tarafından geri çevrilme korkusu yaşamaya başlayarak yeni bir sürece girmektedir. Belirsizlik ve uzaklık, ayrılma sürecini başlatmaktadır. Birey sevgisinden şüphe duyarak, sevgisinin karşılıklı olup olmadığını düşünmeye başlar. Son olarak ikinci billurlaşma dönemi devreye girer. Bu dönemde bireyler, bu aşkın sürüp sürmeyeceğini gerçekçi bir şekilde düşünmeye başlarlar. Sonuçta doğan aşk ya ölecektir ya da çabalarla yaşamaya devam edecektir” (4).

Sonuç olarak doğadaki birçok şey gibi aşk da belirli bir sürece sahiptir. Üzerine araştırmalar yapılmış, şiirler yazılmış, hikayeler yazılıp efsaneler anlatılmış bu kavram her toplumda ve her zaman varlığını korumuştur. Alanyazındaki çalışmalara bakıldığında da aslında aşkın bir nevi yakınlık ilişkisi olduğu ve kuramların da aşkı bu yönüyle incelediği düşünülmektedir. Son olarak ilk insanla başlayan aşkın, yeryüzündeki son insanla sona ereceğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır.

Semih ÜLKER

Psikolojik Danışman