Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Ebeveynlikte Aşırılıklar: Fanusta Büyüyen Çocuklar – Psikolektif’ten – Sayı – 15

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Ebeveynlik aslında toplumun bizden ne beklediğiyle çok iç içe bir mesele. Yüzyıllar boyunca annelik; duygusallık, şefkat, ev işleriyle özdeşleştirildi. Babalıksa güç, sorumluluk ve dış dünya ile… Yani biz daha çocukken bile bu roller çoktan bizim adımıza belirlenmişti. Özellikle ataerkil yapı ve toplumsal cinsiyet normları, anneliği neredeyse “doğuştan gelen bir görev” olarak kodlarken; babalık zamanla öğrenilen, biraz da seçime bağlı bir sorumluluk gibi görüldü. Ancak zamanla aileler değişmeye başladı. Geleneksel roller, artık yerini modern ebeveynliğe bırakıyor. Bugün hem kültürel dönüşümler hem de ekonomik koşullar nedeniyle aile içindeki roller yeniden şekilleniyor. Özellikle de çocukla kurulan bağ, bambaşka bir yere evriliyor.

Eskiden kalabalık ailelerin sorumlulukları paylaşılırdı. Şimdi yoğun iş temposu yüzünden çekirdek aile yapısı öne çıktı; kalabalıklar gitti, bireyler yalnızlaştı. Araştırmalar bu yalnızlık içinde, çocukların adeta duygusal boşluğu dolduran merkez figürler haline geldiğini gösteriyor. Özellikle zayıflayan sosyal bağların yerini çocukla doldurma isteği, ebeveynlerin çocuğa daha fazla anlam yüklemesine neden oldu (Tiryakioğlu, 2017). Bir nevi çocuğun mutluluğu ailenin varoluş sebebi haline geldi.

İşte tam da bu noktada karşımıza helikopter ebeveynlik yani aşırı ebeveynlik kavramı çıkıyor. Son 30 yılın “yeni ebeveynlik tarzı” olan bu yaklaşım ebeveynin çocuğun etrafında sürekli dönmesini tarif ediyor. Adeta bir helikopter gibi… Helikopter ebeveynlik aslında iyi niyetle başlıyor. Ebeveyn, çocuğunun her anını izliyor, onu gözlemliyor hatta o yorulmasın diye onun yerine karar veriyor. Bu durum başta ilkokul çağındaki çocuklarda geçerli gibi görünse de bu kontrol hali artık üniversite kapılarına kadar uzanıyor (Bradley-Geist, 2013).

Bugün ebeveynlik, uçlarda gidip geliyor. Bir yanda çocuğuna aşırı odaklanmış, onun tüm hayatını organize eden ebeveynler var. Her saniye yanında olan, onunla birlikte tüm gün oyun oynayan, ne giyeceğine, ne yiyeceğine, ne diyeceğine hatta ne hissedeceğine bile karar veren… Bu çocuklar bir süre sonra, herkesin her zaman onların yanında olması gerektiğini sanıyor. Öte yanda ise yoğun iş temposu, geçim derdi ve hayatın koşturmacası içinde çocuğuna yeterince vakit ayıramayan ama içten içe bunun suçluluğunu taşıyan ebeveynler var.  Bu çelişki çocukların dünyasında derin izler bırakıyor. Sürekli ilgiye alışan çocuk, sosyal hayata çıktığında herkesin kendi gündemine odaklı olduğunu ve dünyanın kendisi etrafında dönmediğini fark edince hayal kırıklığı yaşıyor. İlişkilerinde aşırı ilgi, iltifat ve anlayış bekliyor. Bu beklentiler karşılanmayınca da kırılıyor, geri çekiliyor ya da öfkeleniyor.

Bazı ebeveynler ise bir adım öteye gidip her davranışın çocuğun ruh dünyasında travma yaratabileceğinden endişeleniyor. Öyle ki çocuğa “hayır” demek bile büyük bir tehlike gibi görülüyor. Azıcık sesin yükselmesi, sınırların çizilmesi bu ebeveynler için travma oluşturmak anlamına geliyor. Dış dünyanın tüm risklerinden korumaya çalışılan çocuk, evin içinde steril ve güvende ama özgür değil. Bir de pedagojik ebeveynler var. Bilinçli ebeveynlik adına kitaplar okuyan, videolar izleyen, seminerlere katılan… Bu ebeveynler bazen öğrendikleri şeyleri birebir uygulama telaşına kapılıyor, çocuğun bireysel farklılıklarını göz ardı ediyor. Bu ebeveynlikte çocuk kitaplara uymadığından sorunlu, ebeveynler ise kitaplara uyduramadığından yetersiz sanılıyor.

Kaygılı ebeveynlik de benzer bir yerden besleniyor ama daha çok “ya bir şey olursa” korkusuyla hareket ediyor. Kaygılı ebeveynler çocuğun okulda yalnız kalmasından, otobüste biriyle göz göze gelmesinden sürekli endişe duyuyorlar. Bu evlerde çocuklar sokakta biriyle tartışmasından ya da kötü sözler duymasından endişe edildiğinden dışarı çıkarılmıyor. Böylece çocuk korunaklı bir ortamda büyürken gerçek hayattaki zorluklarla baş etme becerileri gelişemiyor. Bu yüzden çocuk çoğu zaman yalnız başına bir adım bile atamıyor. Koruma, bir süre sonra özgürlükten çalmaya başlıyor.

Ebeveynlik, bugün her zamankinden daha çok bilinç, çaba ve denge gerektiriyor. Ne aşırı kontrol ne de ilgisizlik… Ne tamamen özgür bırakmak ne de her adımı belirlemek… Aslında tüm mesele, çocuğun kendi yolunu yürürken arkasında güvenli ama nefes alabileceği bir alan olduğunu hissetmesi. Yani çocuğu hayatın içine katmak, onu hem duygusal hem fiziksel anlamda desteklemek ama hayata karşı da dayanıklı hale getirebilmek… Çünkü uzun vadede mesele, sadece “iyi çocuk” yetiştirmek değil; kendi ayakları üzerinde durabilen, mutlu ve sağlıklı bireyler yetiştirebilmek. Ebeveynlik, her zaman kusursuz olmak değil, yeterince iyi olabilmekle ilgili. Çocuğa her şeyin mükemmelini sunmak yerine, ona doğru temelleri atmak ve bu temeller üzerinden hayatı keşfetmesine olanak sağlamak önemli. Sürekli her isteğini yerine getirmek değil, gerçekten ihtiyaç duyduğunda yanında olmakla ilgilidir. Yeterli bir ebeveyn olmak, çocuğun özgürce büyüyebilmesi için ona yeterli alan tanımaktır. Çocuğun her anına müdahale etmek yerine, ona sınırlar koyarak, duygusal ve zihinsel gelişimini desteklemek gerekir. Yani, çocuğun her duygusuna aşırı açıklama getirmek değil, ona kendi başına çözüm arama fırsatı sunmak önemlidir.

Ebrar Albayrak

Psikolojik Danışman