Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

HAYALLERİM AŞKIM VE SEN – Film İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 11

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Vizyon Tarihi: 1987

Tür: Dram, tutku

Yapım: Türkiye

Süre: 93 dakika

İmdb Puanı: 7,1

Oyuncular: Türkan Şoray, Oğuz Tunç

Yönetmen: Atıf Yılmaz

Freud’a göre, gerçeklik ilkesinin çalışmaya başlamasıyla zihin, bölünür, ayrılır, gerçeklik sınamasından uzaklaştırılarak yalnızca haz ilkesinin boyunduruğu altına sokulur. Bu faaliyete düşlemleme (phantasying) denir. Sinemanın da olgun savunma mekanizmalarının bir gelişimi sonucunda tüm düşlemlerin yüceltildiği bir savunma aracı olduğunu varsayarsak, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın, senaristliğini ise Ümit Ünal’ın üstendiği bu filmde çocukluk düşlemlerini sinemaya taşıyarak gerçeklik arayışını sürdüren Coşkun karakterinin yolculuğuna şahit olmaktayız.

-Yazı spoiler içermektedir-

Coşkun yetimhanede yetişen genç bir senaryo yazarıdır. Çocukluk yıllarında yetimhanede Derya Altınay adındaki artistin filmlerini izlediğinden beri ona hayranlık duymaktadır. İlk tanıştığı tipleme “Yavrum” filmindeki Nuran’dır. Nuran tam da o yaşlardaki bir çocuğun hayallerini süsleyebilecek, yavrusu hasta olduğu için üzülen, eşi ile sorunları olmasına rağmen tamamen anneliğe odaklanmış fedakar, cefakar ve bir o kadar da “acıların annesi” tiplemesindedir. Coşkun filmi izlediği gece rüyasında koridorda evladını kaybettiği için ağlayan Nuran ile karşılaşır. “Ağlamayın isterseniz ben sizin evladınız olurum.” der. Annesizliğin sebep olduğu içsel çatışmayı düşlemleme yolu ile ilk defa yatıştırmaya çalıştığını görürüz. Bu süreç ergenlik döneminde “Bataklıkta Bir Çiçek” filminde karşılaştığı Meryem ile daha da ilerler. Meryem Nuran’ın aksine işveli, kadınsı cinselliği çağrıştıran bir tiplemedir.

Cinsiyet rolleri ve cinsel kimlik oluşumunu ödipal karmaşa ve nesne ilişkileri bazında ele alacak olursak, erkek çocuk ona ilk hazzı ve bakımı veren anneye aşık olur. Oral dönemde çocuk sadece iyi meme ve kötü memenin ayrımındadır ancak bu kötülüğün kendisinden mi anneden mi geldiğini ayırt edemez. Ve hatta kendi içindeki yıkıcı gücü fark ettiğinde annesinin kendisini dışlayacağından korkar ancak annenin çocuk ağladığında ona yanıt vermesi ile bu çatışma tekrar aşka dönüşür. İyi ve kendisini kapsayan anne çocuğun zihinde oluşan ilk kadın imgesidir. Gelişen bu aşkla birlikte baba tarafından iğdiş edileceği korkusuna kapılır. Çocuk tüm bu çatışmaları çözümleyebildiğinde cinsel dürtüleri ile birlikte benliği de gelişmeye başlar.

Coşkun, elbette ki yetimhanede yetiştiği için böyle bir aile ortamını deneyimleyememiştir. Ancak Nuran gibi bir annenin ve Meryem gibi bir kadının düşlemlerinde var olması nesne ilişkilerinin eksik olmasına rağmen Coşkun’un ego bütünlüğüne yardım eden önemli bir kalkan görevi görmüştür. Normal şartlarda baba tarafından ensestin yasaklandığını öğrenen çocuk yaşadığı çatışma sonucunda libidinal enerjisini dışarı yönlendirir. Ancak Coşkun böyle bir aile ortamında yetişmediği için iki tiplemenin de coşkunun zihninde halen çatışma içerisinde olduğunu görebilmek mümkündür. Melek tiplemesi gelmesine rağmen Nuran tiplemesinin Coşkun’un hayatında hala bu kadar etkili olmasının sebebi bir savunma mekanizması olarak bölmeyi kullandığının bir göstergesi olabilir. İyi anne ve cinselliği çağrıştıran anne birbirinden iki zıt tiplemelerde hayat bulmaktadır.

Bu çatışma o kadar had safhadadır ki Coşkun artık bu çatışmadan usanmıştır ve bu tiplemeleri yüzeysellikle suçlar. Birbirine düşman bu iki kadını birleştiren gerçek bir kadın arayışındadır aslında. Bir yandan kendisine bir annenin tüm gerçek şefkatini gösterebilen ama aynı zamanda da düşlemlerini karşılayacağı bir kadın hayal etmektedir. Bu kadın ancak ve ancak Derya Altınay’ın kendisi olabilir diye düşünür ve tüm zamanını düşlemindeki kadınla birlikte olabileceğini hayal ettiği ve sadece ve sadece Derya Altınay’ı hayal ederek yazdığı senaryoya ve bu senaryonun filme çekilmesi için çabalamaya ayırır. Bu senaryo öyle bir senaryodur ki başkarakterlerinin isimleri dahi yoktur. Sadece “Kadın” ve “Adam” vardır. Öyle bir aşktır ki bu “Tanrım, ne kadar da düşlerimi dolduran aşkla ve beni içine alıp bitirecek şefkatle dolu o eşsiz kadın imgesine benziyordu. Sevgisini aradığım kadının ta kendisiydi. Onu düşündükçe içimi sıcaklık kaplıyordu.” diye düşünmektedir Adam. Sokaklar boyunca tek kelime etmeden ama bir o kadar da karşılıklı konuşarak, birbirlerini tamamlayarak yürürler adeta. Ama birden bire Kadın kaybolur. Adam Kadın’ı tekrar bulduğunda ise Kadın ilk görünümünden epey farklıdır. Adam Kadın’a “Bu sen misin?” diye birkaç defa sorar. Tanışmıyorlarsa neden bu kadar tanıdık geliyordur adama? Adam karşısındaki Kadın’ın aşık olduğu kadın olduğunu anlar ve onunla birlikte olur. Uyandığında ise saf aşkına zarar verdiği kaygısı ile hem kendini hem de karşısındaki kadını suçlar.

Kadın “Sana bütün yüzlerimi gösterdim. Tüm kapılarımı açtım” der ve balkondan atlar. Polis kim öldürdü diye sorduğunda ise adam “Ben öldürdüm.” der.

Coşkun yazarken farkında olmasa dahi senaryoda aşık olduğu saf temiz kadının nispeten kirlenmiş bir kadına dönüşmesi aslında hala Nuran ve Melek’in etkisi altında olduğunun göstergesi olabilir. Tek fark bu yeni ikilemde karşımıza biraz daha karakter olabilme doluluğuna sahip, yüzeysellikten daha uzak ve birbirine daha yakınlaşmış ve hatta farklı görünse dahi aynı vücutta buluşabilmiş olmalarıdır. Bu yüzden adı hala “Kadın”dır. Bu iki tiplemenin küllerinden bir karakter yaratmak istemektedir ancak gerçekte karşılaşmadığı sürece zihnindeki kadın imgesinin bir tiplemeden öteye geçemeyeceğinin farkında değildir.

Filmin sonlarına doğru Coşkun senaryosunun kötü yapımcılar tarafından son derece yüzeysel bir film haline getirilmesi gerçeği ile düşleminden uyanır. Filmin oynadığı sinema perdesini tüm düşlemlerinden vazgeçercesine yakar ve salondan çıkar. Dışarı çıktığında küçük bir Beyoğlu çocuğunun bilet alıp filmi izlemek için içeri girdiğini görür. Birinin düşlerinin son bulduğu noktada bir diğerinin düşlemi başlamaktadır belki de.

Tıpkı filmde Coşkun’un Derya Altınay’ın filmlerinden etkilenmesi gibi Ümit Ünal da bu senaryoyu yazarken Demir Özlü’nün “Bir Beyoğlu Düşü” öyküsünden esinlenmiş ve onun düşlemleri bu senaryoya yansımıştı. Düşlemlerimiz yaşadıklarımız aracılığıyla açığa çıkar ve evrimleşir. Peki bu film sizin hangi düşleminizi etkiledi? Düşlemlerinizin her zaman sizi ayakta tutması dileği ile. İyi seyirler.

                                                                                                                    Ayşenur Öztürk

                                                                                                                            Psikolog