Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

KAYBOLAN BAĞLAR – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 18

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kitap Künyesi

Yazar Adı: Johann Hari

Yayınevi: Metis Yayınları

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2019

Sayfa Sayısı: 361

Son zamanlarda Çalınan Dikkat adında yeni bir kitabı dilimize çevrilen Johann Hari, Londra’da yaşamasına karşın yaptığı araştırmalar için sıkça yolculuklara çıkan bir yazar ve gazetecidir. İncelemeye konu olan kitabı Kaybolan Bağlar’ da yazar, depresyon konusunu çeşitli uzmanlarla temasa geçerek, yaşam becerileri çerçevesinde masaya yatırmaktadır. Depresyon; birçok kişinin mustarip olduğu, çözüm aradığı, belki senelerce psikiyatrik ilaçlar kullandığı klinik bir bozukluktur. Öyle ki Batı ülkelerinin su kaynakları test edildiğinde suda kayda değer miktarda antidepresan bulunduğu görülmüştür. Psikoterapi alanında çığır açan bilişsel davranışçı terapinin ortaya çıkmasında da depresyon olgusunun büyük etkisinin olduğu bilinmektedir. Bu terapi ekolü, depresyonu tedavi etmede psikanalitik bakış açılarına kıyasla daha işe yarar sonuçlar aldığını iddia etmektedir. Hari ise kitabına depresyonun dahi bireylerin hayatında belirli bir işleve sahip olabileceğini savunarak başlamaktadır. Dolayıyla işlevsel açıdan belirli bir oranda psikanalitik bakış açısına bağlı kaldığı, depresyona üretilen çözümler bakımındansa daha davranışçı pratikler önereceği görülmektedir. Bilişsel davranışçı terapide de tipik şablonda doğrudan düşüncelere müdahale edilebilmesine karşın depresyonun tedavisinde davranışa odaklanılmakta, sıklıkla ilk aşama olarak fiziksel hareketten yola çıkılmaktadır.

Yazar depresyonu araştırma süzgecinden geçirmeden önce çekilen eziyet kanıksandığında ve eziyete ilişkin belirli bir hikâye kabullenildiğinde bunu değiştirmenin çok zor olduğunu söylemektedir. Bu söylem, beyinde bilindik nöronları uyandırmanın az gidilen yola sapmaktan daha zor olduğu bilişsel davranışçı terapi ilkeleriyle uyumludur. Bu ilkenin pratiğine kulak verilecek olursa, örneğin birçok yeme bozukluğu olan bireylerin temelde kaygı ve depresyon yaşadığı, kilolarının kişiler arası ilişkilerinde dikkatlerden uzak olmak gibi ikincil bir kazanç sağladığı fark edilebilir. Sadece kilo konusunda da değil; kaygı ve depresyondan mustarip birçok insan şiddetli bir biçimde kaçınma savunma mekanizmasını kullanmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde her ne kadar sosyoekonomik koşullar, yalnızlık, anlamlı değerlerden kopuk olmak, travmalar gibi değişik birçok faktör depresyonu tetikliyor olsa da iş çözüm üretmeye geldiğinde depresyonda olan bireylerin sağlıklı bir şekilde zorlanmaya ihtiyaç duydukları düşünülebilir.

Depresyonun psikiyatrik tedavisinde kullanılan serotonin geri alım inhibitörlerinin, adından da anlaşılacakları gibi işlevleri bireylerin bedenlerindeki biyokimyasal dengeyi sağlamaktır. Ancak ilaçlar tek başına yeterli değildirler, depresyon yaşayan birçok bireyin profesyonel bir terapi desteğine ihtiyaçları bulunmaktadır. Psikolojik danışmanların da şu gerçeğe dikkat etmeleri gerekmektedir: Depresyon aslında beyinle ilgili değil, önemli ölçüde danışanlarınızın yaşam tarzlarıyla ilgili bir sorundan kaynaklanmaktadır. Biyolojik ve psikolojik nedenlerin yanı sıra toplumsal nedenlerin de göz ardı edilmemesi gerekir. Ekonomik yetersizlikler, kültürel-etnik kökensel faktörler, cinsiyet, cinsel yönelim gibi konulara duyarlı olmak son derece önem arz etmektedir.

Yazarın depresyona sunduğu alternatif çözüm yeniden bağ kurmaktır. Yeniden bağ kurmayı tarif ederken kullandığı temel örnek; Almanya’da bir emlak krizi neticesinde yaşanan kira fiyatlarının artışı nedeniyle bir araya gelen, birbirlerini destekleyen, aralarında etnik köken, cinsel yönelim, yaş, sağlık durumu gibi faktörler açısından dezavantajlı bireylerin bulunduğu sosyoekonomik durumu düşük bireylerden oluşan bir direniş grubudur. Bu insanlar direnişleri kadar birbirlerinin arkalarında dimdik durmalarıyla da dünyaya örnek teşkil etmişlerdir. Onlara göre mutluluk kolektif bir şeydir, ki bu görüş Erich Fromm’un Sağlıklı Toplum kitabında bahsedilen ve Adler’in temel kavramlarından biri olan toplumsal ilgiyle yakından ilgilidir. Bu direniş grubunun yeniden bağ kurmak temelinde kurduğu yeniden düzenlenen, onları eyleme sevk eden ilişkiler ve böylece oluşturdukları kolektif bilinçleri birbirlerini sağlıklı bir şekilde zorlamaya teşvik etmiş; yaşadıkları problemleri bireysel temelde aşmalarına yardımcı olduğu gibi aralarındaki karşılıklı hoşgörü gibi değerleri de geliştirmiştir.

Kitaba İlişkin Kişisel İzlenimlerim

Kişisel düşünce yapıma göre mutluluğun yolunun bir şeyler biriktirmekten ve yüksek statüden geçtiğini düşünen insanların depresyon ve kaygı düzeylerinin diğerlerine kıyasla daha yüksek olduğunun araştırmalarla kanıtlandığı günümüzde anlamlı değerler üretmek çok önemli hale geliyor. Kitabın birçok yerinde de anlamlı değerlere ve paylaşıma vurgu yapılmıştır. Piyano çaldığınızı düşünün diyor, yazar. Kiranızı denkleştirmek için izbe bir barda çalışmak zorundaysanız dışsal değerlerin güdümündesinizdir. Sadece piyano çalmayı sevdiğiniz içinse bu daha anlamlıdır. Günümüz koşullarında ise hemen hemen her birimiz yaşamımızı sürdürmek için çalışmak, çabalamak zorundayız, bir yerde kaçışımız yok ve depresyon gerçekliği karşısında çözümler ne kadar basit düzeyde tutulursa o kadar etkili olacak. Öte yandan, psikolojik danışmanlık alanında son yıllarda ön plana çıkan dışavurumcu tekniklerin, depresyon bağlamında daha dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hedef odaklı davranışta, simgesel düzeyde kurduğumuz hikayelerin sanatın çeşitli kollarıyla ifade edilmesi ve söze dökülmesinin eyleme yol göstereceği düşünülebilir. İnanın bana ortaya çıkanlar, sanat olarak adlandırılmak zorunda değil.

                                                                                                                      Elif GÖK 

                                                                                                     Uzman Psikolojik Danışman