Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Beden Kayıt Tutar – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 7

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Kitabın Adı: Beden Kayıt Tutar

Yazarın Adı: Bessel A. Van Der Kolk

Çevirmen: Nurdan Cihanşümül Maral

Yayınevi: Nobel Yaşam

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2014

Sayfa Sayısı: 445

Bessel van der Kolk 1943 doğumlu Hollandalı psikiyatrist, yazar ve eğitimcidir. 1970’lerden bu yana çalışmaları travma sonrası stres bozukluğuna yönelik olmuştur. Travmayla ilgili çalışmaları bu alanın gelişmesine öncülük etmiştir. Massachusetts’teki Travma Araştırma Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi, yine aynı eyalette bir yoga merkezinde öğretmen ve Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörüdür.

Kitap, travmanın salt cephede savaşmış olmak ya da savaş kamplarını ziyaret etmekten kaynaklı olmadığı girişiyle başlamaktadır. Savaşın yanında; doğal afetler, kazalar, insan kaçakçılığı kurbanı olmak, cinsel istismara ya da fiziksel şiddete maruz kalmak kişiyi travmaya sürükleyen nedenler arasında sayılmaktadır. Ayrıca, travmanın sadece geçmişte yaşanan bir olay olmadığı; zihin, beyin ve bedende izler bıraktığı; nörolojik, hormonal ve fiziksel açıdan etkilerinin olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, stres hormonu sistemimiz herhangi bir tehlike durumunda aktif hale gelir ve tehlikenin ardından yeniden normale döner fakat TSSB hastalarında sistem, tehlike geçmesine rağmen savaş/kaç/donma sinyallerini vermeye devam eder.

Dikkat çekilen bir diğer nokta ise beyin aktiviteleridir. Sıradan bir anda beyin nasıl çalışır? Beynin durağan halinde “kendilik” duyu alanlarımız harekete geçmektedir. Burada kastedilen; bedenden, iç organlardan gelen duyusal iletileri taşıyan, bütünleştiren, duyguları ve düşünceleri düzenleyen yapılardır. Yani bilinçliliğe ve öz farkındalığa katkı sağlayan alanlar. Yapılan araştırmaya göre on altı “normal” bireyin herhangi bir şey düşünmemeleri istendiğindeki beyin görüntüleri incelendiğinde beynin benlik duyu alanlarının harekete geçtiği fakat şaşırtıcı biçimde, TSSB hastalarında ilgili bölgelerde neredeyse hiçbir aktivasyon görülmediği gözlemlenmiştir. Benzer şekilde, travma yaşayan kişilerin bedenini ya da kendilik duygusunu yitirdiği (depersonalizasyon), duygularını ifade etmekte yetersiz kaldığı (aleksitimi), kişilikte çözülmelerin yaşandığı (disosiyasyon) durumlara rastlandığı belirtilmiştir.

Peki, çocuklarda durum nasıl ele alınmıştır? Kitap bu noktada bize geniş bir araştırma yelpazesi sunmaktadır. Murray, Ainsworth ve Bowlby’nin çalışmalarıyla birlikte, yapılan diğer araştırmalara göre tacize/istismara uğramamış, güvenli bağlanan çocukların temel olarak iyi bir dünya inancına sahip olduğu fakat travmatik deneyimler yaşayan, güvensiz/korkulu bağlanan çocukların uyarıcılara verdiği tepkilerin saldırganlık, tehlike, olumsuzluk içerdiği gözlenmiştir. Bunun yanında bu çocuklar karşıt olma karşı gelme bozukluğu, dehb, yıkıcı duygu durum bozukluğu vb. ek tanılara boğulduğu için bunların altında yatan travma faktörünün göz ardı edilebildiği eleştirilen noktalardandır. Ayrıca birçoğu DSM-5’e göre TSSB tanı ölçütlerini karşılamadığı için çocukluk dönemi travmaları için daha uygun olabilecek “Gelişimsel Travma Bozukluğu” tanısı oluşturulmuş ve oy birliği ile önerilen ölçütlere kitabın sonunda ek olarak yer verilmiştir.

Travma yaşayan kişilerin, yaşadıklarının üstesinden gelebilmeleri için o an ile yüzleşmeleri gerektiği vurgusu dikkat çekmektedir. Yüzleşme olmadan iyileşme olmaz. İyileşmenin temelinde ise öz farkındalık vardır. Kişi, travma anına döndüğünde ne hissetmektedir? Vücut ne gibi sinyaller vermektedir? Resim, yazı, yoga, tiyatro/psikodrama, EMDR, neurofeedback bu bağlamda kullanılan tekniklerden ve tedavi yöntemlerindendir. Özellikle de EMDR, neurofeedback ve tiyatronun iyileştirici etkisini gösteren çalışmalar umut vadetmektedir. Bu çalışmaları değerli kılan şey, terapi sırasında kişinin bilinçli olarak travma anına döndüğünde kendini savunmasız değil güvende hissetmesidir; önce çözülmeyi, daha sonra adım adım bütünleşmeyi yaşamasıdır. Sonucunda ise travma, kişinin hayatında artık sürekli tekrar eden bir an değil, bir anı olarak yerini almaktadır.

Kitaba dair kişisel izlenimim:

Kitap, geçmişte yaşanan travmanın kişinin yaşamını kelebek etkisi oluşturarak şimdide nasıl değiştirdiğini bizlere göstermektedir, yer alan vakaların çeşitliliği ve çokluğuyla ise travmanın nedenleri ve sonuçları hakkında birçok veri sunmaktadır. Travma tedavilerinin yıllar içerisindeki değişimi ve gelişimi Bessel van der Kolk’un deneyimleriyle harmanlaşmış şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kitabın sonundaki kaynakların ve notların zenginliği bunu kanıtlar niteliktedir. Tedavi yöntemlerinin gelenekselleşmiş ilaç ya da BDT tedavilerinden farklılaşmaya başlamasıyla da bu alanda yeni bir döneme girildiği anlamı çıkarılabilir. Bir sonraki incelemede görüşmek üzere, kitapla kalın!

Melike GÜMÜŞ

Psikolojik Danışman