
Vizyon tarihi: 26 Ekim 2019
Tür: Biyografi, Dram
Yapım: Türkiye
Süre: 130’
İmdb puanı: 7,9
Oyuncular: Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Ayça Bingöl
Yönetmen: Ketche (Hakan Kırvavaç), Can Ulkay
2018 yılının en çok izlenen filmi olarak karşımıza çıkan “Müslüm”, arabesk müziğinin efsane ismi Müslüm Gürses’in hayat hikayesini beyaz perdeye taşıyor. Unutulmaz ses sanatçısının iniş ve çıkışlarla dolu yaşamının anlatıldığı filmde, Müslüm Gürses’in milyonları etkileyen müziğine, çocukluğundan ölümüne kadar geçen zamanda yaşamına etki eden kişilere, çok sevdiğini her fırsatta dile getirdiği eşi Muhterem Nur’a odaklanılıyor. Bu yazıda vizyona girdiği günden bu yana birçok magazinsel tartışmaya konu olan Müslüm farklı bir perspektifte incelenmiştir. Keyifli okumalar 🙂
İnsan davranışlarını anlamlandırmada Freud ile başlayan deterministik görüş kendinden sonra gelen birçok kuramı da etkilemiştir. Kuramcılarının söyledikleri birebir aynı olmasa da savunulan şey her zaman “bireyin yaptığı davranışın, verdiği tepkinin rastgele olmayacağı” yönündedir. Hepsinin bilinç düzeyinde ya da bilinçdışında bir anlamı vardır ve onlara göre bu anlamları şekillendiren kişinin çocukluğu, yetiştirilme tarzı, karşılaştığı olaylardır. Bu kapsamda Müslüm karakterinin çocukluğuna bakıldığında, verdiği kararları, yaşam tarzını, davranışlarını anlamlandırmak; nedenleri hakkında tahminler yürütmek mümkündür. Başkarakterin travmalarla dolu çocukluğu düşünüldüğünde yetişkinliği hakkında maalesef pek de sağlıklı çıkarımlar yapılamıyor.
‘’Yazı spoiler içermektedir’’
Alkolik, ilgisiz bir baba ile ailesi için kendini hırpalayan bir annenin ilk çocuğu olan Müslüm, aile içinde sağlıklı bir rol model edinememiştir. Ebeveynlerinden öğrendiklerini devam ettirmiş ve büyüdükçe babasına benzemeye başlamıştır. Babasının alkolik olması Müslüm’ü de yaşadığı ilk zorlukta alkole yönlendirmiştir. Bunu bir baş etme yöntemi olarak görmüştür. Yaşamının ilerleyen zamanlarında da etrafındaki kadınlara babasının annesine davrandığı şekilde davranmıştır. Belki de annesini gözlemleyerek edindiği kadın şemasını etrafındaki kadınlara yüklemiştir. Adeta ebeveynlerinden öğrendiklerini tekrar ettirmiştir. Bu durum Transaksiyonel analizdeki “ebeveyn benlik durumu” kavramına benzemektedir. Eric Berne tarafından ortaya atılan ve temellerini psikoanalitik kuramdaki id, ego ve süperego kavramlarından alan Transaksiyonel analize göre her bireyde 3 farklı ego durumu söz konusudur. Bireyin mutluluğu bu ego durumlarının dengeli şekilde işletilmesine bağlıdır. Bireyde hangi ego durumu baskınsa ona göre davranmaktadır. Müslüm karakterinde ebeveyn egosunun baskın olduğu düşünülmektedir. Ebeveyn egosu baskın bireyler küçük yaşlarda ebeveynlerinden öğrendiği şeyleri doğru ya da yanlış süzgecinden geçirmeden uygulama eğiliminde olurlar. Bu durum Müslüm karakterinin annesinin fedakarlığını babasınınsa şiddete eğilimini, sorunlarıyla baş etme stratejilerini alması gibi düşünülebilir. İlişkilerinde sürekli ebeveyn rolü alan baskın benlik durumuyla hareket eden Müslüm karakteri de hem sevdiği kadına hem kardeşine hatta anne ve babasına da sanki onların ebeveyniymiş gibi davranmaktadır. Buna rağmen sanıyorum ki zihnindeki ebeveyn şeması kötü olduğundan hiçbir zaman çocuk sahibi olmayı istememiştir. Hayranlarının kendisini “baba” ilan etmesi de bir yandan ironik gelse de edindiği ebeveyn rolü düşünüldüğünde oldukça açıklayıcı olabilir. Çünkü filmde yansıtıldığı şekliyle Müslüm karakteri hiç çocuk olamamış, her zaman herkesin fedakar ebeveynliğini yapmıştır.
Müslüm henüz çocuk yaşlarda baba rolüne atanmış, almaması gereken sorumluluklar almıştır. Filmde Müslüm’ün aile ilişkilerinin işlendiği her sahnede dikkat çeken bu durumu öncelikle Adleryan kuramda doğum sırasının kişiliğe etkisini savunan “psikolojik doğum sırası” kavramıyla ele aldığımızda, kavramda açıklanan “ilk çocuklardaki sorumluluk bilinci” ile Müslüm karakterinin uyumlu olduğu görülmektedir. Adler ilk çocukların göz önünde olmaya ve takdir görebilmek için çok çalışmaya meyilli olduğunu söylemektedir. Müslüm karakterinin aldığı sorumluluklar dışında her şeye rağmen kendisini müziğe adaması, daha iyisi için çabalaması, popülerliği gözetmesi bunların dışında herkesi memnun edebilmek için kendini geri planda tutması kuram kapsamında açıklanan özelliklere dayanak gösterilebilir. Filmin ilerleyen sahnelerinde Müslüm karakterinin çok ünlü ve sayılan bir sanatçı olduğu halde hala dinleyicilerine “neden her gece beni dinliyorsunuz ki?” gibi sorular sorması, kendini asla yeterli görememesi, hep daha fazlasını istemesi de Adler’e göre ilk doğan çocukların özelliklerindendir. Adler bunun nedenini ilk çocuğun tahtının ikinci çocuk ile sallanmasından ve her zaman kendini kanıtlama ihtiyacı gözetmesi olarak açıklar. Tabii bu durum Müslüm’ün içinde bulunduğu ortam açısından düşünüldüğünde ne kadar geçerlidir bu konu sizlerin takdirinde bulunmaktadır.
Müslüm 5 – 6 yaşlarındayken kardeşinin ölümü ile karşı karşıya gelir. Piaget’nin zihinsel gelişim kuramına göre İşlem Öncesi Dönemde olduğu düşünülen Müslüm, ölüm gibi soyut bir kavramını anlamlandıracak düzeyde değildir. Zaten sahnede de gördüğümüz gibi Müslüm için kardeşinin ölmüş olmasından ziyade babasının verdiği bir avuç toprağı yere dökmeden mezara ulaştırmak daha önemlidir. Kardeşinin ölmesi Müslüm için sadece annesini üzgün görmek anlamına gelmektedir. Karakterin bu olay karşısındaki tepkileri filmde işlenmemiştir; fakat muhtemelen acılı anne profili ve kendi oğlunun cenazesine katılmak yerine arkadaşlarıyla bir köşede alkol alan baba profili Müslüm’ün zihninde yer etmiştir.
Filmde merkeze alınmış bir diğer karakter de Müslüm’ün eşi Muhterem Nur karakteridir. Muhterem’in de tıpkı Müslüm gibi sağlıklı bir aile ortamında yetişmediği görülmektedir. Muhterem babası tarafından terk edilmiş ve annesi de doğum sırasında ölmüştür. Muhterem Nur karakterine Heinz Kohut’un çalışmaları sonucunda ortaya koyduğu Kendilik Psikolojisi’ne göre bakıldığında kendini aynalayacak ebeveynlere sahip olmadığından sağlıklı bir kendilik imgesi oluşturamadığı söylenebilir. Karakterin sürekli olarak kendini değersiz, sevilmeye layık olmayan birisi gibi görmesi de bu düşünceye kanıt oluşturmaktadır. Muhterem Nur’un Müslüm’ü terk ettikten sonra geri dönmesi de aynı kapsamda değerlendirilebilir. Aynı zamanda bu durum, Muhterem Nur’un kendisini terk etmiş babasıyla bağlantılı olarak erkeklere karşı sağlıksız bir bağlılık geliştirmesi olarak da yorumlanabilir. Benzer şekilde Müslüm karakteri de kafasında annesinin durumuyla bağdaştırdığı çaresiz, korunmaya muhtaç kadın imgesini Muhterem karakterine ve çevresindeki kadınlara aktarmıştır ve ne kadar buna engel olmaya çalışsa da çok sevdiği eşine babasının annesine davrandığı şekilde davranmaktadır.
Filme İlişkin İzlenimlerim: Tüm filme geniş çerçeveden bakıldığında çocuklarına gerekli sevgiyi ve doğru mesajları verememiş ebeveynler yüzünden insanların kuracağı ilişkilerin ve hatta tüm hayatının nasıl etkilendiği görülmektedir. Müslüm’ün bu iniş ve çıkışlarla dolu hayatında her şeye rağmen diri tuttuğu umudunu müzik tutkusu merkezinde incelediğimizde yaşamda anlam bulmayı içeren “Logoterapi” ye ulaşmak mümkündür. Aynı olaylara farklı bir perspektifle baktığımızda Müslüm karakterinin hayatında kötü giden şeylere odaklanmayarak daha iyi olduğu alanda, müzikte çabalamasını “Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi” felsefesiyle bağdaştırmak da mümkündür. Bunların dışında filmin hem geçmişe hem geleceğe entegreli ilerlemesinin avantajı kullanılarak, filmdeki her ayrıntı çeşitli psikodinamik ekol kavramlarıyla ele alınabilir. Bu kapsamda filmi farklı bakışlarla izleyerek barındırdığı psikolojik ayrıntılara dikkat etmenizi öneririm.
FEYZA KILINÇ
PSİKOLOJİK DANIŞMAN