
ANNELER
KIZ ÇOCUKLARI
İSYANCILAR
Yer: İngiltere
Yıl: 2016
Yönetmen: Sarah Gavron
Oyuncular: Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Meryl Streep
“Kanunlara saygılı olmamı mı istiyorlar? O zaman kanunları saygılı yapsınlar.”
Birleşik Krallık’ın eril hükümeti tarafından sarf edilen “Kadınlar oy vermek için gereken akli dengeye sahip değillerdir. Kadınlar babaları, ağabeyleri ve kocaları tarafından gayet iyi temsil ediliyorlar.” Sözleri ile başlamakta Diren filmi. İngiltere’nin kadın haklarını savunan ilk örgütü Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’nin kadınların seçme ve seçilme hakkını savunmak adına yaptıkları barış içerisindeki kampanyalar hükümet tarafından görmezden geliniyor. Bunun üzerine bu harekatın lideri Emmeline Pankhurst sivil itaatsizlik ile ulusal kampanya çağrısı yapıyor. Süfrajetlerin bu savaşını anlatan Diren ise hikayesini tarih yazan öncüler üzerinden değil harekete destek vermek için hayatından birçok fedakarlıklarda bulunmuş binlerce kadından herhangi birisi üzerinden anlatıyor. Feminist Terapi bir birey olarak kadının yaşadığı sıkıntının, onun içinde yaşadığı politikanın yaratmış olduğu kültürün getirdiği sosyal ve politik kural ve normlarının bir fonksiyonu olduğu görüşünü ifade eden “Kişisel Olan Politiktir” ilkesini film boyunca hissetmekteyiz.
“Köle olmaktansa asi olmayı tercih ederim!”
Maud Watts: Annesinin çalıştığı çamaşırhanede doğan Maud 4 yaşında annesini kaybediyor. 7 yaşına kadar yarı zamanlı, 7 yaşından sonra ise tam zamanlı olarak çamaşırhanede çalışmaya başlıyor. “Çamaşırhanede çalışmak kadınlara kısa bir ömür biçer. Nefesiniz daralmaya başlar. Erkeklerden 3 kat fazla mesai yaparsınız ve daha az maaş alırsınız” sözleriyle karşımıza gelen Maud’un kollarında oluşmuş yanıkları filmin birçok sahnesinde görüyoruz. 24 yaşına kadar toplumun oluşturduğu kurallara sıkı sıkı bağlı kalmış, kocasının sözünden çıkmamış, çocuğunu yetiştirmiş bir kadındır Maud. Ergenlik dönemi kimlik kavramının gelişmesi için çok önemli ve sancılı bir dönemken birçok kadının adölesan(ergenlik) dönemde evlendirilmesi ve çocuk sahibi olması bu sancılı dönemi daha riskli hale getirmektedir. Kimlik gelişimi döneminde bastırılan kadınlar bir süre sonra hayatta bir amacı olmaksızın yaşamaya başlar. Filmin başlangıç sahnelerinde işe gidip eve dönen, sadece çocuğuyla mutlu olan ve başka bir amacı olmayan Maud’un kimlik gelişiminde bastırıldığını ve normların altında ezildiğini görüyoruz. Başlangıçta toplum kurallarına ters olduğu için harekatı yadırgayan Maud kendisini harekatın ortasında bulduğunda kadınlar ve hakları için sesini çıkartıp kendisine hiç tanıdık olmayan bu ses Maud’u heyecanlandırdığında Maud büyük fedakarlıklarda bulunarak bu harekatın bir askeri olur. Harekatın ortaya çıkması ve Maud’un içinde olan hakkını savunma isteği uyandırması bize Maud’un gelişimini ve kimlik oluşumunu geç de olsa yaşayışını bir kelebeğin kozadan çıkması misali gösteriyor.
“Camları kırıyoruz, evleri yakıyoruz. Çünkü erkeklerin anladığı tek dil bu: savaş. Çünkü bizi dövdünüz, ihanet ettiniz. Yapacak başka bir şeyimiz kalmadı.”
Sonny Watts: Maud’un eşi olarak karşımıza çıkan Sonny aynı çamaşırhanede görev almaktadır. Filmin başlangıcında Maud’a derin bir sevgi ile bağlı olduğunu ve onun için endişelendiğini görmekteyiz. İyi bir eş, iyi bir baba profilini çizen Sonny işler karmaşıklaştığında aslında öyle bir profile sahip olmadığını gösteriyor. Sonny’i toplum normları ile kendisi olmak arasında sıkışan binlerce erkekten biri olarak değerlendirebiliriz. Her ne kadar kadınların üzerinde olan toplumsal baskı ile savaşmaya çalışılsa da maalesef erkekler de bu baskıdan paylarına düşeni alıyor. Filmin birçok sahnesinde Sonny’den dedikodular dolaşıyor, fısıltılar var sözlerini duymamız Sonny üzerindeki toplum baskısını aktarıyor. Nitekim bu baskılara dayanamayıp eşini evden atarak çocuğunu evlatlık veriyor. Bu davranışı ise Sonny’nin Kohlberg’in ahlak yasasında yer alan İyi Çocuk Evresinde takılıp kaldığını gösteriyor.
“Yasaları çiğneyenler değil, yasaları oluşturanlar olmak istiyoruz.”
Harekat Kadınları: “Vote For Women” sözleriyle meydan okuyan harekat kadınları üzerine birkaç söz etmemek haksızlık olur. Konuşmaya çalıştıklarında sesleri duyulmayan, yaptıkları kampanyalarda gazetelerin başlarını farklı tarafa çevirdiği, bağırdıklarında dövülen, çocukları ellerinden alınan kadınlar etraflarına onlara sorulmadan geçirilmiş kafeslerden kurtulmak, başkalarının kırdığı kanatlarını onarabilmek için mücadeleye başlıyor. Yaptıkları fedakarlıklar onların eşitliği görmesini sağlamayacak olsa bile onlar ilerleyen nesiller için eril zihniyetle savaşıyorlar. Feminist Terapi’nin Kimlik Gelişim Kuramı’nda feminist kimlik gelişimi beş aşamadan oluşur. Pasif kabul evresinde geleneksel cinsiyet rolleri kabul edilirken Aydınlanma evresinde kadın bu rolleri sorgular ve sancılı bir dönem olan Saplanma-Çıkma evresinde kadın rollere sadık kalması ya da bu rolleri reddetme arasında karar vermeye çalışır. Bu dönemi başarı ile atlatmış kadın Sentez döneminde erkeklere karşı daha az otomatik tepkiler verirler ve son basamak olan Aktif Olarak Kendini Adama dönemine geldiklerinde ise kadınlar her türlü baskı şeklini yıkmaya çalışan feminist kimliğini edinir. Filmdeki harekat kadınlarının bu beş sancılı dönemi atlatıp feminist kimliklerini edindiğini, bu yolda çok kayıp verdiklerini, nefret ve cesaret kırıcı tepkilerden yılmadıklarını görmekteyiz.
“Hiç oy hakkımızın olacağını düşünmedim. O yüzden oy vermenin ne anlama geleceğini de düşünmedim.”
Spoiler içerir
Sözleri duyulmayan kadınlardan birisi olan Emily Wilding Davison’un gazetelerin dikkatini çekmek için Kral’ın atının önüne kendisini atarak canını feda edişiyle sonlanan filmin zafer havasıyla bitirilmemiş olması en can alıcı noktalardan çünkü bu zafer birçok hayatla, fedakarlıkla alındı. Film sonunda ülkelerin bünyelerindeki kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilme tarihleri geçiyor. Bu hakkı veren ilk ülke Yeni Zelanda olurken ülkemizin çoğu Avrupa ülkesinden önce, 1934 yılında bu hakkı verdiğini görüyoruz. Hem de kadınlar büyük fedakarlıklarda bulunup, bunu istemeden önce. Teşekkürler Ata’m.
Tuğçe ERDEM
Psikolojik Danışman