Duygusal Beslenme ve Beden İlişkisi

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Duygusal beslenme, psikolojik olarak acı çekenlerin fiziksel açlık yaşamadıklarında bile stresli, zor duygulara yemek yiyerek cevap verme eğilimidir. Duygusal yeme veya duygusal açlık, genellikle minimum besin değeri olan yüksek kalorili veya yüksek karbonhidratlı gıdalar ile giderilmeye çalışılır. Duygu durumları, hayatta alınan kararları, yapılan davranışları veya seçimleri etkilediği gibi kişinin iştahını ve açlığını belirleyen temel psikolojik ve fizyolojik mekanizmaları da etkilemektedir. Kaygı, korku, mutsuzluk, yalnızlık veya kızgınlık hissedildiğinde iştahın kesilebileceği gibi bu tip duygu durumları kişinin gereğinden fazla yiyecek tüketmesine neden olabilir. Duygusal yeme sendromu yaşayan kişiler olumsuz duygu durumları yaşadıklarında aşırı ve birden yemek yeme ihtiyacı oluşabilir. Normal fiziksel açlıktan farklı olarak kademe kademe değil ani bir şekilde oluşan bu açlık durumu zararlı yiyeceklere yönelimi artırır. Olumsuz duygular karşısında gözlenen bu aşırı yeme tepkisinin; obez bireylerde, yeme bozukluğu olan kişilerde ve normal kilolu olup da diyet yapan kişilerde mevcut olduğu belirtilmiştir (Sevinçer ve Konuk, 2013).

Duygusal yeme sendromu olan kişiler baş edemedikleri olumsuz duygulardan kaçabilmek için yemek yemeyi bir araç olarak kullanmaktadırlar. Genelde yaşadıkları problemleri hemen çözmek yerine onları erteleme veya görmezden gelmeyi tercih etme eğilimindedirler. Bir teoriye göre gergin ve kaygılı hisseden bazı obezite hastası bireyler açlık ve kaygı hissini ayırt edemedikleri için fiziksel açlığa cevap verdikleri gibi kaygıya da cevap vermek amacıyla yemek yemektedirler (Kaplan, 1957). Buradan yola çıkarak duygusal yeme durumu yaşayan bireylerin aslında duygularının tam olarak ne ifade ettiğini anlayamamaları veya duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmemeleri, onları yemek yemeye mecbur hissettirebilir çünkü bu sıkıntılı durumdan kaçmanın en kolay yolunun bu olduğunu düşünmektedirler.

Günümüzde insan ve de özellikle kadın bedeni üzerine pek çok yargı mevcuttur. Zayıf olmak bireylerin kafalarında neredeyse içselleşmekte ve kilolu olma veya kilo alma korkusu adeta bireylerin kendi bedenlerinden nefret etmesine sebep olmaktadır. Maalesef kültürel ve sosyal olarak oluşturulmuş beden imajı da kişilerin olumsuz duyguları yoğun bir şekilde yaşamasına sebep olmaktadır. Kişilerin kendi bedenlerine karşı olan memnuniyetsizliği, onları alması gereken doğal besinleri tüketmelerini engelleyecek derecede diyetler uygulamasına zorlamaktadır. Bu diyet sürecinin başarısız olması sonucunda bireyler daha fazla zararlı yiyecekler tüketme ihtiyacı hissetmekte ve sağlıklarını tehlikeye atmanın yanında mental anlamda da incinmektedirler. Çünkü elde edilen her başarısızlık onların daha fazla kaygı ve stres yaşamasına sebep olmaktadır. Duygusal yeme bozukluğu yaşayan kişilerin bu kısır döngüden kurtulmaları için çözüm yolları mevcuttur. Fakat bunun için davranışlarının bilincinde olmaları ve aynı zamanda bu sorunu çözmek için istekli olmaları gerekmektedir.

Duygusal beslenme hem psikoloji alanında hem de beslenme alanındaki uzmanların ilgilendiği ve ortak hareket ettiği bir konudur. Bu beslenme biçimine sahip olan bireylerin öncelikle davranışlarının sebeplerinin tam olarak idrak edilmesi gerekmektedir. Duyguları tam olarak anlaşılmalı ve çözümlenmelidir. Yeme davranışları başka bir stres kaynağından olabileceği gibi tamamen bedenlerine karşı meydana gelen reddedişten de kaynaklanabilir. Aşırı kilolu veya kilosundan ve mevcut beden durumundan memnun olmayan bireylerin kendilerini oldukları gibi kabul etmeleri ve sevmeleri için psikolojik desteğe ihtiyaç vardır. Daha sonrasında etkin ve sürekli verilecek yeterli-dengeli beslenme eğitimleri hatalı alışkanlıkların değiştirilmesine, insanın sağlığını tehdit eden sorunların önlenmesine, edinilen bilginin tutuma dönüşmesine sebep olacaktır. Tutumun davranışa dönüşebilmesi ise eğitim programlarının belirli aralıklarla tekrarlanması ve kontrolü ile mümkün olabilmektedir (Serin ve Şanlıer, 2018). Tüm bunların yanında bu rahatsızlığı yaşayan bireyler, birçok terapi sürecinde istenildiği gibi günlük tutabilir ve yenilen yemekleri bu günlüğe yazabilirler. Bu sayede günlük olarak kaydedilen yiyeceklerin hangi duygulardan sonra yenildiği ve duygu durumlarını ne derecede etkilediği somut ve elle tutulur bir şekilde karşılarına çıkacaktır. En önemlisi de kendinizi hiçbir şekilde bir şeylere mecbur hissetmeyin, bedeniniz ve duygularınız size ait, onları kontrol edebilmek sizin elinizde. Kendinizi tanıyıp duygularınızı ifade etme şeklinizi ne kadar sağlıklı yönde geliştirirseniz o kadar kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.

KAYNAKLAR

Kaplan, H.L. (1957). The psychosomatic concept of obesity, Journal of Nervous and Mental Diseases, 125, 181–201.

Serin, Y. ve Şanlıer, N. (2018). Duygusal yeme, besin alımını etkileyen faktörler ve temel hemşirelik yaklaşımları, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi, 9(2), 135-146

Sevinçer, G. ve Konuk, N. (2013).  Emosyonel Yeme, Journal of Mood Disorders, 3(4), 171-8

GÖRSEL KAYNAKLAR

https://www.ntv.com.tr/saglik/depresyon-duygusal-yeme-sendromuna-yol-aciyor,HfpCwUC7Q0mgFM8o4bT2zA

https://www.eufic.org/en/healthy-living/category/healthy-eating

Melisa Akpınar

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü

    Aday Psikolojik Danışman