“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.”
Uykunuzun en güzel yerindesiniz. Çalan alarmları sıcak yatağınızın size verdiği uyumaya devam etme yetkisine dayanarak üst üste erteliyorsunuz. Ta ki derin uykunuzdan bir anlığına ayılıp bu sabah önemli bir sınavınızın olduğunu hatırlayana kadar. Saniyeler içerisinde yorganınıza savurduğunuz bir uçan tekme hamlesiyle yataktan çıkıyorsunuz ve hızlıca hazırlanarak evden çıkıyorsunuz. Saat 08:30. Sınav 09:20’de. Yolunuz ise 1 saat sürüyor. 10 dakikalık bir gecikmeyle sınava yetişebilirsiniz. Fakat yoldayken saatinize her baktığınızda dakikaların sanki su gibi akıp geçtiğini hissediyorsunuz. Sanki akrep ve yelkovan yarışa girmiş, şu anda sıkıcı bir film izliyor olsanız dakikalar geçmek bilmez. Şimdi ne oldu da zaman bir kum saatindeki ince kumların umarsızca akışında olduğu gibi ellerimden hızlıca kayıp gidiyor diye düşünüyorsunuz. Zamanı avuçlarınızın arasında sıkıca yakalayıp sınava zamanında yetişmeniz imkansız gibi görünüyor…
Zamanın sıkıcı bir film izlerken bir sakız gibi uzamasına karşın bir yere yetişmeye çalışırken veya hoşlandığımız kişinin yanındayken su gibi akıp geçmesinin nedeni nedir acaba? Bunu açıklayabilmek için biraz fizikten biraz psikolojiden yardım alacağız. Hazırsak yazımız başlıyor.
İnsanlığın Dünya üzerinde olup biteni anlamlandırmaya çalışmakla başlayan araştırma serüveni, yaşama dair her şeyi araştırmaya kadar uzanmıştır. Bu serüvene isimlerini altın harflerle kazıyan isimlerden olan Newton ve Einstein zaman ve zamanın doğrusallığı üzerine farklı fikirleriyle bilinirler. Bugün hangimize “zaman nedir?” diye sorulsa Newton’un fizik ilkelerine uygun olarak cevap veririz. Newton’un klasik fizik olarak adlandırılan anlayışını oldukça basit bir şekilde anlatmaya çalışalım. Doğada meydana gelen her mekanik hareketin gerçekleştiği sabit ve mutlak bir “uzay” ve mutlak bir “zaman” vardır. Mutlak, “sabit-değişmeyen” anlamında kullanılmakta olup zamanın sabit bir hızda ve tek bir yönde aktığı ifade edilmektedir (Pak, 2008). Of,of,of. Hiçbir şey anlamıyorum diyerek lise fizik derslerindeki anılarınız eşliğinde yazıyı kapattığınızı görür gibiyim. Daha basit bir şekilde şöyle izah edeyim: Newton’a yer çekimi kanununu keşfettirdiği iddia edilen (ki olayın aslı o değildir) elmanın ağaçtan yere düşmesi mevzusunu kullanalım. Newton’a göre bu elmanın var olduğu ve hareket ettiği alan onun “uzay”ıdır ve bu uzay sabittir. Bunun yanında elmanın ağaçtan yere dek süren yolculuğunda zaman sabit bir hızla ileriye doğru akmıştır. Zaten nasıl olacaktı ki? Bizim için de zaman tek yönlü ve herkes için aynı algılanan bir olgu değil midir? Einstein’in özel görelilik kuramının ortaya atıldığı 1905 yılına dek zamanla ilgili bu tanımlamada bir sıkıntı görülmemişti. Görünen o ki 1905 yılından 115 yıl sonra dahi bu tanımlamada sıkıntı görmediğimizden hala zaman tanımımız bu yönde. Eski alışkanlıklardan, dilimize pelesenk olmuş eski tanımlardan kurtulmak zordur. Fakat gelin bir de Einstein’ın zaman ve uzayla ilgili anlayışına göz atalım.
Hani az önce ayrı ayrı ele aldığımız “uzay” ve “zaman” var ya, Einstein onları tek bir çatı altında birleştirmiştir. Ona göre “uzay” içerisinde farklı konumlarda bulunan bizler için zaman farklı algılanmaktadır, yani herkesin zamanı kendinedir. Zaten teorinin adının “görelilik teorisi” olmasının nedeni zamanın algılayan kişinin algısına bağlı olarak yaşanmasıdır. Zamanı nasıl algıladığımız üç boyutlu bir yapıya sahip olan uzayda bulunduğumuz konumumuza ve hareket hızımıza bağlıdır (Pak, 2008). Daha fazla detayla sizi boğmadan bu bilgilerle birlikte perspektifimizi farklı bir yöne çeviriyoruz. Zamanın bireysel olarak algılanan bir kavram olmaktan çok insanların birlikte algıladıkları ortak bir olgu haline gelmesi insanlığın toplu yaşama geçişi ile gerçekleşmiştir. İnsanların tek derdinin tarım olduğu devirlerde zaman yalnızca ekim ve hasat zamanlarını takip etmek için gerekliyken köpekleri evcilleştirelim, e haydi artık göç etmeyelim, bunca insanı nizama sokmak için devletler kuralım derken sanayi devrimi gelip çatmıştır. Tüm bu aşamalar zamanın daha hassas ölçülmesini ve herkes tarafından ortak bir zaman kavramını ve ölçümünü gerekli kılmıştır. Böylece zaman bireylerin algısından çıkarak toplumun ortak algısı haline gelmiştir (Sarıipek, 2016). Peki gerçekten zaman bizim algılarımıza göre şekillenebilir mi?
Öncelikle “zaman algısı” kavramını biraz açıklayalım. Yaşantıların, duyguların ve deneyimlerin sayı ve süre olarak bakımından öznel olarak tahmin ve ifade edilebilmesi “zaman algısı” olarak adlandırılmaktadır. Kişilerin zaman algısı vücuttaki sirkadyen ritimlerine ve dopamin/asetilkolin gibi nörobiyolojik maddelere göre farklılık göstermektedir. Bunlara bir de bireylerin dikkat ile ilgili süreçlerindeki ve az önce sirkadyen ritm olarak bahsettiğimiz biyolojik saat işleyişlerindeki farklılıklar eklenince zamanın algılanışındaki değişiklikler kaçınılmaz olmaktadır. Tıpkı Einstein’in göreli zaman tanımındaki gibi.Vücuttaki dopamin seviyesini azaltacağı bilinen kokain gibi psikoaktif maddelerin biyolojik saate olan etkileri nedeniyle zamanı “daha hızlı akıyormuş gibi” algılamaya neden olduğu da bilinmektedir (Bahadırlı, Tutuğ, Ceviz ve Çalıyurt, 2013). Birçok değişken zaman algımızı etkilemekteyken şüphesiz ki zaman algısında en büyük sapmaya neden olan etkenlerden biri psikiyatrik bozukluklardır. Birçok ruhsal bozukluğun teşhisinde de tanı kriteri olarak mekan ve zaman algısındaki bozulmalar yer almaktadır.
Fizikten psikolojiye uzanan ve “herkesin zamanı kendine” mesajıyla son bulan yazımızda bu satırlara dek bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizce zamanın su gibi akıp geçtiği yol maceramızın sonunda sınava yetişebildik mi? Uzaydaki konumunuz, sirkadyen ritminiz, dopamin seviyeniz ve daha birçok değişkeni göz önünde bulundurarak cevabı verebilirsiniz. Sonraki yazılarda görüşmek üzere, hoşçakalın.
Kaynakça
Bahadırlı, N. B., Tutuğ, C., Ceviz, H., & Çalıyurt, O. (2013). Zaman algısı ve psikiyatrik bozukluklar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 355-377.
Pak, N. K. (2008). Özel görelilik teorisi. Bilim ve Ütopya, s. 20-29.
Sarıipek, D. B. (2016). Zaman baskısı altında çalışma ve boş zaman algısı . Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 112-128.
Görsel Kaynakça
https://www.smashingmagazine.com/2015/11/why-performance-matters-part-2-perception-management/
https://tr.pinterest.com/pin/302093087489668944/
Sibel UYANIK
Psikolojik Danışman